Ahmed İhsan GENÇ

Kuş Sütü

“ 60 yılda yazılan, uzun bir ömrün tecrübeleriyle sınanmış, şiir tadında hikmetler hazinesi.”

Ahmed İhsan GENÇ

Kuş Sütleri

  • Cemalsiz kemal olmaz!…
  • Kur’an,  namütenahi hakikatlerin mecmua-i kübrasıdır.
  • Saadet, sermaye-i ömrümüzü dem-i vuslatta harcayabilmektir.
  • Varlıksız vardan sıyrılarak, var olan varlığın varlığıyla varlıklanmak bahtiyarların kârıdır.
  • Hiçbir şeye kıymet vermiyenler (bir gün gelir ki) kendi kıymetlerini de kaybederler.
  • O KİMDİR ?
    • İsmi enîsdir.
    • Elinde alem,
    • Hâli mûnistir.
    • Mefhar-i âlem,
    • Ne ben, ne sendir.
    • Hulk-il hasendir.
  • Güzel söz ve güler yüzde keramet var.
  • Hilkat-i şakiledeki asliyeti asaletle muhafaza edebilmeye, ERLİK denir.
  • Kerem sarayının ihsan kapısına giden yolu gâhi bulur, gâhi kaybederiz.
  • Ahlâksızlığın barındığı yerde iman aranmaz.
  • Aklın ayağının bağlandığı yerlerde kalbin kanatları açılıyor.
  • Bizler, nazarları dokunduğu eşyayı titreten ecdadın torunları, ne yazık ki burnumuzun ucunu göremeyecek hâle düşmüşüz.
  • Fırsat kuşunu akıl doğanının pençesine düşürenler, gayret  elleriyle tüyleri yolarlar, bahtiyarlık sofrasını kurarlar.
  • Uçan kuşların kanatları, uğuldayan rüzgârın sesi, akan derelerin şırıltısı, dağlar, taşlar, ağaçlar, gök, yer, bütün kainat  “O” nun ismini fısıldaşırlar.
  • Bir milletin fertleri içinde fedakârlık ruhu, kahramanlık duygusu  yaşadıkça o milletin millî bünyesi sağlamdır. Tarihî mefahirini devam ettirebilir.
  • Vücudu sarsılarak gülenlerin, dizlerini döverek ağlamaları  pek yakındır.
  • Her güzelin bir güzele meyli var.
  • Kim kiminle (ve ne ile) yatarsa, onunla kalkar.
  • Heyecan maddede kuvvet manada zafiyettir.
  • Beşeriyet hâli ile insan her an günah işleyebilir. İşlediği günahtan tevbe ile dönmemek daha büyük    günahtır.
  • Kendi başarılarının propagandacısı olanlar, yeni başarılar elde edemezler.
  • Perdesiz güzelin güzelliği hemen soluverir.
  • Önce borçlarımızı ödeyelim, sonra sadaka verelim.
  • Kış güneşi gibi yandan vurup, ot yeşertmez olmayınız!…
  • Kapısı kapalı duran zenginin kalbinin açıklığı şüphelidir.
  • Şekilsiz manayı beğenmiyenler, manasız şekillerin altında kalırlar.
  • Hediyeleşmeyi sevenler için sevişmek en güzel hediyedir.
  • Hamiyet kanatları açılmamış zenginlerin, değirmencinin yük katırından farkı yoktur.
  • Cezasız kalan suçlar, suçsuza verilen cezaya keffaret olamaz!…
  • Dili ile kalbi bir olmayanlar dost sahibi olamazlar.
  • Hakikatsız sözde, düşüncesiz sükûtta, manasız düşüncede hayır yoktur!…
  • Arzuları, ucuz düşünceler peşinde olan başların ayakları çamurlar içindedir.
  • Görünen her varın varlığı bizzat değil, bilvasıtadır.
  • Fikir ağaçlarının gövdeleri kurusa da  köklerinden yeni filizler fışkırarak fidanlaşır.
  • Her şey  siret-i maanîden suret-i eşyaya tezahür edince ism-i İlâhî’den bir tanesi veya birkaçı ile hüviyet bulur. Bu tezahüre “oluş” tâbir edilir.
  • Rahmet bulutlarla kayarak gelir, rüzgârlarla kanat çırpar, yerlerden fışkırır… Bir bakarsın güzellerin nazarlarından, erenlerin mezarlarından etrafa saçılır, denizlerde dalgalanır, ormanlarda şarkı söyler, dağlarda gezer… Uğramadığı yer, girmediği şehir yoktur.
  • En muzaffer kumandan, nefsine yapılan fenalığı hoş görebilen insandır.
  • Beklemesini bilen kazanmasını seviyor demektir.
  • Kim ki mahlûk-u Huda’dır incitmek hatadır.
  • Yüksek akıl sahibi zehirden bal, çıkmazdan yol çıkarır.
  • İsrafın eli sarayı meyhane, gülşeni virâne yapar.
  • Yüzünü yere koymayan yüz üstü düşer.
  • En güzel tedbir, yapılacak işte kalbin ihlaslı bir niyete sahib olabilmesidir.
  • Celâl’in kemâli, cemalin zevaline sebep olmadığı gibi, Cemâl’in kemâli de celâli zevâle erdiremez. Şu halde cemâl ve celâl mutlak kemal ile namütenahidir…
  • Sabretmek, musibetin en büyük düşmanıdır.
  • Ahmaklara göre beşikle mezar arasında yıllarca mesafe vardır. Akıllılar için onlar iki yakın komşudur, bazan iç içe bulunurlar.
  • En hayasız yüz, herkesten her şeyi isterken Allah’a yüz dönmeyen kimsenin yüzüdür.
  • Cemiyetsiz dinlerin, dinsiz cemiyetlerin hayatı devam etmez.
  • Fikrî ve bedenî davranışlar ruhun ataletine mani olur.
  • Körler için nur ile zulmeti ayırt eden bir göz sahibi lazımdır.
  • İman yolunda her şeyimizi feda edebilmeyi, göze almak her şeye sahip olmak demektir.
  • İlim ile yükselenler cehaletle mağlûp edilemezler.
  • Elem ile lezzetlenen gönüller ebedî sürura nail olurlar.
  • Başlangıcı olmayan, sonu olmayandan başkası değildir.
  • İnsan, fani âlemden göçeceğini düşünse, bu düşünce kendisine İNSAN olabilmesi için kâfi bir intibah verir.
  • Bidayetinden ve nihayetinden habersiz olduğu hakikatleri inkâr edenler, nihayet-i hâli korkunç zararlar doğuran bir yola girmişlerdir.
  • Namlusunu yırtarak çıkan mermi hedefine varmadan düşüverir.
  • Eski dostlarla dostluğumuzu muhafazaya çalışmak, yeni dostlar kazanmaktan hayırlıdır.
  • Samimiyet, gönül bahçesinde açan muhabbet denilen gül çiçeğinin en gümrah goncasıdır.
  • Ham aklın nazarı zerreyi şems, şemsi zerre; katreyi umman, ummanı katre sanarak karıştırır. Nazar-ı velâyet katrede ummana dalar, bazan boğulur. Nazar-ı nübüvvet kudsiyedir, zerreden şemse-şemsden zerreye sür’atle seyreder. Zerreyi zerre, şemsi şems olarak gizli hikmetleri ve derin hakikatiyle görür.
  • Ahlâk ve iman, insanın sırrının sırrı iken tezahürleri çok zaman her göze görünür derecede barizdir.
  • Arzularının midesi, sofra-i rahmet  vüs’atinde genişleyebilen insanı ancak Allah’ın (c.c.) rızası doyurabilir.
  • Selâmet-i kalp üzere olmayı dileyenler saîdlerin yolunu takip ederler.
  • İnsanların bir kısmını, aklı kendisiyle yâr, çoklarını şeytana uyar buldum.
  • İyiliğin iyi olmadığı vaki değildir.
  • Haramı düşünerek akla, yalan söyleyerek lisana, gaflet ederek imana ziyan veririz.
  • Erkek, erkekliğinden rüşvet verdikçe kadın, kadınlığına döndürülemez.
  • Uykudan uyanan bir kimse ilk önce hâlini görsün, sonra etrafına baksın.
  • Fırsatların doğuracağı mana çocuğunu kucaklamak için gayretli olmak şarttır.
  • Üveys ile deyyûsun mücerretliği cennet ile cehennemin farkını gösteriyor.
  • Hakikatler, bir kısım insanlara kisve-i hayaliye içinde kısmen gösteriliyor.
  • Fıtrata uygun her davranış kemalâta bir adımdır.
  • Aklı olanların fikirleri de vardır.
  • İlmî ölçülerle hedefi gösterilmeden tahrik edilen şuurun, kör  bir kurşun gibi nerede duracağı belli olmaz.
  • Günahlarını şiirleştirmiş, şarkılaştırmış bir cemiyet patlamak üzere olan kokmuş bir lâşedir.
  • Kitabî ümmetlerin kitap ve okumakla ilgilerini azaltmaları onları yıkılışa götürür.
  • Cenab-ı Hak (itimadlarını kaybetmezlerse) sıkıntıda olan mü’minleri mesrur kılar.
  • Her velinin kendine has bir sırrı vardır. O sır kendi için bir inayet-i hassadır.
  • Eğer insanın kalp gözü aniden açılıverse temevvücat-ı şuuniyenin her biri için “Ya aklım olmıyaydı, ya dehre gelmiyeydim” demek zorunda kalır.
  • Tam safiyet (ilk nazarda) insana ahmaklık şeklinde görünür.
  • Millî şuurun canlılığı ancak hâkimiyet-i İslâmiye ile te’min edilebilir.
  • Zulm ile yumruklayan, kahırla tekmelenir.
  • Fikrî hayâtı tam gelişmiş bir kimse nail olduğu bu nimeti hiçbir maddî zenginlikle değişmez.
  • Görsünler diye bir iş yapanlar gösterilerek cezalandırılır.
  • Dinî şuurdan neş’et etmeyen millî şuurun, veled-i zinalar gibi kimlere baba diyeceği belirsizdir.
  • Acınır bir kimseye ki; düşünür, yaşamaz.
  • Göz gözün, söz sözün, yüz yüzün aynasıdır.
  • İmtizac-ı maneviye sayılan ruhî bağdaşmaların husulüne medar olan hüsn-ü muaşeret, hayat-ı içtimaiye şeceresinin kökleri ve gövdesi yerindedir.
  • Selâm, şümûllü bir duadır. Her güzel amel gibi onun da niyeti var.
  • Hakiki güzellik, nazar-ı şehvetin ölçüsü ile bilinen ve nefsanî arzuları tahrik eden (insanın muayyen yaş devreleri içinde) kan kuvveti ile tezahür eden güzellik değildir.
  • Yollar, hem uzaklığın hem yakınlığın işaretidir.
  • Tarlada biber ekenin evinde ağzı acır.
  • Cemiyetlerde gününde icra ve infaz olunmayan adaletli bir hüküm, bilahare tatbik edilirken zulümle yer değiştirir.
  • Elin kârda, dilin ikrarda, gönlün yârda olsun!…
  • İnsanoğlu, ipin çözemediği düğümünü çeker koparır.
  • Mîde, hazmedemediğini kusar.
  • Gerçek muhabbet, şiddeti nispetinde sevenle sevileni güzelleştirir.
  • Cüz’îler küllîleşmezse tatmin edici nûru veremezler.
  • Hakîmin hikmetleri her zerrecikte zuhura geliyor. Akıl onu çözmeğe çalışırken sır noktasında düğümlenip kalıyor.
  • Zerrat-ı cihanın tesbihatı, sesin en yüksek perdelerinde gezdiğinden kulaklarımızla tutabilmekte müşkilât çekeriz.
  • Keskin nazar hakikat-i eşyaya nüfuzu olabilenindir.
  • Ey! eşek  ahırında bülbül sedası arayan adam, boşuna yorulma!… O sesi gül bahçeleri civarındaki nazenin ağaçların üstünden duyabilirsin… Bir nağme işitmiş yerini ve zamanını unutmuşsun…
  • Hoş özlere bağlı gözler, hoş görürler.
  • Düşünceler, gönlün safiyetine koşarlar ve hamlıklarını o safiyetin ateşi içinde eriterek kemal bulurlar.
  • Kur’an-ı Hakîm’in esrarının mahremi olan zaman, sırdaşlıktan vazgeçmişe benziyor.
  • Çocuk, sırrını anlıyamadığı oyuncağı kırar.
  • Aslanla şaka yapan kimse, kendi etinden ziyafet çeker.
  • Yarasanın aydınlıktan kaçıp korunduğu kadar biz insanlar karanlıktan korunamıyoruz.
  • Arif, âlem-i kesretin esiri değil, vahdaniyyet sırrının mazharıdır.
  • Ruh emirdir,
    • Akıl rehber.
    • İlim ışıktır,
    • Amel refik.
  • Renksizliğin rengi, sessizliğin nağmeleri gönlümüzün nakış ve sürurudur.
  • Bir insanı, lâyık olmadığı bir makamın sahibiymiş gibi medih o şahsa hakarettir.
  • Bugünün hakkını vererek içinde bulunduğumuz zamanı kıymetlendirmek istikbalimizin emniyetidir.
  • Kul, kulluğunda gayretli olunca, kulluk edilen kulundan daha gayretli olduğunu gösterir.
  • Abes olan hiçbir hareket yoktur.
  • Dünya denilen bu oyun sahnesinde bulunan her rol sahibi, aldığını vermek, emredileni yapmakla mükelleftir.
  • Gören gözüyle, işiten kulağı olanlara her şey görülmeye, her ses işitilmeye değer.
  • Rüzgara tutulmuşuz, taşmıyız, leşmiyiz, tüylerimiz bile kıpırdamıyor.
  • Bildikleriyle âmil olmayanlar ilmini, yaptıklarının şuuruna ermeyenler yakınlığını muhafaza edemezler.
  • Güneşe karşı ayna tutanlar, aynaları büyüklüğünde ışık aksettirirler.
  • Medeniyet ve fenlerin terakkisi, ölümü tekzib etmeye, yolunu kesmeğe gücü yetmez.
  • Esrar-ı hayat ergeç gözlerimizin önünde serilecek ve hakikatın yüzü gülecektir.
  • İdaresi bozuk memleketler ışıksız odalar gibi sıkıntı verir, bunaltır.
  • Öncülerin öncüsü müstesna, hiçbir fert “Ömrüm boyunca idrakimin idraksizliğini idrak edemedim” diyen SIDDIK’ın  makamını geçememiştir.
  • İnsan için netice-i rahmet olan cemalullaha lika mazhariyeti ancak teslimiyetle kazanılır.
  • Adımları kısa olanların yolları uzun çeker.
  • Kainatta çok şey vardır ki virgüllerle ayrılmış, noktalarla noktalanmıştır.
  • Her an-ı vahidde nurlu akıl sahiblerine mucize-i kudretle ilân oluyor ve gösteriliyor ki, batıl yıkılmaya mahkûmdur. Çünkü, bataklığın ortasında yapılacak bir bina asla temel tutmaz. Hakikat ise ebediyyen payidar olacaktır, şüphe edilmez!…
  • Beş suların üçünü: Sözü birleyip birliği söyleyerek, namazda daim ve kaim olarak, orucu sevimli bularak kendi gölcüğüne akıtabilirsen gemilerini yüzdürebilirsin. Zekâtı sakat etmeyip, hac ile taçlandıktan sonra bu gemilerinle sahilsiz rahmet denizinde yelken açabilirsin.
  • Gerçi aciz bir insanım…
    • Rabbimin namütenahi nimetlerine şükür edemiyorsam küfür  de etmemeliyim. Gülü koklayıp da dikenleri kırmam doğru değildir. Güzeli severken güzel göremediğime sövmeye hakkım yoktur… Tatlı yerken acılardan şikâyetlenemem…
    • Çünkü, dikenden incinmeyenler, güzel bulmadığımı beğenenler, acılardan tad çıkaranlar bulunabilir: Ve vardır.
  • Adem ol, âdemi bil, âdem gerektir ademe
    • Adem, âdem olamazsa neyler adem âdemi.
  • Körün gözü görür de, sağırın kulağı duymaz.
  • Zulmün kırbacı, kimin sırtında konuşursa konuşsun ona cevabı sen ver!…
  • Gübreden gül kokusu beklenmez!…
  • Suyun buharı, kışın baharı, güllerin hârı vardır.
  • Suyu ateş görmeyenlerin alevi göklere çıkıyor.
  • Devirler döndükçe asil atlara kamçı vuran ellere,  yerdeki yüze basan ayaklara rastlıyoruz.
  • İptilâ-i aşk hastalığına tutuldum, kurtulmak için kimsesizler kimsesi olan tabibe baş vurduğum zaman “deva kâr eylemez” teşhisini koyarak manevî bir reçeteyle çaresizlik ilacını verdi.
  • Hisler emrini nefisten hareketler akıldan, inançlar kalpten alırlar. Hislere uyuş cehalet, hareketlerde telaş felâket, imanda sabır kemalâttır.
  • Arzın merkezinden arş-ı azama kadar olan sahada seyretmekle beraber aczimizi anlamaya ibadet denir.
  • Güneş, bütün haşmetiyle güzellikler üzerinden parladığı zaman, gül de gübre de evsafını gizleyemez. Birincisi iç açıcı rayihasını saçarken diğeri, sanki yanıma yaklaşmayın der…
  • Düşüncenin kemali gönlün safiyetinin delillerindendir.
  • Zaman, kudret eliyle içinde kaynatıldığımız çile kazanıdır.
  • Vur denilince vuranların bir çoğu, dur denilince duramazlar.
  • Öyle insanlar vardır ki onlar için irfan mektebinin kapıcılığı, fani âlemin sultanlığından üstündür.
  • Ey çile kalburunda elenerek, zaman değirmeninde ögütülen insanoğlu! Kâinat sofrasının en güzel süsü sen olabilirsin, yeter ki iyice kayna, köpürüp taşmamaya dikkat et!…
  • Akıl ağacının en güzel meyvesi düşüncedir diyebilir ve  o meyveden doya doya yiyebilirsen aferinler sana!… Yazıklar olsun, düşüncesiz insan olana!…
  • Her hareket bir doğuştur, her doğuş bir oluş değildir… Gönül isterdi ki her doğuş oluşlu olsun ve tam bir olgunluğa yol bulunsun.
  • Mahsulât-ı akliye olan kitapları karıştırdığım zaman onların sayfaları arasında benzersiz olan mabudun zatına ait sırlardan bahseden bir tek noktaya tesadüf edemedim. Hayret kapısının eşiğinde baş koyarak  zaman ve mekân kıskacından kurtulmaktan başka bu sırra erdirecek çare göremiyorum.
  • Kalk, kalk yürürsün…
    • Yürü, yürü varırsın…
    • Aman uyanık bulun !..
    • Başı taşa vurursun…
  • Marifet, boşluktan kurtularak tefekkür ve amelde had yüksekliğe varmaktır.
  • Mihnetle yoğurulmayan  kuvvetle doğrulamaz.
  • Bir karınca yolda karşılaştığı bir deveye: “Hey deve, yolum üzerinde durma, çekil, yoksa ayaklarım altında ezilirsen mes’uliyet kabul etmem” der. Deve cevap verir: “Ne yapalım bir eşeğin peşine takılıp gezdikten sonra sana da yol vermem icab eder, buyur geçiver”
  • Balıkçının ağı küçük, hırsı çok olduğundan “kaçan balık büyük olur”.
  • Ölenler, konuşabilseydi pek ahmakça bir hayat sürdüğümüzü bizlere haber verirlerdi.
  • Düşüne düşüne duruyoruz, hâlen uyanık iken rüya görmekte devam ediyoruz.
  • Güzelliklerin, latîf esintilerin kalbe savleti neticesinde meydana gelen muhabbet ve rikkat, Feyyâz-ı Hakîm olan ALLAH’ın kuluna yakınlığını  âkil olanlara ne güzel ispat ediyor.
  • Her ah, imanlı bir kalpten gelseydi yeryüzünde yangından geçilmezdi.
  • Kullanabilenler için akıldan üstün silah yoktur.
  • Şiirler, kalpten kopan parçalardır.
  • Maddî zillet kaygusu çekenler ancak fikren zelîl olanlardır.
  • Yol var geceden siyah, yol var gündüzden aydın.
  • Bir yolun sonu, diğerinin başlangıcıdır.
  • Fırtınalar hafiflikler üzerinde tesirini çok gösterir.
  • Vaktinde söylenilen söz, yerinde kullanılan silah gibidir.
  • Emek ağacını dikemeyenler ihsan meyvesini yiyemezler.
  • Duygusuz yaşıyanlar duygulandıramadan ölüp giderler.
  • Huzuru bulan insan ya duyduğunu yaşayan, ya yaşadığını duyandır.
  • Sunulan dostluk gülünü koklayıp sonra da yere atarak ayakları altında ezenler, “hüzün” yayından fırlayan ”terk” oklarıyla delik deşik edilirler.
  • Sabır, muhabbetullah ile gönül ocağında yanmış olan ateşi devamlı surette zikrullah ile körükleyebilmektir.
  • Nefsanî arzularını takip edenler hadisata mağlûp olurlar.
  • Üç şeyi beraber bulmak isterim, varlığı, birliği, dirliği…
  • Güzellik göze, ilim akla, akıl ayağa bağ olmuştur.
  • Allah için verenler her zaman verebilmek imkânına sahiptirler.
  • İnsanlar kalpleriyle dost olur nefisleriyle düşmanlık ederler.
  • Manevî zevkler dahi ruh için perdedir, dünya  da vücut gibi ceset hükmündedir.
  • Her şecere-i  insanî toprağının kuvveti nisbetinde çiçeklenir.
  • Hakikatın en sâdık şahitleri mezarda yatanlardır.
  • Sermayesi elden olanın iflâsı yelden olur.
  • İnsanların birçoğu ehemmiyetsiz hadiseleri büyütür, derin gerçekleri onun karanlığında kaybeder.
  • Nefis, arzularıyla düşünceleri sarhoş ettiği zaman akıl ayağa tabi olur.
  • Akla meydan okuyanların cehalet sırtlarını yere getiriyor.
  • Asalette yarış edenler dilencilerin sofrasına keşkül tutuyor.
  • Ne gariptir ki, ağacı meydana getiren tohum, kökün başı üstünde dururken gövdenin ayakları altında ezilir.
  • Fikriyatsız yeşermeler odunluk ağaç kıymetindedir.
  • Hasenatın ipi muhsinlerin elindedir.
  • İslâmiyet öyle bir güneştir ki her gün yeniden doğar.
  • İnsan, ne mevkide, hangi zamanda, kimlerin meclisinde bulunduğunu  bilmiyorsa cehalet-i mutlaka içindedir.
  • Güzel gözünden, cahil sözünden, âlim izinden, ârif özünden yakalanır.
  • Marifet nuru, nazarda şimşek gibi çakar, akılda yıldız gibi akar, kalpte yıldırım gibi dokunur.
  • Mâden-i kemalât edeptir.
  • Sîma ve sûret güzelliği, edeb-i bedendir.
  • Adaletle hükmetmekte devam edebilen her zaman hâkim olur.
  • Ruha muhalefet delilik,
    • Akla muhalefet gerilik,
    • Nefse muhalefet velililiktir.
  • Tövbe olsun tövbemize tövbe kâr etmiş değil. Her tövbeye bin tövbe var, tövbemiz bitmiş değil.
  • Bal arısının balını yer nağmesini unuturuz,  kulağımız seste değildir: Yeriz, yutarız, hepsi bu kadar…
  • İhsanını ihsan edince İhsanına
    • Lâf-ı güzaf sığar mı hiç lisanına?
  • Kur’an semasından rahmet eksilmez….
  • Her ne kadar hakir isem de sultanlar Sultanına kölelik gibi bir şerefim var… Namütenahî hamd olsun…
  • Okunacak bir mektup idim zarfımdan çıkarıldım (hayata doğdum)… Ya yırtılıp atılacağım veya dosyalanıp muhafaza edileceğim…
  • Ağaçları aşılamakta hünerver bir kimse onların kendi (fıtrî) istidatlarınca çiçeklenmesinden ve meyve vermesinden ancak memnun olur…
  • Her ağaç çiçeklerini ve meyvelerini iftiharla gösterir, göstermeye çalışır… Meyveler ve çiçekler de ağaçlarını göstermekten çok kendilerini teşhir ederler…
  • Aldatılmak istemiyorum ki aldatayım..
  • Nurlarla iman ve Kur’an hizmetinde bulunmak hususiyet gösterir …  Âdeta o mukaddes vücudun   İSLÂMİYET merkezî gücünü teşkil eder. Kader-i İlahî’nin tevcihi iledir, memnunane kabul ederiz, müteşekkir oluruz…
  • Mahdudlar mahkûmdur… Mahkûmlar âciz ve kuvvetsizdir…
  • Büyükler, içinde bulundukları mekân ve zamanlara ve  cemiyetlere çocuklar  gibi rahat uyum sağlayamıyorlar.. İhtimal ki çocuklar fıtrattan aldıkları derslerini kaybetmemişler ki intibakta daha başarılı oluyorlar.
  • Kitaplar, ilim, idrak ve düşüncelerimizin meyveleridir.
  • Sünnet hayatın gerçek ve değişmez plânıdır.
  • Vefa, iman, sıdk ve ihlâsa dayanan yüce bir fazilettir… Büyük ruhların kemâlini aksettirir.
  • İki düşman birbirlerini anlarlarsa dost olabilirler… İki dost bundan mahrum ise dostlukları devam etmez belki de düşman olurlar…
  • Cismanî ve manevî varlığımla azamî intizamla tanzim edilmiş bir orkestrayım ki her zerre ve hassemden neşrolan nağamatda hiçbir dahlim yok… Bu ilahî eserin ne bestesini ve ne de güftesini tebdil hakkım olmadığı gibi haddim de değil.
  • Ey yerlerin ve göklerin tek ve gerçek Hâkimi, yerlerle gökleri birbirine çarpmadan bunların arasını dolduran nûrundan bir lem’a ile NUR asrının küçük bir nümunesini bizlere de aç göster yalvarıyoruz… Bekliyoruz.
  • Düşünce, akıl ağacının meyvesidir, olgunlaştıkça güzelleşir.
  • Ey insanlar kendi akıl ve kalbinizle düşünebilmeğe, kendi gözlerinizle görmeğe çalışınız… Olabilir ki bu sayede başkalarının düşündüklerinden ve gördüklerinden de faydalanabilirsiniz…
  • Fesahat, kalbi hikmetle dolu bir kimsenin lisanından akan saf süte, süzülmüş bala benzer.
  • Eğer gücüm yetse, Rabb’imden meded olsa körlere de ilahî isimlerin nurlu nakışlarını göstermek, sağırlara da kâinatın tesbihini, cûş-u hurûşunu işittirmek isterim.
  • Dünya hayatında “RUH” devamlı istiklâliyetini istiyor… Cismaniyetimiz ise devamlı dağılmaya meyyaldir. Bunları ecel-i mev’uda kadar bir arada tutan kuvvet vacib-ül vücûd Hazretlerinin rahmetiyle verdiği imkandır, emr-i ilahisidir.
  • Her ağaç, kendi kökü üzerinde büyür.
  • Düşünmek ne büyük ibadettir… İstiyorum ki ruhanî varlığım gibi cismanî varlığım da bütün zerrelerimle bu ubudiyete iştirak etsinler.
  • Kendi aslî sıfatlarının istikâmetini kaybeden cinslerden her biri, etrafında bulunan kimseleri de aynı hava içinde görmek istiyor… Bu  hâl gittikçe kesifleşiyor; ruhî bunalımlara, depresyonlara sürüklüyor.
  • Biz Allah ve Resulüne bağlıyız… Sair alâka ve rabıtalarımız mukayyet ve nisbîdir.
  • Asrın evladı (zamanın çocuğu) Herkül-ü Yunanîyi, Rüstem-i İranîyi solladı… Eflatunları, Dekartları kıskandırdı… İbn-i Arabîleri, Gazalîleri, İbn-i Sînaları gıpta ettiriyor.
  • Uhuvvet-i imaniyeden istifadem en büyük iftiharımdır.
  • Hiçbir kapı yoktur ki bâb-ı rahmet ve keremden daha geniş olsun. İşte ben bu kapının dilencisiyim.
  • Aynalara imreniyorum; güzeli görünce düşüp bayılmadıkları gibi çirkinleri görünce kırılıp çatlamıyorlar.
  • Semânın gözyaşlarından yeryüzünde güller fışkırıyor.
  • Sulhu yaşatmak, savaşı öldürmek lâzım.
  • Dostun dostluğu vefa iledir.
    • Cennetin cennetliği safa iledir.
  • Aynada görüntümüz olması kendimizi görmekten farklı şeydir.
  • Başkasının gözüyle ağlayanın bayramını da başkaları yapacaktır…
  • Hakk’ın  şahitleri,
    • fıtratlarıyla konuşur,
    • kalpleriyle konuşur,
    • halleriyle konuşur, iktiza edince fiilleriyle ve dilleriyle de konuşurlar.
  • Kardeşlerime hüsn-ü zannederim… Dualarını isterim fakat yalnız Allah-ı vahide teveccüh ederim, Rabb-i rahîm olan Sultanıma yalvarırım…
  • Zulmün, hıyânetin ve hilebazlığın heykeli dikilecekse o heykel çıfıta (cuhuda) benzetilmeli.
  • Toprak, nebatî tohumlar için sıcacık bir ana rahmidir… Rahmetin ne güzel bir tezahürüdür… Ne ibretli bir manzaradır… Onu yaratan, rahmetiyle bezeyen, bereketlendiren, ısıtan Rabb’ime hamdolsun…
  • Aklın cebine koymayıp düşürdüğümüz cevherleri ( hikmetleri ) kaybettiğimiz yerde değil başka mekânlarda arıyoruz, gözümüz afakta olduğu  içinde bulamıyoruz veya “yoktur” diyoruz.
  • Güneş gözbebeğime girdiği halde ben ona ellerimle dokunamıyorum…
  • Gül, çiçeklerin en güzelidir ki onu korumak için pek çok süngülü mızraklı muhafızlar nöbet bekliyorlar.
  • Makrosuyla mikrosuyla her şey, özellikle hayatdar olan her cisim bir kalemdir. Kudret ona kendi kaderî kitabını yazdırır.
  • Fizik olanlar metafiziğin zarfı, esma nurlarının gölgeleridir.
  • İslâm’ın manevî şahsiyeti, nuranî vücudunda bir tırnak, bir zerre olabilsem.
  • Aynalar istedikleri kadar karanlıklara kaçsınlar… Güneş yine onlarda cilveleriyle görünmekte devam edecektir. Küfür Hak’tan gizlenmekle nurun izhar ve intişarına perde çekemez.
  • Tasannu ne giyse ona yakışmıyor hatta çirkinleştiriyor. Samimiyet ise bütün libaslar içinde güzel… Hem çok güzeldir…
  • Herkesi dinliyorum bir şey olmak istiyorlar. Birçok şey olmak istiyorlar. Ben de nefsimin tazyikinden, hayvaniyetten kurtulup insan olmak istiyorum.
  • Bir kısım ağaçlar çiçeklerini ve meyvelerini (özellikle olgunlaşmamışsa) kolayca bırakmazlar… Dallarının kırılmasına katlanır da yine de onları vermek istemez. Bu fıtrî gerçek, anaların babaların şefkatlerine ne güzel bir örnektir.
  • Dün zaferin ve saadetin evcine erenlerin, kemalâtın arşına ulaşanların bayrakları ümit (reca) idi… Yarın yeni nesiller de yine ümitten bayraklarını dalgalandırarak onlara kavuşacaklar… Fıtrat, nebatî, hayvanî ve insanî bütün nüvelere kâmil şeceratı ile meyvelerini ÜMİT olarak dercetti ve onlara terakki meyli verdi….
  • Ey insan; âlem ne halde olursa olsun sen Rabb’ine müteveccih ol. O’nunla nefsini razı et. O’nun rıza ve rıdvanına terakki ederek cemal ve likasına nail ol…
  • Beşeriyet âleminde ulûhiyet ve nübüvvet kabul edildikçe MUHAMMED’in(s.a.v.) de ret ve inkârı mümkün olamaz.
  • Yiyeceğin NUR olsun
    • Göreceğin yâr olsun
    • Dilerim meyus olma
    • Her işinde kâr olsun
  • Cemal-i rahmetin vücuh-u kesiresi vardır, her yüzünden ayrı ayrı tebessüm eder…
  • Işıktan mahrum bir aynanın bütün meziyeti ve parlaklığı hiçe iner, artık ne görünebilir ne de gösterebilir.
  • Herkes kitaptan uzaklaştığı zaman sen ondan ayrılma… bilakis daha çok yaklaş.
  • Çalışarak kazanabileceğimiz her ne ki varsa, çalarak elde etmeyi daha kolay zannediyoruz.
  • Muazzam ve muhteşem kâinat kitabında kalem-i kudret fasılasız işliyor, yazıyor, nakışlıyor… Böyle olmasaydı âhenk ve güzellik monoton bir sıkıcılığa dönecekti…
  • Sen kitabın kalbine gir ki kitapta senin kalbine girsin, hayatını doldursun…
  • Sebil çeşmeleri, maziye geçenlerin, faziletli insanların sevinç gözyaşları gibidir.
  • Fıtrat dinin, din fıtratın aynasıdır. Fıtrata uymayan dinî, dine uymayan fıtrî değildir.
  • Kaza oku ışık hızından daha hızlı yol alır ve her kaçana ulaşır.
  • İki dudaktan çıkan her söz soluğunu iki kulakta alır… gerisini siz düşününüz.
  • Rahmetten sana teveccüh eden nimetlere şükür etmek için nazar et ki, onları saymaktan ve takdir etmekten ne kadar aciz olduğunu anlayasın… Onlara şükürsüz, şikâyetçi insanların nazarıyla baktığın zaman bütün bütün kaybedersin, elden kaçırırsın.
  • Bozulmamış bir vicdan sadık dostlar gibi acı söyler, aldatmaz…Şuurlu ve anlayışlı bir insana  yüksek bir muallimdir.    
  • Merhamet bekliyorsan merhamet etmekten geri durma… Merhametten maraz geldiği şeklinde söylenen söz merhametsizce bir yalan, o büyük rahmanî gerçeğe bir iftiradır.
  • Ruhumuzun fırtınaları şekillenerek aynalara aksetseydi hangimiz rahatça temaşa edebilirdik?..
  • Semerin ön kaşına yapıştığımız her işte bineğimize binemediğimiz veya treni kaçırdığımız meydanda…
  • Eser sahibi eserinin (sanatının) aynasında kendini ve kendi nakşını seyreder.
  • Ey nefsim, başına çıkardıklarına dikkat et!.. Başın ağırlaşıp düşebilirsin veya bir taşa vurup kırabilirsin…
  • Gülbang-i Muhammedîyi duymayan sağır, saltanat-ı Ahmedî (s.a.v.) yi görmeyen kördür.
  • Ferdî kıymeti olan pek çok kimse vardır ki, cemaat hayatını takdirden uzaktır.
  • Musibetler, bilhassa hastalıklar mümin ruhlar için manevi hayatlarının barometresidir.
  • İktisadın mihengi, nirengi noktası altındır.
  • Hayat her zaman ve mekânda; başında tacı, göğsünü süsleyen çiçekleriyle bizlere tebessüm eden müstesna bir güzeldir, bir güzelliktir.
  • Kökünü çürüttüğümüz ağacın dallarında mı gezeceğiz?..
  • İnsanın asıl bilmek ve bulmak ve çözmek istediği muamma, kendi kitabında yazıldığı halde gözden dikkatten kaçan birkaç satırın içinde olmasın?..
  • Yarınlar ve gelecek, mazlumların, mağdurların tesellisinin başta gelen vasıtalarındandır. Bunun içindir ki hep ilâhi vaatleri hatırlarız.
  • Güneşin yüzünde bulutlardan perdeler bulunsa da yine onun varlığına muhtacız.
  • Kuvvetin var olduğunu kabul edenler ruhun, ruhaniyatın ve meleklerin nasıl inkârına gidiyorlar.
  • Kudret-i ilâhiye insana, kaderin kalemi gibi hayat sayfalarında kendi mektubunu yazdırıyor.
  • Eğer akıl mahlûk olmasaydı âlemin hilkatinin sırrını kendi başına çözebileceğini iddia edebilirdi.
  • Kitap ya rafta, ya cepte, ya elde, ya gönüldedir.
  • İnsanın, ilâhi esmanın nakışlarının muhteşem ve berrak bir aynası olan vechinde, küllî kudretin cilvelerini müşahede edenler yok mu?…
  • Aynalar hem görüyor, hem konuşuyor…
  • Kader tanzim eder, kaza uygular, atâ’ya açılmış bekler duygular.
  • Husûmete (o duyguya) husûmet etmek, muhabbete muhabbet etmek gibidir.
  • Ölümden değil onu gülerek karşılayamamaktan korkmalı.
  • Kadere kalem olup yazmak var
    • Esfel a’lâ arası gezmek var
    • Bahr-i hakayıkta yüzmek var…
  • Sözün evvelinden kulağımızda bir ses kalmamıştır. Sözün sonunu da son nefesten sonra peşin sıra gelenlerden işiteceksin.
  • KUR’AN uluhiyetin haşmetli bir fermânıdır.
  • Hidayet kültürünün hedefi dünya ve ahiret saadetidir. Birini tutup diğerini atmıyor.
  • Tedbir vazife-i fıtrata dahil bir emirdir.
  • Fıtratın, mahlûkatın milletleri, fertleri, hattâ zerreleri sayısınca lisanı vardır… Bunlarla tevhidi zikreder, Fatır’ı tesbih eder.
  • Kitaplar unutuluyor fakat unutmuyorlar.
  • Adam olmak suretiyle İSLÂM’a bir nefis kazandırmak istiyorum yapamıyorum. Rabb’imden ümidimi kesmedim.
  • Bileğin gücü yürekten gelir.
  • Sevdiğimiz menziller ve sevdiğimiz kimseler (nerede olursa olsunlar) uzak değillerdir.
  • Bazan akıllıların deliliği delilerin deliliklerinden fazla olabildiği gibi, delilerin akıllılığı da onların akıllılığından daha ileri geçebilir.
  • Rabb’im,
    • Riyakâr nefsimin riyasından, her şeyden müstağni ve münezzeh olan Zat-ı Kibriya’na sığınıyorum.
  • Kütüphaneler milletlerin nisyanı olmayan millî hafızalarıdır.
  • Dinim ne kadar â’la ben nefsimle ne kadar esfelim.
  • Kitap bir nev’i hayattardır, insanla teneffüs eder.
  • Kalıp ile kalp, ceset ile ruh, madde ile mana iç içe iken birbirlerinden ne kadar da uzak kalıyorlar.
  • Her konakladığın yerde bir ömür tüketeceksen, maksudun olan menzile ne zaman varacaksın?
  • Kitabı okumak, kâinatı okumak, insanı okumak, hayatı okumak ne güzel…
  • Ağaçları severim, çiçekleri severim, kelebekleri severim. Bunları yaratan ve bana sevdireni nasıl sevmiyeyim?
  • Vefa varsa mezarından, taşından… Ümit etme dostundan,  kardaşından.
  • Dünya kimlerin peşinde koşarsa koşsun… Ben Muhammedîyim (a.s.v.), şerefim, iftiharım, sevincim, o’nun sıcak iklimindedir.
  • Neyi bilip neyi bilmediğimi bilmiyorum. Ancak bilmek istediğim şeyler var ki iyi bilmek istiyorum.
  • İnsanlar kardeşler olarak dünyaya geldiler… Şeytan onları aldattı, biribirlerine düşman oldular…
  • Her şeyden önce hizmet ocağımızı ateşlendireceğiz o zaman göreceğiz ki “kaynayan kazan kapak tutmaz”.
  • Bizler Mısır ehramları kadar soğuk evimizin içinde Firavun mumyaları kadar sessiz durmakla beraber yine gelecekten ümidimiz büyüktür.
  • Ağlamayan gözlerimi tırnaklarımla yerinden söküversem dökülecek birkaç damlacıkla avuçlarım güler mi?..
  • Aynanın gözünün aydınlığı ancak ışık ve güzelliktir. Onunla parlar ve güler.
  • Modern (asrî) hastalıklar sülüğün emdiğinden daha hırslı olarak insanların kanını emiyor…
  • Şiirler, ruh, gönül, his ve hayal dünyamızda yükselen dağlardaki esintiler… özel âlemimizin büyüyen, derinleşen dalgaları gibidir.
  • Bir zamanlar gözüm kapıda kulağım seste idi… Meğer ki gelen gelmiş, söylenecek söylenmiş… yapılacak yapılmış, olacaklar olmuş… Bir eksiği varsa o da benim görebilmem, idrak edebilmem imiş…
  • Çok ağaç var ki, meyvelerinin ağırlığıyla dalları kırılır. Hatta meyvelerini almak için ona böyle zulüm yapanlar da vardır.
  • Münezzeh ve ulvî siyaset ancak nübüvvetin mukaddes daire-i tasarrufunda veya sayesinde bulunabilir.
  • Havuzlar denizler dolusu gözyaşlarına ihtiyacım var… Onlarla yıkanmak, yeniden yıkanmak, Rabb’imin huzurunu tertemiz bulmak istiyorum.
  • Başlangıcından ve sonundan habersiz oldukları gerçekleri inkâr edenler, nihayet hâllerinde korkunç zararlar doğuran bir girdaba düşerler.
  • Bazan bir kelime bir kitabın ihtiva ettiği manayı bütünüyle gösterir… Ağacın tohumda gizlenmesi, iğnenin deliğinden Hindistan’ın göründüğü gibi…
  • Omuzlarımdaki yük gittikçe ağırlaşıyor… Seve seve isteyerek, benimseyerek taşıyabilsem ruhum hafifleyecek ve ferahlayacak…
  • Altının atomlarına dikkat!..
  • Başımdaki ağırlığın bir kral tacının ağırlığı olmadığına şükrediyorum.
  • İhlasla beraber olmayan niyetin sıhhatinden ne beklenir?.. Niyetlerdeki hedefe ancak ihlâsın desteğiyle ulaşılabilir veya hayırlı olan netice, bu suretle elde edilendir.
  • Nebiyyi (a.s.) muhterem “selâmı yayınız” buyurdu: Biz kelamı yaydık, selâmı ihmal ettik.
  • Dost kalacaksak rüzgârımı kesme…
  • İslamı hem muhit denizimizde hem de ruhumuzun aynasında göreceğiz.
  • Ey yüce ruhların aydınlık şafağı seher, uyanık bir kalp ile senin kucağına atılabilsem.
  • Kaynağı “NUR” dan, hedefi ilâhi rıza olan İslamiyet, ifrat ve tefrit arasında vasat ümmetin hidâyet yoludur.
  • Aynaların karşısına geçmek hevesinde isen olduğun gibi görünmeye dikkat et ki gülünç olmayasın.
  • Kitapsız münevver olunmaz.
  • KUR’AN hayır şer, iyilik fenalık, iman küfür, nur zulmet gibi zıtların hassas terazisidir.
  • İSLÂM bütün ihtişamlı güzellikleriyle gönlümüze ve gönüllere tahtını kurmuştur. Bizleri aldatarak, onun güzelliklerini çirkin göstermek suretiyle ebedî saltanatını yıkmak isteyenler var.
  • Münezzehiyet-i ilâhîye azimüşşan olan Allah(c.c)’a ne güzel yakışıyor.
  • Kemal ile Cemal arasında tenakuz olamaz.
  • Ruha sinmeyen güzellik çabuk silinen bir boyadır, aldatıcı ve oyalayıcıdır.
  • Bu âlemde bulundukça berrî, bahrî, havaî olan her şeyin  tebdili, tağyiri, tahvili, terkibi, tahlili, tekmili, tenkisi, aşınması ve yıpranması vardır. Bir sıfat üzerinde sebat ve kararı yoktur, çünkü mahlûktur.
  • Günahım, neşterlik müzmin bir maraz olduğu hâlde kulağım duymuyor ki gözlerim de ağlasın.
  • Adâvet hiçbir zaman fıtrî değildir. Muhabbetin ise fıtrîliği gündüz gibi aydınlık, güneş gibi parlaktır.
  • altmış yetmiş yıllık ömür günleri masiyetlere, günah işleyicilerine çok kifayetsiz iken itaat ve ubudiyet ve rıza için üç beş saatçik yeterlidir.
  • Alemînin aynasında görünen, azamet-i ilâhiyenin saltanat ve haşmetinden başka nedir ki?..
  • Her asrın muhtelif vecheleri var, buna göre değerlendirilmesi yapılabilir… Bu mülahazayla asrımıza saadet ve NUR asrının bir küçük numuneciği, aynadaki görüntüsü gibi bakabiliriz…
  • Hasımlarım için beddua etmekten çekiniyorum. Korkuyorum ki yaptığım bedduadan bana da bir zarar isabet eder.
  • Babası ”Çocuğum omuzuma basarak yüksel” derken çocuk “Ne biçim eğiliyorsun, beceriksizlik ediyorsun… rahatça basamıyorum” diyecektir.
  • Benim hususî meşrebim “ÜMİT” ten ibarettir…                 
  • Elimi başıma koyabiliyorum… Fakat ayağımla  bu işi yapamıyorum…
  • Eğer gerçekten görebiliyorsan bütün eşyanın nazarlarının sana (insana) müteveccih olduğunu göreceksin…
  • Cümle-i kainatın bir noktasıyım…
  • Okumakla, öğrenmekle, düşünmekle, kullukla yaşadığımın farkına varıyorum…
  • Bil, hikmetini bu gidişin gelişin
    • Yüksel ki sonu yok yükselişin…
  • Olmayınca sen sana yâr
    • Yâr’in olur mu sana yâr?..                               
  • Kafam, kalbim ve midemle dünya sarayının çöp kutusu gibiyim her şeyi içime atıyorum, belki kokuşturuyorum…
  • Ne kalıbımı, ne kalbimi, ne cüz’iyyatımı, ne de hey’etimi sipariş vermedim, satın almadım. Tamamıyla mevhibedir… Şu halde ben ancak Rabb’imin bir emriyim…
  • Kitaplar benimle konuşuyor … Ben onlarla düşünüyorum…
  • Hizmetleri belli bir coğrafya üzerinde düşünemeyeceğimiz gibi muayyen bir şekle, mevzua, tarza ve vasıtaya da tahsis edip kayıt altında bulunduramayız… Bu yanlışlık mukaddes İSLÂM varlığının hayatiyetine ve  kemaline uygun olmaz… Cenab-ı Rahîm irade-i hakîmanesiyle pek çok muhtelif istidatları umumî maksada götürücü vazifelerde istihdam buyuruyor, şanına uygun olan da budur.
  • Ayasofya, tarihî şereflerin iftihar tablosudur… Fetihlerin, Fatih’lerin madalyasıdır. Onu unutmak, ihmal etmek, hâline terketmek millî ve dinî bir suçtur…
  • Ayaklar yürüyor eller tutuyorsa, gözler görüyor parmaklar yazıyorsa, kalbimiz kan pompalıyor vazifesini tam yapıyor demektir. Bizler bu noktada olmaya dikkat etmeliyiz veya hizmetimizin ağırlığını kalp içinde bulmalıyız. Mamafih hizmetin ünitelerinde olan faaliyetlerin de bütünü güzeldir.  
  • Kur’an’ın milyon civarında tefsiri var.. Her asırda milyondan ziyade tam hafızı var.. Her saat (14 asırdır) yüz milyon insan kıraat eder… Mü’minlerinin gönüllerine hakimdir, kalplerini dimağlarını nurlandırır. İlimler, nazariyat, ameliyat, örfler ve ahlâk, hukuk ona dayanır. Bundan daha büyük ve gerçek bir mucize mi olur?…
  • Okumak… Okunmak… Okutulmak… Okumamak… Okutamamak… Okutulmamak.. Okutmamak…
  • Aynaya bakıyorsun ve ona kızıyorsun  (aynadaki görüntünden daha güzel olmadığını gördüğün halde). Bilmem ki ayna mı seni güzelleştirecekti ?.. Bunu aynadan mı bekliyorsun ?.. Sakın ona yumruk sallama … Ayna ile suretin parçalanıp kırılabilir… Sîretin değişmeyecektir… Aynalar da senin gibi riya yapacak değillerdi ya… İstersen yakana veya başına bir gül tak da yine aynaya görün… Ayna hiç de yalan söylemiyor…
  • İman ve KUR’AN hizmetinin iktiza ettiği samimiyet ve ihlası elde edemeyen fakat herkesten bekleyen nefsimin bocalamalarına şahit oluyorum ve ona acımaktan başka bir şey elimden gelmiyor…
  • Ümit her hasta için tesirli bir ilâçtır. Bazı kimseler için şifanın kendisidir…
  • İnsanlardan dua istemek (vasıta ve vesilelerle) duanın tek muhatabına aczimizi izhar ederek yalvarmaktır. Bu suretle hakkımızda dua yapmasını beklediğimiz kimse o siparişimize göre dua ve himmet yapmış olsun veya olmasın, biz kendimiz dua yapmış oluruz. Bir de bu talebimizde herkesin dua ile hacetleri kaza edebilen Zatın kapısını çalmaya muhtaç olduğunu ilân ederek ( fiilen ) tesirli bir ders vermiş ( mükemmel bir ubudiyet ) olan duamıza şahitler bulmuş oluruz.
  • Bir yerde başlayan bir yerde bitecektir… Yok iken var olan var iken yok olur… Başlangıcı olanın sonu vardır… Sonradan olan her şey harici kuvvet, tesir ve iradenin mahkûmudur… Daire-i imkândan daire-i vücuda gelmiştir… Kendi kendine hiçbir şey değildir…
  • Allah’ım senin nasıl haşmetli bir saltanatın ne tükenmez bir servetin var!.. Ben ise kulların arasında en aciz en fakir en günahkâr olarak şiddet-i ihtiyacımla mağfiretini, rahmetini bekliyorum. Başka kapıyı çalamam… Gayrıya ihtiyacımı arz edemem, Senden özgeye el açıp yalvaramam… Sen benim Rabb-i Rahîm’imsin, ey merhametli sultanım meded eyle!…
  • Bizler küçük işlere tenezzül etmeyen, büyük işleri beceremeyen, ihmal ve tembelliği felsefeleştiren, hayat ile zamanın hakiki kıymetini, kudsiyetini anlayamamış kimseleriz…
  • Kitab, kitabın tercümanıdır.
  • Deniz büyüdükçe dalgası da büyür.
  • İhsan ve inayet rahmetin bir havzudur. 
  • Kitabı açtım bir bahçeye girdim … Bahçeden ağaçlara, ağaçlardan   dallara, dallardan yapraklara , çiçeklere… Çiçeklerden meyvelere ulaştım… Meyvelerde tohumlar var… Tohumlarda manalar, manalarda derinlik… O derinlikte doyulmaz zevk ve doyulmaz lezzet…
  • Oku!.. Okut!.. Sev! Sevdir!.. Sevindir!..
  • Efendiliğin kölesiyim.
  • Eğer benimle mazlûmlar belini doğrultabilirse…
    • Eğer benimle ezilmişler ezilmekten büzülmekten kurtulursa…
    • Eğer benimle korkaklar cesaretlenir, zayıflar güçlenirse…
    • Eğer benimle haklılar haklarını elde edebilirse…    
    • Eğer benimle açlar açlıktan kurtulur, yolsuzlar yola kavuşursa…
    • Eğer benimle mahzunlar neşelenir, atıllar şevklenir, gayrete gelirse…
    • Eğer benimle gafiller uyanır, Hakk’a yönelirse…
    • Eğer benimle karanlıkta kalanlar aydınlanır, nurlanırsa…
    • Eğer benimle masumlar ve âcizler himaye görür, terk edilenler hatırlanır, müteselli olursa…
    • Eğer benimle faziletler ayağa kalkar, vefa dirilirse…
    • Eğer benimle süfliler sefaletten ulviyete yol bulursa..
    • Eğer benimle hayatın hayatının din, hakikatinin iman olduğu anlaşılırsa; işte o zaman insan olduğuma karar vereceğim.
  • Ben bir Muhammedîyim
    • -Muhammedî olarak yaşamak ahdimdir.
    • -Muhammedî olarak bu dünyadan ayrılacağım.
    • -Bütün şerefim Ona iman ve intisabımdır. Rabb’im, nasib et! Onun yoluna kurban olayım.
  • Akıl, mevhibe-i rahmetle sulandıkça gelişip güzelleşen bir bahçedir ki, onda istikametli düşünceler çiçekleniyor… Meyvesine doyulmuyor…
  • Aynalar, gördüğünü gösterir, gizliyi araştırmaz.
  • Köle köleliğini idrak ve kabul etsin yeter… Efendi zaten efendidir..                             
  • Kardeşim ben sana gerçekten küsseydim sen benim mezarıma bile yaklaşamazdın.
  • Müslüman, diğer insanlar ile iman kardeşlerinin arasında içtimaî mevkii ne olursa olsun, ikinci sınıf insan değildir… O, Cenab-ı Allah’ın(c.c.) dini İSLÂM ile şereflidir. Başkaları ile farkı varsa Allah (c.c) indindeki farktır, KEREM ve TAKVA farkıdır.
  • Köleye itibar efendisinin haşmetine uygun olur…
  • Fiilî, kavlî, kalbî, ihtiyarî dualarımızda iman var, tevhid var, ubudiyet var, acziyetimizi bilmek var… Belki hakiki bir marifet var…
  • Sen her şeye ve insanlara senin gözünle bakabilecek bir adamı nerede bulacaksın… Çok hayalci olma… Her insanın cilve-i esma-i ilâhîyeden istifadeleri farklıdır… Kimse bir başkası olamıyor…
  • KUR’AN nübüvvetin hâtem-i münîri, nihâi mesajı ve son madalyasıdır.
  • Akıldan sefer edeliberi divanelere divane göründüğümüze bakmıyor, aldırmıyoruz.
  • Yalnız tahribe, husumete, belli şahıslara karşı düşmanlığa dayanan bir hizmet şeklini hiç düşünemiyorum… Meselâ hedefte olan düşman çekildiği veya bertaraf edildiği zaman iş bitecek de hizmet sona mı erecek?..                                                                 
  • Pek çok akıllı, gayretli, cevval insanlar  uhuvvet ve ihlas esaslarını iyi bilmediklerinden veya amel edemediğinden kendi cephesinde, camiasında olan birileriyle uğraşarak (terakki edeceği yerde) mesaisini zayi ederek muvaffakiyetsizliğe uğruyor…
  • Şihaplardan mermileri, şimşeklerden kılıçları, yıldırımlardan darbeleri, gök gürlemesinden naraları olan bir orduyu, BEDİR aslanlarının haşmetinden daha büyük ve ileri düşünemiyorum…
  • Bir şeyin meydana gelmesinde yardımcı unsurlar ne olursa olsun veya o şeyin teşekkülü, yapısı nelerden meydana gelirse gelsin onun taşıdığı manaya, hasılatına, doğuracağı neticeye, meyvesine nazar edilir. Terkibleri her zaman ve her halde bozulmaya mahkum olan, tebeddül ve tahavvül eden, değişen maddelerin fani suretleri birer aletten, vasıtadan ibarettir. Buna göre madde  özün kabuğu, çekirdeğin kılıfı, kuşun kafesi, mektubun zarfı, ruhun yıpranınca atılacak kalıbı gibidir. Hiçbir zaman kafes kuş yerine, kalıp ruh manasına, kabuk öz mevkiine konulamaz.
  • İnsanların en nankörleri kendilerinden manen istifade ettikleri (ilim ve marifet öğrendikleri) kimselere karşı nankör, hürmetsiz, vefasız olanlardır…
  • Bir kitap okuyorum;
    • Yıldızlardan harfleri var…
    • Sistemlerden kelimeleri…
    • Alemlerden cümleleri…
    • Mevsimlerden kasideleri var…
    • Müzehheratla nakışlı ,
    • İnsanlarla müzeyyen ,
    • Kur’an gibi fihristesi var…
    • Muhammed (a.s.) gibi muallimi var…
    • Bu kitabı Rabb’im telif etti (yazdı). Ben de okuyacağım… O kitabın yapraklarını, sayfalarını O açar O kapatır…
  • Ey ayıplar ve kusurlar müfettişi arkadaş!… Zahmet edip yorulma, tecessüsden çatlayacak duruma düşme… Beni merak ediyorsan, iyice tanımak istiyorsan;sor, söyleyeyim. (Pek de seni ilgilendirmez ya). Bir meziyet ve kemal sahibi değilim, kusurluyum, acz ve zaaf içindeyim. Bunlardan ürküyorsan sakın bana yaklaşma… Sıraladığım arızalardan ve bed huyumdan hem mutazarrır hem de (Rabb’ime) müştekiyim… Bunlardan kurtulmak için yalvarıyorum… Sen de benim için dualar et!..
  • Skolastik düşünce batağından çıkmak, fezalara uçmak, mezar ve mezar sonrası hayatın derinliklerine dalmak, fasit felsefenin ahmak feylesoflarını hayrette bırakmak zorundayız. “Mimsiz medeniyet”in hesapsız ve düşüncesizce yıktığı  ve yıkmakta olduğu beşerin haysiyetini kim kurtaracak? İzzet-i insaniye ne zaman rücu edecek? Sefahat, sefalet ve rezaletin kapıları ne zaman kapanacak? Hem bunu kim yapacak ve kimden bekliyoruz?..
  • Çocukluk dünya hayatımızın giriş kapısına benzer. O kapıdan geçmeyen, pencereden girmiş bir hırsızın yabancı ürkekliğine sahiptir. Hayat yuvasında yerleşemez. Her an ondan kaçacak bir başka yol arar.
  • Gereksiz lâflarla tacizler yaptığımız gibi sözsüz gereksizliklerle de tacizler yaparız.
  • Oğlum, dikkat et!
    • Elin işsiz,
    • Ağzın dişsiz,
    • Gözün yaşsız,
    • Aklın başsız olmasın!..
  • Çocuklar: “Ana ve babamızın tahakkümlerine, baskılarına katlanıyoruz, tahammül etmeğe çalışıyoruz” derler. O şefkat numuneleri ise yavrularını mes’ut edebilmek için kendi hayatlarını zehir ederler.
  • Zaman törpüsü hayatımızı törpülerken insan evlatlarına müsait fırsatlar çıkıyor… Bu nîmeti ganimet bilenler alfabe okuyarak, mukaddes kitapları okuyarak, kâinat kitabını ve insan kitabını okuyarak hâl âleminin penceresinden mazi dünyasına ve istikbâl bahçelerine bakıyor.. Bir derece eşyayı hakikatıyle görüyor, nisbeten kendini biliyor… Belki asıl bilmekliği icap edenin de marifeti yoluna giriyor… Okuyor… Düşünüyor… Düşünüyor ve buluyor…
  • Her bir gülü GÜL AHMED’imle ( a.s.) birlikte koklamak… İşte gerçek bahtiyarlık…
  • Bir nokta bir çekirdek, bir çekirdek bir filiz, bir filiz bir ağaç, bir ağaç binlerce meyve ve meyveler baharlar dolusu cennetler vüs’atinde ağaçlardır.
  • İnsanlar anlaşılması zor bir hâle girmişler, dostlukları çok yapmacık ve çürük… Buna rağmen dostluklara özeniyor, dostlar arıyorlar. Nefislerini eğlendirecek vesileler istiyorlar… Civanmerdane dostluklar, samimiyetler çırayla aranıyor, kurşunla avlanıyor, hikâyelerde, masallarda okunuyor…
  • İlmimiz ve düşüncelerimiz ruhumuza, amelimiz ve işlerimiz cismaniyetimize benziyor.
  • Zaman, Rabb’imizin mukayyet şey ve şe’nlere nisbetiyle zahir olan bir emridir, sünnetullahdır, kanun-u fıtrîdir, namus-u ilahidir.
  • En vefalı dostlarımı kitaplar arasında buluyorum.
  • Ey uzak hülyalarla vakit öldüren:
    • Nefis ejderhasının taşlardan taşlara çaldığı cismaniyet içinde, vücut mülkünde melîk olduğunu mu zannediyorsun?.. Bırak bu mal ve can mülkünü de O güzeller güzelinin memlûkü ol…
  • Şu ağacı gör ve dinle! Nasıl büyük ve mükemmel elektronik bir orkestrayı gösteriyor ki, her yaprağında bir ITRÎ bir MOZART oturmuş olsa ilâhî rüzgârın parmakları dokundukça çıkacak nağamattan bundan daha derunî sesleri yayamayacaklardı…
  • Ruhanî varlığın cismanî ile, hayat-ı maddiyenin manevî hayatla, fizik yapının metafizikle keskin çizgilerle ayrılmasına, terkibin dağılmasına, mürekkepten mücerrede geçilmeğe, kesiften latîfe intikale “mevt” ölüm tabir ediyoruz.
  • İhlas… Ah onu bir yakalayabilsem.
  • Cenab-ı Hak, Fâtır-ı Hakîm (c.c.) fıtrat kanunu ile ağacı tohuma (çekirdeğe) ve köke bağladığı gibi çocukları  evlatları da ana babaya bağlamıştır. Ağaçlar hayatiyetini kökleriyle koruyacağından çocuklar da ebeveyne bağlı kalacaktır. Aksi hallerde, (şuurlu mahlûk olan) insan mükellef olduğu için hem fıtrî şeriatla hem de münzel şeriatla mahkûm olacak ceza görecektir. Bu cezadan en küçüğü fânî hayatın mütezelzel bir hâle gelmesi ve mânen huzursuzlukların artmasıdır. Ana baba ile ters düşen bir kimse fıtratla savaşan gibidir. Böyle bir harbin zaferini bekleyen evlat, ancak cezasını bulur.
  • Bizler kusurlu ve günahkârlarız… Gafletin kalın karanlıkları içinde yatmakla kendi            saadetimizi gölgelediğimiz gibi mirasçılarımız olan çocuklarımıza harabezar bir vatan, münakaşalı bir hürriyet, şaibeli bir istiklâliyet, bekçisiz, muhafazasız bir maneviyat, bir avuç boynu bükülmüş gariplerden mazlumlar topluluğu bırakmakla kendimizi suçlu buluyoruz. Ey müjdelenerek gelenler yine de bize tükürükler atmayın, lânet okumayın…Acıyın, dualar edin, rahmetle hatırlayın…
  • Batı medeniyetinin gümbürtülü çöküşünü önlemek lâzım. Aksi halde beşerin bütün tarihî birikimleri tehlikeye girer ve enkazını kaldırmak hem çok zor olur hem de çok uzun zaman alır. Buna karşı acil tedbirlerin en müessiri ve devamlısı onu Muhammedîlikle (İslâmla) aşılamak olabilir. Bu aşı seyyidina İsa’nın (a.s.) eliyle olmasa da Onun teslis gibi gülünçlüklerden müstağni olan hakiki tevhide meyletmiş ruhanî takipçileri, mü’minleri tarafından şevkle, seve seve ifa edilmesi yalnız Avrupa’nın değil materyalist felsefelerle saptırılmış bütün kıtaların dirilişini temin edecektir. Böyle azim (gelecek nesilleri mesut edecek) bir hizmeti yapacak olanlar kimseden perva etmesinler… Yalnız Allah’dan(c.c.) korksunlar. Bu korkuyla bağlı olan güç onları gerçek bir muvaffakiyete götürecek ve insanlığın yüzünü güldürecektir. İnsanlığın ve dünyanın hayâtının yeniden hayatlanması tevhidin ruhlara aksetmesiyle, tevhidî imanın hayatından nurlanarak mümkündür.
  • KUR’AN, sadık haberlerin kutsî bir “sümme” ler mecmuasıdır.
  • Hiçbir meyve, dalında büyüdüğü ağaç için “ne diye hep çamur yiyorsun, eğri büğrü duruyorsun, sallanıyorsun” diyemez. Bunun gibi çocukların ana-babalarını (hattâ faydalandıkları zâtları) tenkid ve ayıplama hakları yoktur.
  • Biz bilgisizlikten, cehilden, hattâ faydasız bilgiden de elimizi yıkamışız. Benlikten de eteğimizi boşaltmaya temizlemeye çalışıyoruz.
  • Hiçbir insan yoktur ki yarın ilahi adalet karşısında itiraz edebilsin. Herkes senaryosunu yazdığı, başrolünde oynadığı kendi filmini seyredecek ve ister istemez ”bu oyun benim oyunum“ diyecektir. Adalet-i kâmile sahibi olan ALLAH kimseye zulmetmez. Çekenler kendi nefsinden çeker. Şimdi sen gel “oyunu kuralına göre oyna”.
  • Münevverimizi kitaplı kitapsız diye ayırıyoruz. Bizi buna mecbur ediyorlar.
  • Ey istikbal nesilleri,
    • Ruhlarınızı tâzimle selamlıyorum… Kuvvetle ümid ediyorum ki sizler KUR’AN – iman, İSLÂM şerefi ile müşerref olarak hakikat-ı kudsiye-i KUR’AN’iye vatanında sancağ-ı tevhidin nurlu gölgesi altında huzurla yaşayacaksınız. Binler tebriklerle tebrik ediyorum.
    • Bugün bizleri en çok utandıran cihet size intikal edecek olanların, (bütün mukaddeslerimizin) korunmasında her şeyimizi hattâ ruhumuzu feda eder derecede kahraman olmayışımız bu ilahi emanet için, sadef-i İSLÂM için rahatımızı terk edememek. Kılıçlar savurmak, kanlar sebil etmek yerinde muhabbet okları atarak nurlu kelimelerle, elmas kalemlerle cihad edememek. Bu üzüntümüze rağmen sizlerle teselli buluyoruz; eksik bıraktıklarımızı tamamlayacağınızı, yanlış yaptıklarımızı doğrultacağınızı, tam bir sadâkatle hidâyet yolunda koşacağınızı bekliyoruz.
  • “Roma dehası” nın medeniyeti câzip göründüğünden daha çok kâziptir. Vahyin medeniyeti olan İslam’la barışmadıkça, kaynaşmadıkça yükseltmek isterken batırmakta devam edecek, saadet yerine felaket getirecektir.
  • Ey nefsim;
    • Sen; zelil, rezil, hor ve hakir iken ben, senin izzetini (gururunu) korumak yolunda rüsva oldum,  perişan oldum. Bilirim ki nasihat dinlemezsin, inadında ve zulmetmekte devam edersin. İzzet istiyorsan toprak gibi seril, yüzünü yere koy… Keyfini ve zevkini, keyfine kâfi olan meşru daire içinde bulursun.
  • Kâinat, kader zarfında bir mazruf, ilahi bir mektubdur.
  • Kütüphaneleri saraylarından daha ihtişamlı, hastahanelerinden daha çok, çarşılarından daha hareketli bir milleti hayâl ediyorum.
  • Sen bir padişahsın ben bir köleyim
    • “Ol” de ki olayım  “Öl…”de öleyim…
  • Çocuk:
    • -Anne, ”dünya hem yuvarlak hem dönüyor” diyorsunuz, peki insanlar üstünden niçin düşmüyorlar?..
    • Anne:
    • -Yavrucuğum, biz de durmuyoruz dünya gibi fırıl fırıl dönüyoruz ve dönen dünya ile dengemizi sağlıyoruz… Onun için çalışmak, boş durmamak, koşuşturmak lâzım, tâ ki düşmeyelim.
  • Dişler ve dudaklar konuştuklarımızın gümrük duvarlarıdır… Kaçak kelimelere fırsat vermemek lâzımdır.
  • Senin dünya’n senin etrafında pervaz eder (dönüp durur), onun mihrâkı sen olursun… Sen ayağa kalk ki o da uyumasın…
  • Kitabın dostu bizim de dostumuzdur..                                 
  • İnsan kitabını ilim alfabesi okutur…
  • Renkler sabit mi, gayr-ı sabit mi?.. Bir ışık oyunu mu?.. Hakîki mahiyeti nedir. Biz insanlara olan nisbeti ile hayvanata ve sair gözlülere nisbeti aynı mıdır?..
  • Aynaya bakarken düşünüyorum:
    • Görüntüsü ve sureti olanın (varlığının) ışıklanmış veya ışık halinde bulunması ayna karşısında iken görünmesini önleyemez… Ayna karanlıkta kalsa da o şeyi yine gösterecektir… Kesif bir zulmet olan küfür ve ehli de nefsi zararda iken ilahi sıfat ve isimleri gizleyemez ki; yalnız bu gerçek ilahi azametin pek zahir bir delilidir, akıl ve nazar sahibine kâfi gelir…
  • Su’dan yaratıldım suyu içiyorum… Topraktan yoğruldum toprağı yiyorum… Su mu beni içiyor, toprak mı beni yiyor, bilmiyorum, bilemiyorum…
  • San’atkâr ne kadar mâhir ise san’atı (eseri) o derece kıymetdardır… Bir eserin büyüklüğü ve güzelliği nisbetinde Sânii’nin şiddet-i alâkasını ve muhabbetini cezbedeceğine şüphe mi var?..
  • Zenginliğim fakirliğimin aynasıdır..
  • Her gün nice kıyâmetler kopuyor ve haşirler oluyor… Yine de intibâha gelemiyorum…
  • Vahiy kitabın koynuna girdi…
  • Bizde adamdan çok ne var… Ne diye kaht-ı ricâlden dem vuruyoruz…(!..)
    • İlim adamı var,
    • Bilim adamı var,
    • Kilim adamı var,
    • Filim adamı var,
    • Kalem adamı var,
    • Kelâm adamı var,
    • Selâm adamı var…
  • Ey nefsim !.. Sen sus ve dinle (hem de dinlemesini öğren) Allah (c.c) isterse seni de konuşturur, dinlettirir… Söylediklerini güzelleştirir ve tesirli kılar… Bazan susanların daha beliğ konuştuğunu gör de ibret al!.. Geveze bir suflör gibi  kulağıma üfleyip durma !..
  • Abur-cubur yediğimiz midemizi karıştırdığımız gibi… ”Ağzımız laf yapıyor” diyerek, aklımıza her geleni söylemekle efkarı bulandırabiliriz… ”Bir şeyler anlatırız faydalı oluruz” derken akılları karıştırır zarar veririz…
  • Gözüm görüyor tutamıyor, elim tutuyor göremiyor, kulağım işitiyor söyleyemiyorum… Bundan  belli ki henüz cismani âlemimde de istediğimi bulamadım.
  • İman-inkar arasında yapılan savaşın en güçlü silahları harflerin atomlarıdır… Kitâbet, hitâbet ve diplomaside onları iyi kullanabilen kazanır.
  • Şâkirler (şükrediciler); gaib, örtülü olan nîmetleri de bulmaya, idrâk etmeğe, şükrüne vesile yapmağa çalışır… Şakîler (şikâyetçi ve isyâncılar) ise hazır olanları da görmez, küfrâna düşer.
  • Tam kırkbeş yıldan beri Rabb’ımdan “ilmimi ziyadeleştir, anlayışımı arttır, bunları benim için faydalı ve hayırlı kıl…” diye dua edip yalvarıyorum.
  • Altınların altında kalmadan ona sahip olanlar nerede?..     
  • Anneler bilsinler ki  onlar özeni, bezeni; göğüslerine, başlarına taktıkları çiçekler gibi büyütüp terbiye ettikleri çocuklarıyla, daha çok dikkati çekecek, güzelleşecek ve beğenileceklerdir. Pörsümüş, solgun, dikenli bir çiçeği kim başında taşımak ister?..
  • Kitapları açınca geçmiş ve gelecek insanların meclislerine giriyorum, sohbetlerine katılıyorum.
  • Gül’ ün tebessüm ettiğini görüyoruz… Niçin gülmesi, ağlaması, konuşması olmasın… Ben onu görmek istiyorum.
  • Zaruri ihtiyaçlarımız yanımızda (şükür edemediğimiz nice nimetler) soframızda, istifademize hazır iken nefsin arzusuyla keyfîleri (zaruri olmayanları) arıyoruz… Şükrümüzü değil şikâyetlerimizi arttırıyoruz.                          
  • Mülevvesatın akıl hocası şeytan ve süflörlüğünü yaptığı nefsimden, nereye kaçsam kurtulamıyorum. Sen imdad eyle, kurtar Allahım.
  • Ulaşılamayan yüksekliği ve sonsuzluğu dar bir ölçü aleti (akıl gibi) ile kim ölçebilir.
  • Benim ümidimin atmosferini hiçbir hançer yırtamaz.
  • Her yeni kitapta kaari ( okuyucu ) yeni bir âleme girer.
  • Bu hayat sahnesinde herkesin de bizim de rollerimiz var… Süflörümüz ( ruhumuza ilhamlarla yaklaşan ) melekleri dinleyelim. Karanlık perdeler arkasından seslenerek bizi şaşırtmaya, yanıltmaya çalışan, hariçten gazel okuyan ( şeytan ) ları duymayalım… Bu sahnede kimse kimsenin rolünü oynayamaz… Her birimiz asil bir oyuncuyuz… Kendi sahnemizde etrafımızda olan kimseler bizim oyunumuzun figüranları, yardımcıları… Kısacası oyun içinde ismimiz ve yerimiz ne olursa olsun “Başrol”  bizimdir. Bazan ruhumuz da seyirciler arasından bizi seyrediyor, başarılarımıza seviniyor takdir ediyor… Ücretimizi oyun tamamlanıp sahne kapanınca âlemlerin sahibinden alacağız…
  • Cevher-i akıl tevhidin idrakinde değilse çakıldan ne farkı vardır.
  • Sema’dan yıldızlar nur asrının nurlu Medine’sine inseydi, toplansaydı (bütün nuraniyetlerine rağmen) o mübarek beldeyi ashabın (aleyhimürrıdvan) parlattığından daha ziyade nurlandıramazlardı.
  • Kitapla kucaklaşan kitaplı haşrolur..
  • Avrupa medeniyet-i kâzibesinin, çıktığı yükseklikten değil altındaki boşluğun dehşetinden başı dönüyor… Başaşağı düşüşü çok korkunç olabilir!..
  • Kur’an Kur’anı okuyor
    • Kur’an kainatı okuyor
    • Kainatta Kur’an okunuyor
    • Çın çın çınlıyor bu sadâ …
    • Ruhum olsun O’na fedâ…
    • Kıyamda bütün suadâ…
    • Kur’an Kur’anı okuyor…
  • Düşündüğümüzü yapamıyoruz… Yaptıklarımızı düşünmüyoruz…
  • Kitap hidayetin aynası… belki aynısıdır.
  • Arş’ın melekleri haremeyne (Mekke,Medine) toplansalar, fıtrî ibadetleriyle Hicaz’ı şenlendirseler… Sahabilerle kazanılan ruhani hazzı, manevi huzuru, ilahi zevki ihtimal ki ancak bulabiliriz.
  • Hayatın ve zamanın mîdesinde eridiğimi farkediyorum… İster istemez cismaniyetimle  insan-ı ekber olan âlemin kanına karışmaktayım… Direnmek ve yerinmek faydasız…
  • Kütüphaneler kitapların müzeleri değil ilmin ve hakikatin yüksek fezalarına fırlatılacak füzelerin rampalarıdır.
  • Kucağa sığışmayan göze, göze sığışmayan gönüle sığışır.
  • Dikenlerden ve çakıllardan temizlemediğin tarlaya serptiğin tohumları zarar edersin.
  • Şefkat ve sevgiden örülmüş bir çelengi boynuna taktıkları, başına geçirdikleri zaman nasıl memnun olacağını anlayarak Allah (c.c.) ın kullarına, bilhassa mü’min kardeşlerine sen de öyle yaklaş. Bu iki unsurun ne derece şifakâr uhuvvet ve imtizaç vesileleri olduğunu göreceksin.
  • Burnum kırıldı, belim eğildi, boynum büküldü, saçlarım döküldü ak mı kara mı gördüm… Ömrümün nice yılları ziyan olup gitti… Şimdi bir kurtuluş ânını bekliyorum. Aff-ı şâhaneye muntazır bir suçluyum.
  • Senin için en hayırlısı sana doğru eğilen, kolayca uzanabildiğin dalda  bulduğundur. Kanâatla al. faydalan, şükret…
  • Kitabın aynasında kendimizi görebiliriz.
  • Günler takvimlerden güz yaprakları gibi dökülüyor.
  • Bana gelenlerden bir kısmı tecessüsle dolu… Hattâ, doldurulmuş olarak geliyor (güya istifâde etmek üzere… Umarım ki öyle olsun). Bir cihetten bundan memnun oluyorum… Gözleri açılmış (peşin hükümlü) insanlar daha dikkatli olacakları için üzerimde her hâlime nigahban olan Rabb’imin murakabesini daha çok düşünmeğe, gaflete düşmemeğe vesile oluyorlar. Zannederim kendileri içinde (dikkatlerini teksif ettiklerinden) faydalı olabiliyor…
  • Samimi dostların, şefkatli ana ve babaların sesleri çok zaman vicdanımızın sesine muvazîdir.
  • Her kitap bir ummandır.
  • Bir kimseye sultan tarafından mevhibe olarak sadrazamlık verilirse o makam sahibinin ırgalanması bile sadrazamca olması gerekir.
  • Bir kitapsızdan başka hiçbir kimse “kitapsızım” demez.
  • Kardeşim;
    • Sen, benim dostum veya arkadaşım, yâr-ı vefadârım isen, seninle bir kutsî davada bir araya gelecek omuz omuza verecek isek senden bir ricada bulunacağım: Lütfen bana başkalarının gözüyle bakma!.. Bundan çok rahatsız oluyorum, sıkılıyorum ve samimiyetimizi zedeleyeceğini, aramızda uçurumlar açacağını farkediyorum,
  • Ey nebîler Sultanı Efendim, Sen’i lâyık olduğun gibi tanıyıp sevememek cehennem azabının bin katı bir azap oluyor…
  • Ey İhsan
    • İnsî dostlarından umduğun dostluk ve vefayı bulamadın… Belki onlardan çok şey istiyorsun. Bir gün sadâkat ve samimiyetle geldikleri zaman seni bulamayacaklar… Onları yerinirken âlem-i ervahtan tebessüm ederek temaşâ edeceksin… Ne yapsınlar ki sen zarfını yırtıp çıkamadığın gibi onlar da mazrufu göremediler. Bu yolda taaccüb edilecek işler tükenmez. Sen de sanki bir muamma idin.
  • Ne garibdir ki ağacı meydana getiren tohum kökün başı üstünde dururken gövdenin ayakları altında ezilir.
  • Sen kitaba yaklaşırsan kitap seninle kucaklaşır.
  • Fıtratları ayrı ayrı olan  erkekle kadın bugün iki değişik cins olmaktan çıkmaya meyil etmiştir. Erkeğin kadınlar gibi yaşamaya özentisi ise en büyük içtimai faciaların doğmasına sebep olabilir.
  • Kim ki her gün başa çıkar,
    • Korkarım ki baştan çıkar.
  • Mükemmel bir kitab bütün bir cümle gibidir, vahyin sırrından pırıltılar neşreder, ruhu sarar… Hafızada klişeleşir.
  • Tohumun bünyesi içinde hangi noktada; faaliyet artar, hareketten doğan hararet kesifleşirse (bu hayâtiyet delilidir) çatlama oradan meydana gelir ve çekirdek meylinin, fıtrî sa’yinin ilk semeresini, filizini doğurur, Allah’ın izniyle hilkatinin kemâline ulaşır.
  • İnsan bu fâni âlemden göçeceğini düşünür… Bu düşünce ile intibâha gelebilir ve kendisine İNSAN olabilmenin yolu açılır…
  • Sünnetin hayatı, hayatın sünnetidir.
  • Çok tecrübelerle (ilahi kaderin şiddetli ikazları, musibetlerin sert darbeleriyle) sabit oldu anladım ki; bu fırtınaları-dağdağaları pek kesif dünya hayâtı içinde bulunuşum, tamamiyle kendi nefsim için değildir, bir âlet durumundayım. Belki başkaları, başka şeyler için yaşatılıyorum.       Kök ve tohumun hayatları ağaç ve meyvelerine vakfedildiği mâlumdur. Çektiğim zorluklar, sıkıntılar nefsimdendir. NUR’ un irşadıyla apaçık görünüyor. Azami  bir feragatle bu çözülen sırda muvaffakiyetimi, vakf-ı can edebilmeyi Rabb’imden yalvarıyorum.
  • Kitapsız bir medeniyet yoktur.
  • Muvakkat cinnet halleri dışında mü’min her zaman merhametlidir. Böyle olmak da lâzımdır. İmanın şe’ni ancak merhamettir.
  • Zenginlerin servetlerinden aldıkları hazzı, fakirler fukaralıklarından hissetmiyorlarsa gerçek sabredicilerden sayılmazlar. Anlayanlar için, zenginlerin şükür lezzetinden fakirlerin sabır lezzeti daha aşağı değildir.
  • Milyonlarca nüshalarım olsa her nefeste onlardan binlercesini Allah ve Resulü yolunda kurban edebilsem yine de minnet ve şükrümü ifa edebilmiş olamayacağım.
  • Cümle-i sünnetten bir harfin kaybedilmesi hayâtların kitabının mânasını tamamiyle bozup değiştirebilir.
  • Dilsizin şahitliği ekseriyetle makbul olmadığı halde (şâz olarak) maksadını güzelce belli edebilirse dâva için yardımcı olabilir.
  • Ağlayı ağlayı kör olası gözümün gözyaşlarıyla ruhumu yıkamak istiyorum…
  • Ashâb-ı Resulü (radıyallahü anhüm), Onlar’ın sâhibi ve efendisi Muhammed (aleyhisselam)‘a soracaksın.
  • Medeniyet-i kâzibe gadab ve şehvet kuvvetlerini silah gibi kullanıyor. Onları kamçılayıp tahrik ederek anarşi ve ihtilallere yol açıyor… İnsan varlığını insafsızca tahrib ediyor.
  • Biz feyiz ve NUR devrinin küçük nümûneciğini gösteren yirminci asrın çocukları; İslâmiyet’in kıymetini daha iyi anlamak, daha fazla takdir etmek, daha çok sevmek ihtiyacında ve mevkıindeyiz.
  • Zamanla mukayyed olan insanda ebedileşme arzusu bildirilenleri okumak, okuduğunu anlamakla yerine getirilebilir. Bu kanaatımı arz ederken “cevher-i hayâtı, cevher-i rûhu cevher-i Zât ile şereflendirmek icabeder” diyorum.
  • Ey nefis,
    • Zulmün meyvesi ve neticesi zulümdür. Sen ezmek istedikçe ezilecek, kırmak istedikçe kırılacaksın… Arzuna göre bir dünya yaratamayacağına göre, Fir’avunlaşmayı bırak Allah’ın rızasına göre yaşa… Sana Hâdî-i azîm’den kemâl-i iman ve devâm-ı hidâyet diliyorum…Yalvarıyorum.
  • Düşüncesizce söylediklerimizle zararlar verebildiğimiz gibi anlamsız suskunluklarımızla da zararlara sebep olabiliriz.
  • Ver gülü al gülü, unutma virgülü.
  • Akıllı kız:
    • -Anneciğim, insanlık binlerce yıldır insanların iç yüzlerini, ruhsal yapılarını, güzellik ve çirkinliklerini gösteren bir ayna yapamamış. Bence en büyük buluşlardan birisi böyle bize kendimizi tanıtan, gösteren bir ayna olacaktı.
    • Annesi:
    • -Böyle bir aynanın rolünü insanlar birbirlerine karşı yapıyorlar. Bizler hakkımızda söylenilenlerle, davranışlarla, tenkid, takdir ve ayıplamalarla kendimizi, gerçek yönümüzü tanımış oluyoruz. Zaten peygamber efendimiz de hadislerinde bunu haber veriyorlar “mü’min mü’minin aynasıdır” buyuruyorlar.
  • Bütün kemâl yolları önünde açılmış iken inatla kendini bundan müstağnî ve mustafî addeden kimse nasıl sâfiyetli bir ehl-i kemâl olacak?..
  • Okumak için kitab çalan bir kimse bu yanlış işi ancak bilmediği için yapar.
  • 60-70 yıllık ömür günleri ma’siyetlere, günah işleyicilerine çok kifâyetsiz iken itaat ve ubûdiyet ve rıza için 3-5 saatçik yeterlidir.
  • Kader bir çizgi mi ya bir resim mi?..
    • Esrarı çözülmez büyük isim mi?..
  • Yaz… Ahmed İhsan yaz, nasılsa geçecek bu yaz.
  • Meşin kafalardan binlercesi asrın bilmecesi…
  • Kitapların cümleleri, cümlelerin kelimeleri, kelimelerin harfleri, harflerin isimleri… isimlerin mânaları onların da hakikati var… Bütünü bir noktaya bakar…                                      
  • Maddî alâkalara, meyillere, düğümlere mânevi kılınçlarla vurmak ne kahramanca olacak…
  • İnsana, kitaba ve ilme yapılan yatırım en hayırlı en verimli yatırımdır.
  • Her bulduğum şeyi kaybedeceğimin korkusunu taşıyorum.
  • Önümüzde ölüm ve mezar olsa da arkamızda âh-u zâr olmasın.
  • Enîsi kitab olanın; ahlâkı, huyu, hâli mûnis olur.
  • Ya Rabbi… İnsanı insana yükselt… Makâm-ı ihsâna yükselt.
  • Ey insan, ihsânı ihsân ile karşıla…
  • Noksânı kemâlinle tamamla…
  • Her acının ilâcı, merhemi sen ol, senden olsun.
  • Sen himmete muhtaç iken muhtâca himmet et ki himmetinle yücelesin.
  • Sıdkın lisâna getirdiği güzellik üdebaya, bülağaya, hutabâya, füsahaya da yeter.
  • İnsanlara etiket, ünvan, icâzet, diploma, rütbe, makamlarıyla bakmak ve değer vermek ne kadar dar bir açıdır.
  • Ayağımla yürüyemesem de aklımla koşacağım…
  • Hiç kimseyi sevmediği halde sevilmeye muhtaç olmayan kimdir?..
  • İnsan her yaşta biraz çocuktur.
  • Şefkat en çok analara yakışır.
  • Arkadaş, sevginden, şefkatinden veya merhametinden doğan sebeplerle bana bin kötülüğün, zararın dokunduysa rûh-u cânımla seni bağışlıyorum, helal ediyorum, affediyorum.
  • Sevgi bütün gıdalardan daha çok besleyicidir, ilaçların en şifalısıdır. Şefkat bundan da üstündür.
  • Şefkat ve merhamette kemâle ermiş bir kimse âfakî ve enfüsî kötülüklere, masiyetlere karşı paratonerini bulmuştur.
  • Muhabbeti tartacak ve karşılayacak şey ancak muhabbet olabilir.
  • Öyle bir cemâle âşık olacaksın ki zaman da onu soldurmasın.
  • Muhabbet hissini yaratan Zât en çok muhabbete lâyık değil mi?..
  • Sevginin, şefkatin, merhametin şehîdi olmak ne kadar güzel.
  • Muhabbetle avlanmış bir av olmaya gönüllüyüm.
  • Ferdî ve içtimaî hayât-ı insaniye için en acı zehir faziletlerin istismarıdır.
  • Hakikî sıdk ve kemal, şefkat ve merhamet gibi faziletlerin arşa yükselmesine mâni olacak bir sebep bilemiyorum.
  • Husumet eliyle okşanmaktansa muhabbet eliyle dövüleyim.
  • Aklıma kapılar açıldığı zaman sevinçle doluyorum. Hâlimle hâllenmeğe karşı çıkıldığında öfkemden dengemi kaybediyorum.
  • Ey nasihatçılar bana yaklaşırken kendime özel bir yaradılışım (fıtratım) olduğunu unutmayın.
  • Dost ve kardeşlerimi önümde, arkamda değil yanımda görmek istiyorum.
  • O’nun zikrinden daha lezzetli ve tatlı bir tat dudaklarıma dokunmadı.
  • Sevginin kütüğünde kalbimi doğrayan eli öperim.
  • Dostlarım, bana kıymet veriyorsanız altınla değil sevgi ve vefanızla tartmanızı isterim.
  • Allahım merhametinle bana yardım et, günahlardan öleyim, insanlık ve faziletlerle dirilip ebedîleşeyim.
  • Rabb’ım senin merhametin olmasaydı, sırtımda yırtılmaz bir aba, ayağımda delinmez bir çarıkla nice bin yıl gezip arasaydım yine de hidayeti bulamazdım.
  • Fıtrat ve (fıtrî din) İSLÂM azamî bir irtifa ile yükseleceklerin yükselişi için iki kanattır. Onlara sahip olmadan kemâle erilmez.
  • Hiç kimse ruhta mâkes bulan hak dinin külliyetine vâkıf olmadan bâtılın saldırmasından ve bulaşmasından kendini koruyamaz.
  • Güzel gören gözler için bütün âlem güzelliklerle mevcelenen güllerle bezenmiş bir teşhirgâhtır, sergidir.
  • Fezâ-i kâinatın genişliği kasâvet-i kalbde sıkışmışlar için değildir.
  • Ruhumuzun kanatları güçlü ise cismaniyetimizin ağırlığını da kaldırır, urûca muvaffak oluruz.
  • Gözün hadekasında görünmesi güneşi küçültmez.
  • Nefsime muhalefetimle neslime ve nev’ime olan muhabbetimin dengesini kurabilsem.
  • Ayaklarım yerden kesilmeden başımın arşa dokunmasını arzu etmekteyim.
  • Sultanımın köleliğinden zevk alabilseydim belki kölelerin sultanı, efendisi olurdum.
  • Her ne günah işledimse tövbe ile döndüğüm zaman Rabb’imin kapılarını açık buldum. Ben ne kadar isyankârım O ne sonsuz merhamet sahibi…
  • Mescidim sarayım, seccâdem saltanat tahtım, sarığım başımın tâcı gibi…
  • Bir şeye “Ol” demekle olduran Zât’ dan başkası yasaklar ve emirler va’z edemez. Kim böyle yapıyorsa haddini tecavüz etmiş bir âsidir.
  • Kânun Hakk’ın kudretine dayanır, kudretullah kânuna mahkûm değildir.
  • Mukayyetler ve mahdutlar daima mutlakın zıllındadır.
  • İlimler, marifetler yüksek zekâların fukara-i nâsa tevzi ettikleri zekâtlarıdır.
  • Öyle zekât ver ki onu alan daha zekâta muhtaç olmasın.
  • Mânevî şahsiyet içinde mahfuz olan velâyeti kâmil bir İMAN olarak biliyorum.
  • “Kerâmet-i uzma nedir” diye sorsalar “Hidayet, istikamet ve sadâkat” diyeceğim.
  • Allah-u Azîm (C.C.) in zerrelerden, hücrelerden, atomlardan orduları olduğu gibi dağlardan, kürelerden, yıldızlardan, güneşlerden, meleklerden orduları vardır,
  • Ayak bastığım kayalarda otlar yeşermiyorsa… Başım Süreyya’ya değmiyorsa ne kadar nâkıs ve bîçareyim…
  • Meyl-i râhatın sisli dumanı rahmetin güzelliklerini görmemizi zorlaştırıyor.
  • Nefsimizi kundağına sarıyoruz, beşiğini sallıyoruz, sütünü veriyoruz, istediği oyuncakları alıyoruz, kucağımızda büyütüyoruz, iyice şımartıyoruz sonra bize itaat etsin, musahhar olsun istiyoruz.
  • Ey âdemoğlu ne olursan ol, sakın… Ulûhiyetten sehim (hisse) isteme… Çünkü peygamber de olsan yine kul olarak kalacaksın.
  • Yakın olduğun kimse nerede olursa olsun sana yakındır. Rûhen sevemediğin ise diz dize bulunsanız da Süreyya Sera kadar aranız açıktır ve uzaktır.
  • Akıl ile nakli telif edebilen ne bahtiyardır.
  • Yıldızlara çıkmaktan yeryüzünde yürümesini bilmek, yıldızlar gibi parlamak benim için daha sevimlidir.
  • Dînimden en küçük bir âdabın da zayi edilmesine infiâlim vardır. Vücudumuzdan bir kılın çekilmesine razı olmuyor, inciniyoruz.
  • Hayâtın hayâtı ve rûhu İSLÂM değilse nedir?..
  • Masiyetim sebebiyle İSLÂM’ ın hukuku içinde (şeriatın emriyle) didik didik didiklenmeyi, bir avuç toprak hâline gelmeyi başka yollarla sultan olmaya, taçlar giymeye tercih ediyorum.
  • Ayıpların en ayıbı ayıbı bilmemektir.
  • Kirli ellerimle İslâm’ı tutmaktan utanıyorum, Allah’ım affet.
  • Ey insanlar birgün size el açarsam mürüvvetinizden beni mahrum ediniz. Biliniz ki yanılmışım, Rabb’imden gaflet etmişim.
  • Aynanın güneşe teveccühü rûhunun aydınlığıdır. Güneşin onda görünmesi ise cilve-i haşmetidir, şümûl-ü rahmetidir.
  • Mehdiyyeti bütün erkânıyla kucakladım, mümessil-i hakîkisini bir rûh-u azîm olarak selamladım.
  • Toprağım üzerine rahmet inerse kabrimde niçin güller açmasın.
  • Ayaklarımın uygun adım biri birilerini takip edişleri onların akıl ve irade sahibi olduklarından değildir.
  • Birşeylerin ayaklar altında kalmış olması değersiz olduklarından değildir, Toprak bütün zenginlikleriyle her gün eziliyor, çiğneniyor.
  • Arkadaş, sen bana değer verdiğin zaman bilesin ki kendi kıymetini takdir etmiş oluyorsun.
  • Kahramanlığı anlamaya çalışıyorum. Hidayet, iman, KUR’AN, islâm ve hayat için, insanlık için kendini tehlikelerden sakınmadan yapılması lâzım olanı cesaretle, yürekle yapabilmektir diye tarif ediyorum.
  • Bazan bir küçüğü büyülten sebep büyük bir kimseyi büyültmeyebilir.
  • Bir gül ki dikenine katlanamıyorsun; sen onu zor koklarsın.
  • Hiçbir ni’met yoktur ki külfeti veya zahmeti olmasın. Cennet ni’metlerinin külfet ve zahmetini dünyada çekiyoruz.
  • Kardeşim, ni’mette, nikmette, mâsiyetten sakınmakta ve tâatte sabrından tenkîs etme!..
  • Dünyadaki evimiz, konağımız için siparişler veriyor, bedeller ödüyoruz. Cennetimizin köşklerinin siparişine sıra geldi mi?.. Tefrişi başladı mı?..
  • Çocuklar geliniz elele verelim sonsuz lezzetlerin, güzelliklerin kemâlini bulacağımız bayrama koşalım.
  • Ben göçtükten sonra dünyada kalan dostlarım rûhumu hissedinceye kadar aciz kardeşleri için dualar yapmaya devam etsinler.
  • Dünya hayatında iken insanlığımın ölmesi çok korkunç olur. Ecel gelince sıfât-ı hayvanîyemin ölmesinden korkmuyorum.
  • Kalem kudsî bir âlettir. Onu “bismillah” ile ele almak lâzım.
  • Hayât-ı cemâatın rûhu İMAN oldukça, kesreti keyfiyetini bozmaz.
  • Talebenin talebi talebeliğin devamı ve kemâli üzerine olmalı!..
  • İstidatların merkezi beyin midir, kalb midir, bilememekle beraber bunların yüzde üç veya beşini faal hâle getirebildiğimiz bir gerçek olarak gözümüzün önünde…
  • Allah (c.c.) rızası için hidâyet müjdesi olarak ulaşabildiğimiz insan ne kadar az.
  • Sevgi ile büyüttüğümüz fidanları öfke ve nefretimizle kırmayalım.
  • Mahremce nefsimle konuşacağım, bir casus bizi dinliyor.
  • Sermâye-i istidadımızı israf etmeyelim derken ondan bütünüyle mahrum oluyoruz.
  • Ey İhsan, hem dünya hem de ukba için yatak hayâtını değil ayak hayâtını uzatmaya çalış.
  • Düşmeyeceksen istediğin yere çıkabilirsin.
  • Günâhın ağırlığı en çok rûhu ezer.
  • Allahım, gizli-açık suçlarım sebebiyle kendimi müdafaadan âcizim. Yarın huzurunda ne yapacağım… Meded eyle…
  • Allah (C.C.) biliyor ki Rahîm Rabbimin merhametine en muhtaç kullarından biriyim. O’na iltica ediyorum.
  • Bir okla delemediğimiz kalbi bir sözle delebiliriz.
  • Fâniyattan-zâilattan zenginliğimiz, bâkiyattan fakirliğimiz olmasından korkmalıyız.
  • “Dikkat çekici” olmak mı, “dikkatli” olmak mı?..
  • Bazı insanlar (bilmeyerek) dostunun ayağına bağ olur, ona gelecek bir hayrın yolunu keser.
  • Gafletimden düşmanımla dostluğa meylediyorum. O düşmanıma gelecek musibetlere karşı koruyucu bir kalkan oluyorum.
  • Ey nefsim, varlığın darlığına katlanabilirsen darlık sana varlık gibi olur.
  • Yaklaştım yaklaştım peşinden koştum, tam yakalayacaktım gizlendi, gözümden kayboldu. Onu av avlar gibi tuzak kurup tutamayacağımı anladım.
  • Kardeşlerimi, toprağın tohumu kucaklaması gibi kucaklamak benim için en sevimli geliyor. Bu kucaklaşma sıcak bir şekilde hayat boyu devam ediyor.
  • Kitapla ve akılla, verebilmenin, sahâvetin güzelliğini öğreniyoruz ne çare ki yüreğimizde gereken cesareti bulamıyoruz ellerimiz titriyor. Kazanabilecekken kaybetmekten korkuyoruz.
  • Nikahlı kadınlarımız, biz erkekler için laubaliliklere, fuhşiyâta karşı koruyucu bir kale, zırh ve kalkanımızdır.
  • Binalarda öyle taşlar var ki yerinden oynasa çöküntüye sebep olur. O taşı büyük bir usta ustalıkla seçerek oraya yerleştirmiştir.
  • Düşmanlarım için keskin kılıç gibiyim. Ancak bu kılıcı tutan el adâletin gücünü kullanıyor.
  • Aşkta tahsis şefkatte teşmil vardır.
  • Kalbî, kavlî, hâlî, fiilî her işin bir başlangıcı olduğuna göre, niyet ederken Rahman ve Rahîm olan Allah’ımızın izin ve irade buyurması için besmele okuyoruz. O işimiz hayatlanıp, semeredâr oluyor… Belki ebedîleşiyor…
  • Vakarlı ve istikâmetli kimse ayağını bastığı yere daha sağlam basar.
  • Her göz sahibi güzelliklerin rengini kendine hâs olan bir renk ve güzellikte görür.
  • Ah… insan olabilsem…
  • Açlıktan nefesi kokan, sefaletten beli bükülmüş, dişi dökülmüş, insanlar arasında yalnız gösteriş için harcayan kimseler ne kadar savurgan kimselerdir.
  • Cehennem, başta küfürler ve günahlar olarak yanmaya müsait yapıda olan her şeyi yakacaktır.
  • Eğer sevgi, eğer nefret, kim kimin için ne hissediyorsa; ondan daha fazlasını beklemesin.
  • Arkadaş, seni hayırla, iyilikle, sevgi ile yâd eden bir dostunu ne kadar seversin. Bu senin için bir vahid-i kıyasîdir ki Rabb’imiz de bizden bunu bekliyor. “Beni unutmayın, size yaptığım ihsân ile rahmetimle hatırlayıp yâd ederek, hakikî kulluğunuzu isbat edin” diye emrediyor.
  • En korkunç fırtına ve kasırga ve tufan, dîni, ahlâkı, îmanı tezelzüle uğratandır. Rabb’im merhamet kıl, hıfzeyle…
  • Hakâyık ulvîdir. Onun nûru kalb aynasına vurunca, o aydınlıkta selîm akıl basîretiyle anlamaya başlar.
  • Hak din vahye dayanır marîz olmayan kalplerin sahipleri o haberi aklî ve mantıkî bulur. Nitekim Bediüzzaman, İmam-ı Azam gibi yüksek zevâtın akıl ve mantıklarıyla, delilleriyle isbat edilmiştir.
  • Sevgilinin yüzünü görmek için ne ay aydınlığına ne de güneş ışığına ihtiyaç yoktur.
  • Asrımız sair asırlara karşı iftihar edebilir, çünkü BEDİÜZZAMAN’la yaşamıştır. Mâlumdur ki mekânı da zamanı da şereflendiren içindekilerdir.
  • Tohumlar ölümün kucağına atılmasaydı onlardan yepyeni hayattar fidanlar nasıl fışkıracaktı?..
  • Başımda bu kadar ağırlık varken onu taşıyanın boynum ve omuzlarım olmadığını anlıyorum.
  • Ayna isen Cemâle, ulaşırsın kemâle…
  • Her mü’min rûhun mîracı kendi kemâline nisbetledir.
  • Gizli ve derinlikli enâniyet ve kibir sahipleri kendilerinin bilmediklerini bilen, elde edemedikleri marifetlere ulaşanları bir türlü kabullenmek istemezler, haset ederler, istihfaf ederler… Onlar için ilâhî  ikramı fazla bularak kadere bir nev’i itiraz ve isyan ederler…
  • Kur’ân-ı Azîmin “savurganlar şeytanların kardeşleridir” dediği saçıcılar belki de kapalı bir cinnet hayâtı yaşıyorlar.
  • Bir kulağa fısıldanmış sırrın artık sırrı kalmamıştır.
  • Dünya hayâtımız ebedî hayâtımızın masrafıdır. Onu akıllıca harcayan kazanır.
  • Ey şaşkın nefis cehenneme girersen o seni değil sen kendini yakacaksın.
  • Allah’ (c.c.) ın Habîbine minnettar olmayan kimsenin de aklı var mı?…
  • Küremiz semânın kucağında nâzenin bir çocuk gibi sevildikçe, rahmet eliyle okşandıkça gelişiyor, serpiliyor…
  • Mücessem bir sual olduğum zaman cevaplarla her taraftan kuşatılacağım… Bilmemek mahcubiyetinden kurtulacağım. Hakikatı her şeyde her yerde göreceğim… Belki onu avucumda toplayacağım, kalbimde bulacağım.
  • Ey İhsan, istediğin kadar iste… Unutma ki bütün kainat rahmet-i ilâhînin ummanında bir katre gibidir.
  • Cismimi topraklar örtse de yine de ruhumun sazı âlemde tanînendaz edecektir.
  • Sayılı günlerimi tüketiyorum, takvimin yaprakları hızlı düşüyor. Yakında sayısız günlere kavuşacağım. Takvime ihtiyacım kalmayacak.
  • İman, sendeki bütün güzelliklerin güzelliklerine fâiktir.
  • Kulaklarından arızalı bir kimse sağır değildir… İsterse kalbiyle işitmenin hazzını tadabilir…
  • Gözlerinde perde olan üzülmesin. İmanın aydınlığında kalbiyle nazar edeceği her şeyi daha net ve berrak görecektir. Ona cennet ve Cemâl âleminden nice güzelliklerin perdeleri açılacaktır.
  • Güneşin binlerce yıl yükseklerde bulunmasına değil nazarını aşağılara çevirmesine, ışıklarını tevâzu’ ile yeryüzüne indirip sermesine, her şeyi kucaklamasına imrenmeliyiz.
  • İhtiyârımız iktidarımız değildir; belki bir çeşit niyet ve duamızdır. Aczimizi bilmek ve kabullenmek ise bizi Allah’dan (c.c.) başka her şeye karşı güçlü kılar.
  • Günahlarımla ayağım dolaşmadan Rabbımın rızasına ulaşabilsem.
  • Ehlullah nefsini Allah’a(c.c.) tahsis ve temlik edendir.
  • İnsanlık dikenli beşiklere değil şefkat kucağına, merhamet ocağına, muhabbet sıcağına muhtaçtır.
  • Düşündürmek için sadece hatırlatmak da yeter.      
  • Rahmetin mücessem bir timsâli, nûrânî bir âyeti olan GÜNEŞ Celâl içinde Cemâlin aynası oluyor.
  • Büyüklerin küçüklüğü, büyükleri küçülttüğü gibi küçükleri de büyütmez belki ahlâkın yıkılışında, milletlerin çürümesinde çok müessir olur.
  • Keskin sirke olup küp çatlatmaya niyetim yok…
  • Güllüğe kül, küllüğe gül ters düşer.
  • Siyâset-i hâzıradan ya kalplerde yara, ya yüzlerde kara kalır.
  • Milletinin değerlerine, ahlâkına, örfüne zıt giden medya çıfıtın zurnası gibidir.
  • Vüsûl yollarının en kestirmesi en kısası meşiyyet-i ilâhîyeye riâyetten geçer.
  • Taşım başıma dikilmeden münkereynin suallerini cevaplayabilsem.
  • Nefsime dargınım… Yine de o’na, “Allah” diye diye canın çıksın diyorum.
  • Hayâta küsmek taraftarı değilim. Ancak hayâtımın hayâtının iman olduğunu unutmamalıyım.
  • Harîk-ı cehennemi görmeden cehennemi anlamak zordur.
  • Sevgiler pazarlarda satılmaz, sergilerde serilmez, terazide tartılmaz, kalplerin derinliklerinde gizlenir. Mâhiyetindeki güzellik ışık ışık yüzlere vurur.
  • Ben bir Muhammedîyim… Ahmedim… O’nun sünnet-i seniyesine karşı mahcûbum… Dâmen-i pâkini tutmuşum bırakmam… Şefkatinden ve şefâatından ümidim var. Şuûn-u esmâ cilveleri sayısınca O efendime salât olsun… Selâm olsun…
  • Hâline sahip olabildiğim sözlerin ve konuşmalarımın te’sirini (Allah’ın izniyle) ayân-beyan gördüm.
  • Tesbihlerimiz cennetimizin ölümsüz çiçekleridir.
  • İsm-i Kuddûsün Sahibi, hakîki nezâfetleri görünmeyen her şeyi rahatsızlık vermesin, iğrendirmesin diye kapalı bir sûrette terkip ediyor, tahlil ediyor, rafine ediyor.
  • Salavâtlar sünnete ve sâhib-i sünnete cezbeder, kurb-u Sultâna ulaştırır.
  • Burâkın süvarisine geçilmeyecek geçit, açılmayacak kapı yoktur.
  • Ebedî hayâtımıza  geçmek için ayağımız her ân üzengidedir.
  • Bir kısım dost, arkadaş ve kardeşler münasebetlerinde sık sık değişkenlikler gösteriyor. Çok zaman gizleyerek, belli etmemeye çalışarak bazan bürûdetli uzak, bazan hararetli yakın oluyor. Bu gibi hâller firâsetli muhatabının gözünden kaçmıyor… Hissediliyor. Ve… Dostluk zararına gelişmelere sebep oluyor. Hâlbuki iki arkadaşın samimiyeti ancak açık kalplilikle, müstakar yakınlıkla devam edebilir… Gölgeli, nisbeten karanlık kalan kardeşliklerin ebedîleşmesi mümkün olmayabilir.
  • Vefâsızın vefâsızlığının zararı önce kendisine sonra vefâsızlık ettiklerine olacaktır.
  • Rabbımın izniyle ışığımı parlattığım zaman dünya daha aydınlık olacak.
  • Hoş görebilirken boş veremiyorum.
  • Testimi kıran atılan taşlar değildir, belki taşlar arasında yuvarlanmasıdır.
  • Alabildiğine yükselebilmek sağlam bir temele oturmaya bağlıdır.
  • Süreyyâyı kucaklayacaksam rûhumun kanatlarını açmalıyım.
  • Düşünceler bazan kalbime toptan misafir geliyorlar… Onları yerleştirmekte zorluk çekiyorum.
  • Her şeyi özellikle her insanı bir mektup, bir kitap gibi okumak… Kolaylıkla ulaşabileceğim bir yakınlıkta bulundurmak istiyorum. Bilhassa çok sevdiğim dost kardeşlerimi “zâta mahsus” gibi kucaklıyorum… Her biri çok değerli mânaları, güzellikleri ihtiva ediyor… Onların berrak aynalarında kendimi daha kolay görüyorum…
  • Vefâ ile sadâkatle ulaşılan mânevî lezzetin ve hazzın tarifi mümkün değildir.
  • Her şeyi bana döndürüp idrâkime açan, tebessüm ettiren Rabbime niçin tam teveccüh edemiyorum.
  • Fıtratlarındaki fıtrî terbiyeyi koruyamamış şahıslar ve toplumlar baş aşağı uçuruma doğru iniyor…
  • Kökleri kurutmayalım… Dalları kırmayalım… Meyveleri çürütmeyelim… Bu bahçe bizimdir…
  • Bir şeyin her şeyi için BİR şey-i Vâhide dayandığı unutulmasın!..
  • Sarhoş kusmukları yıkanıyor. Fakat kibir ve isyanla kirlenenlerin sarhoşluğu devam ediyor…
  • Babam “Oğlum denizin suyundan da ihtiyacın kadar al!..” derdi.
  • Düşündükçe görüyorum, gördükçe anlıyorum… Anladıkça daha çok düşünüyorum ve seviyorum…
  • Tırnağım uzadıkça kesiyorum… Dilim uzadıkça ne yapayım?..
  • Hasta idim merhametli tabîbime müracaat ettim yeni bir hastalıkla hasta oldum. “Artık önceki hastalığını unutursun, bilirsen şifa bundadır” buyurdu…
  • Allah’ım, ölümü ne kadar güzel yaratmışsın.
  • Bir şaşkına “Bu hâlin nedir” dediler. “Ölçümü, cetvelimi, açı âletimi kaybettim de…” diye cevap verdi…
  • Bir çivinin başına usta devamlı vuruyordu… O çiviyi hâlinden memnun gördüm. Dosdoğru çakılmaya, yerleşmeğe çalışıyordu… Bir işe yaradığının sevinci içindeydi… Son çekiç darbesiyle rahatlayacağını biliyordu…
  • “Cefa” ile “Vefâ” nın tam kafiyeli oluşunu merak ediyorum.
  • Yastık “çok eziliyorum” deyince, “Beyinsiz başlardan ayakların hiç sızlandığı yok… Sana da ne oluyor? Şikâyet etme!..” dediler.
  • Hava unsurunun her zerresi bir kamera olmuş hem sesimi hem suretimi alıyor… Demek büyük bir stüdyodayım… Kameraman her hâlimi görüyor, pozisyonlarım filme giriyor.
  • İki üç ay boyunca pek çok hekim durumumu incelediler “Sen hastasın… Bıçağın altına yatıracağız…” diyorlardı. Güldüm, gerçek olarak ecel bıçağına boynumu uzatmış bekliyordum.
  • Kimse kimsenin jandarması değildir… Râi ise râiyesini görecek, gözetecek, koruyacaktır…
  • Hayırlara hemen koşamıyoruz… Mâzeretler… Mâzeretler… Mâzeretler… Fakat nereye kadar…
  • Ancak secde-i Rahmân’da rûhumun pervaz ettiğini hissediyorum… Âlem-i cismâniyete sığışamıyorum…
  • Rûhumun günahlarla yıprattığı çürük teknesi artık yıkılıyor… Galiba daha güzel ve yeni bir tekneye atlamak için hazırlanıyor.
  • Önce “USUL”deydim… Şimdi “FASIL”dayım… Sonra “USUL”e geçip orada karar kılacağım…
  • Düşünen bir insan olarak bir şeyi her cihetten düşünüyorum… Mâhiyetini tam anladım derken yanıldığımı fark ediyorum… Demek insan olarak naksdan, kusurdan, hatâdan tecessüm etmiş bir varlığım.
  • Rahman ve Rahîm Rabbim, hayâtın ve mevtin güzelliğini îmana tapulamıştır…
  • İnsanı anlamakla anladığımızı zannetmek çok farklıdır. Yaratıcımız onu en esrarengiz bir varlık olarak halketmiştir.
  • Semâlarda gezmek istiyordum… Sonra gördüm ki henüz yeryüzünü gezememişim… Arz âlemini bilememişim…
  • Karşımda güzel ciltlenmiş, tezyinli, pırıl pırıl bir kitap var… Çok zengin muhtevası var… Derin hakikatları cümlelerinde gizlenmiş… Sırlar hazinesi gibi… Bütününü okumak istiyorum, gücüm yetmiyor… Okumakla bitmiyor. Sonra bu kitabın Cemal aynası, Kemal aynası, İhsan aynası olduğunu, ihâta olunmaz genişliğini farkedip aczimi itiraf ederek telif edeni sevdim… Bu kitabı sevdim…
  • Çocuktum,                                                                                                                                                                   Güneşi avuçlarıma alacaktım tutamadım. Işıklarını toplamaya çalıştım, benim kutuma yerleştirdim. Onun kapağını açınca birden kayboluverdi… Güneşten topladığım ışıklarımı istiyorum.
  • Kaba ve çirkin bir kaya parçasını yontucu usta yontmaya başladı… Zahmetine acıyordum… O kaya gittikçe kendini belli ediyordu… Derken nakışlarla güzelleşti… Bir sütun başlığı olmuştu o kadar göz kamaştırıyordu ki sanki hantal bir taş değildi… Büyük usta onu severek okşuyordu… Ben de çok beğenmiş hatta sevmiştim… En çok da imrenmiştim… Artık başımızı kaldırarak ona bakıyoruz… Onda sanatı, ustalığı, ustayı görüyoruz.
  • Sevenin mi hazzı büyük, sevilenin mi kim bilecek?..
  • Ben bir Medineliyim… Ümmet-i icâbetten her mü’min de Medinelidir.
  • Bir zamanlar tarihçemde hikâyemi okuyacaksınız… Noktanın düğümü açıldı mı?.. Şifresi çözüldü mü?..
  • Rabbımın Zât-ı Kibriyâsına son bir secde ile secde edeceğim…
  • Benim eşeğimi başıboş bırakırsam, yularını gevşetirsem doğru ahıra gidiyor… Arpalığına koşuyor…
  • Sevgi, sevenle sevilen arasında nisbeti o derece güçlendirir ki, aradaki fark tamamiyle kaybolabilir. Birini diğerinin ikinci bir şahsiyeti haline getirir…
  • Biz Allah içiniz!..
  • Aydınımızın pek çoğu, elde ettiği diploma veya bir fenden her sahada görüş belirtecek bir seviyede olduğu zannına kapılıyor. İhtisasları nazara almayacak derecede ileri gidip, gülünç, hattâ zararlı oluyor.
  • İnsanlık âleminin en büyük keşiflerini geride bırakan kalemin, yazının, harfin, rakamın, alfabenin keşfi elbette beşeriyete nübüvvetin hediyeleri olmak lâzım.
  • Maksadımızın aksâsına süratle ulaşabilmemiz için emmâremizin ayaklarımızdaki bukağısını açmak, zincirini kırmak lâzım…
  • İsimler mânaların, mefhumların rûhu gibidir… Bir kimseyi, bir şeyi isimlendirirken dikkatli seçim yapmalıyız… Çünkü şekillenmeler ve ahlâk o isimler etrafında merkezleşir, kökleşir.
  • Genel kültür ve malumat zenginliği ilim, ihtisas, uzmanlık değildir. Malumatlı olanlar kendilerini mütehassıs ülemâdan sanmasın… Sâhasında kalsın…
  • Fitne zamanlarında terbiyecilerin işi o kadar zor ki, kurak mevsimlerde fidesini yetiştirip, büyütmeğe çalışan bahçıvan gibidirler.
  • Kahramanlık fıtrî bir hamledir ki, onun icrâsında risklerin, zararların küçük hesabı yoktur.
  • Kelimelerimiz, mânevî ve millî vücûdumuzun âzaları gibidir… Onları eskimiş eşya gibi atamayız.
  • Ancak bir nebîdir ki şefkati mükemmel temsil eder…
  • Cemattan değil cemâattan olmaya gayret ediyorum.
  • Cömertlik ne kadar güzel ise israf o kadar çirkindir.
  • Cömertlik zenginleştirir… Cimrilik ve israf başkalarına muhtaç eder, el açtırır…
  • En yüksek tâcir, alışverişi Allah ile olandır.
  • Haramın binasının temelinde dinamit lokumları vardır.
  • Haramın her zerresi kanser mikrobu gibidir mânevî hayâtı kemirir.
  • Abd isen abdiyyetin ve ubûdiyetin olacaktır.
  • Namaz kılan kimse namazdan, niyazdan fariğ olamaz, namazsız kalamaz…
  • Bazı kimseler okuduklarını çiğnemeden yutulacak lokma zannettiklerinden hazmedemeyip kusuyorlar.
  • Küçük şeylerde küçük küçük aldatanlar büyük işlerde büyük büyük aldatmaların namzetliklerini belli ediyorlar, hazırlık yapıyorlar.
  • Rabbımdan gerçekleri öğrenmek için onların kaynaklarına ulaşabilmeyi diliyorum.
  • Devâlarla duâlar içiçedir.
  • Kadınların kadınlıklarından, erkeklerin erkekliklerinden uzaklaşmaları, insanın yaradılıştan gelen güzelliklerini çarçabuk çirkinleştirir.
  • Vakfın hukuku ve kânunu, vakfedenin isteklerine göre teşekkül eder. Bu tahsis işinin haram için yapılmaması şartıyla…
  • Rabbim niyetimin fotoğrafı hangi meleğin albümündedir? Onlardan da mı gizliyorsun?..
  • Günâhımızdan büyüyen kamburumuz, ne çirkin, ne utandırıcı, ne kadar da ağır…
  • Sineğin pis ve nezafetsiz olmadığı iyice biliniyor. Onun narin ve zayıf ayaklarına bulaşacak pekmezimiz için de cimrilik etmeyelim… Varsın rızkını alsın…
  • Suçlarımı, ellerimle tutsam ellerimi keserler… Ayaklarıma yüklesem ayaklarımı kırarlar… Dilime versem dilimi koparırlar… “Gözlerime bakın” desem gözlerimi oyarlar… Elsiz, ayaksız, dilsiz ve gözsüz de olunmaz ki!… Sizin bildiğiniz bir çare var mı?..
  • Bir şey ki “ŞEY” dir, vardır… Ya yürüyor ya yürütülüyor…
  • Medeniyet-i kâzibe beşere vaadettiği saadet kuşunu uçuramadı… Bilakis kanatlarını kırdı, yerlerde süründürüyor… Medeniyet-i İslâmiyenin iki kanatlıları zulmetleri yırtarak istikbâl semalarına doğru yükseliyor.
  • İhlas; kalbin iştiyakla gaşyolarak aklın istikâmetine, rûhun kemâlinden feyz alarak (nurlarla, rahmetlerle dopdolu) Cenâb-ı zül-Cemâl’e ve O’nun rızasına müteveccihen bu hüviyetinde devam ve sebatıdır.
  • Nisyandan korunamıyorum … İsyandan hıfzım için Hafîz olan Rabb’ime yalvarıyorum.
  • Ey İhsan !
    • Gelecekler geldiğinde onları ayakta karşıla… Olacaklar olduğunda uyanık olarak görmeye çalış ki ehl-i idrake yakışan budur.
  • San’at: Şuurun (teksif-i nazarla) hakikat-ı eşyada cilvelenerek rûha akseden güzelliklerini tesbitten ibarettir.
  • İlmin ışığıyla hayatlanmayan akıl, çürümeye terk edilmiş tohuma benzer.
  • İzdivaç, fücura karşı koruyucu bir şemsiyedir, hususî mazharlar müstesna bütün gençler için hayırlıdır (külfetine rağmen).
  • Ayna ile yüz yüze gelmek her yüzü gölgelendirmez…
  • Kitap okunmadan anlaşılmaz .                                                         
  • Bildiklerimle amel edebilseydim bilmediklerime muhtaç olmayabilirdim…
  • Cehâlet ateşinde yanıyorsun ilmin denizine dalmıyorsun.
  • Düşünmekse… bir yere vardırmalı…
  • Aynalar bizimle güler, bizimle ağlar…
  • Kendisinden zayıf ve âciz olanlara karşı kuvvetli, mütehakkim ve zulümkâr olanlar, daha zalim güçlülerin eliyle ezileceklerdir.
  • Yarın, yârımla beraber olamayacaksam ne diye bekliyorum.
  • Her kitap bir başka kitâbın giriş kapısıdır.
  • Ruh coğrafyasının haritasında letâifin yerlerini tesbit etmeğe, ne kadar çok muhtacız.
  • Arpa ile samanı, kışır ile lübbü ayırt edebilecek irfânı elde etmek küçümsenmeyecek bir kazançtır. Bunun için büyük bir cehd ile çalışmalıyız.
  • Bütün şu gördüğümüz âlemler ile göremediğimiz bilemediğimiz nice nice âlemler üzerindeki her canlı ve her şey kâinat kitabının sayfaları üzerine serpiştirilmiş satırlar, yazılar değil midir?.. Şu hâle göre okumak… daima okumak başlıca vazifemiz, çıkar yolumuz, tutulur tarafımız olacak… O satırlardaki derin âhengin câzibesi (iç yüzünde Allah’ın mukaddes isimleri vardır), kalbimizi baştan başa istila ederek bizleri ebedî saadetin zincirine bağlayacaktır.
  • Eğer insan kendi nefsinde, hayvanların çığlıklarında, fabrikaların sesinde, gök gürlemesinde, rüzgar uğultusunda, yağmurların şıpıltılarında, denizlerin dalga vuruşunda, dağların ihtizazında, sessizliğin nağmesinde bir şeyler dinlemiyor… duymuyor… okumuyorsa… okumaktan ne kadar az hisse aldığını bilsin… ve zayıflığına hayıflansın.
  • Ey iman kardeşlerim aranızdaki muhabbeti maddîleştirip kayıt altına almayınız ki o sevgi fânîleşip sönmesin, ebedîleşip parlasın.
  • İnsan yedullah ile telif, tanzim, takrir buyrulmuş bir kütüphânedir.
  • Kara ve karanlık bir perde ile örtülmüş aynada kendimizi göremeyiz.
  • Zulmün, hıyânetin ve hilebazlığın heykeli dikilecekse, o heykel çıfıta (cuhuda) benzetilmeli.
  • Fitne zamanlarında yaşayan insanlar mayın tarlasında yürümek zorunda olan kimse gibidir. Orada tehlikesizce ve korkusuz gezebilmesi için İMAN FİRASETİ denilen mayın tarama cihazına muhtaçtır.
  • Bütün güzelliklerin göze ve gönüle nisbeti vardır.
  • Çocukların ana ve babalarının, bilhassa babasının hazırlık öncesi gelişen veya sürekliliği olan şiddetli arzu, düşünce ve niyetlerinin tekâsüfünden şahsiyeti teşekkül eder. Buna “kalbî bir fiil” ve “dua” da demek mümkündür. Sanki ebeveynin gizli kalmış sırlarını hayatıyla, ahlâkıyla ifşa eder. Onlar başka ve bilinmeyen yönüyle çocuklarında yaşar ve tanınırlar. Sonra ruha daha az müessir olan terbiye ve öğretmekle belli bir karakter üzerine otururlar.
  • Gerilen ip kopmaya hazırlandığını haber verir.
  • Görünmeyen, dokunulmayan, tutulmayanları inkâr eden bir felsefe sevgilerin, nefretlerin, arzuların, hislerin, niyetlerin ağırlığını hangi cihazla tartıyor, hacimlerini ne ile ölçüyor… Aksi halde “bunlar yok mu” diyor…
  • Kılıç ne kadar keskin olursa olsun niyet ve düşünceleri kesebilecek keskinlikte olamaz…
  • Ancak semâ tarafından gelenlere “indi veya düştü” diyoruz.
  • Kalıbımızın (cismaniyetimizin) kalbi gibi, hücrelerimizin de kalbi olabilir.
  • Kalbimizin sesine kulak vermeliyiz. Ondan “Hû… Hüve… Hüvellah…” dediğini duymalıyız. Şüphesiz bu (cismanî) kalbimizin fıtrî ritmi bozulmamışsa…
  • Günâhın günâhkârının kârı azap da olabilir, tövbe de…
  • Nasıl ben çocuklarımın, ailemin paratoneri, şemsiyesiyim… Milletim de benim paratonerimdir.
  • Kalbime saplanan en zehirli hançer mürtedlerin dinime yaptıkları hıyanetlerdir.
  • “Nasıl bir ölümle ölmek istersin” diye sorulsaydı… Kur’ân-ı Azîm için, imanım için, dinim için, mukaddesatım için harp cephesinde kanım fışkırarak şehid olmayı veya kalıbımla bütün letâifim iştirak ederek yapmaya muvaffak olduğum bir secde ânında veya Rabbımın razı olduğu diğer bir hâl üzere…
  • Tencerede kaynayan kapağı oynatıyor… Kalbimin tenceresindeki kaynayan imandan da bunu bekliyorum…
  • Beşeriyetin saâdetinin teminatı noktasında Yüce İSLÂM dininin alternatifi yoktur.
  • Kelepçeler bileklere geçer… Beyinlere, düşüncelere, yüreklere geçmez…
  • Zâlim, mazlûmun da bir gün konuşacağını unutmasın…
  • Milletin alın teri şarap bardaklarına doldurulmaz.
  • Ezan, kuyu dibinde okunmaz.
  • Ezânı, iman kulağı işitir.
  • Gökyüzünde bir yıldız gözünü kırpıştırarak bana bir şeyler  anlatmaya çalıştı… Sanki “Ey Âdem oğlu ne kadar büyük, gösterişli ve yüksek olduğumu görüyor musun?…” demişti.                                      Ona “Yine de akıl ve irade sahibi bir insan değilsin” diyecektim.
  • Eşyanın sırrı cisimde mi, resimde mi, isimde mi?…
  • Derin kaplar kolayca dolmaz…. Bir de genişlemek istidadı varsa!…
  • Rabbimden kalbimin genişletilmesini, sesimin yükseltilmesini ne kadar yalvarıyorum… En sağır kulaklara da söyliyeceklerim var.
  • Altının, nefsimin, hissimin altında kalmaktan korkuyorum.
  • Kuvvetim imanımdan, izzetim dinimden, şerefim İSLÂM’dan gelir.
  • Kulluğumla âcizim, nefsimle fakirim.
  • Livechillah elde edilmiş ilim:
    • Hem kuvvettir
    • Hem hidayettir
    • Hem ibâdettir
    • Hem marifettir
    • Hem medâr-ı kemâl
    • Hem aynı saâdettir.
  • Üstadımızın dersiyle ve irşadıyla NUH Aleyhisselâmın sefinesiyle seyahat ettirildiğimi anladım. Rabbime şükrettim… Dünyanın asrî dalgalarından (eskiden olduğu gibi) korkup telaşlanmıyorum.
  • Ey utanmaz nefsim, cehennemde yanmayı göze alabilirsen git şeytanın emrine gir!.. Ben senden de arkadaşından da istiâze ediyorum.
  • Sofrada iftar saatini beklerken henüz üç yaşını doldurmamış oğlum Said “Baba, Allahın sana selâmı var” deyip sustu. Annesiyle birlikte sevinçten ağladık. O an kendimizi Cennette hissetmiştik. İftarlarımızın en güzelini yaşamıştık.
  • İkizlerimiz dünyaya gelmişti. Yatakları hazır değildi. Bir masa üzerine birlikte yatırılmışlardı. Onları görmek için yanlarındaydım. Yüzlerine bakarken o mâsumelerden bir tanesi gözleri derine çökmüş, âdeta hiç görmeyecekmiş gibiydi. Diğeri ise yüz yaşında bir ninenin yüzü gibi yüzünde kırışıklıklar, buruşuklukları vardı. İçimden “bunların hâli ne” diye çok acımıştım, geleceklerinden korkmuştum… Bunlar kız çocukları olduğu için fizik görüntü daha çok mühimdi.                                                                      Ne kadar yanılmışım. Şimdi gözünden şüphelendiğim çocuk, aile içinde en güzel gözler onun (maşaallah). Diğer yüzü buruşan da  en güzel ve sevimlimiz oldu.
    • Allah işini biliyor. Yarattıklarını ne güzel yaratıyor… Ruhlarındaki yücelik ve güzellik daha başka …
  • Ey uykudaki İNSAN!… Hz. Bilâl’in sesiyle uyanmaya çalış.
  • Ahmedler, Mehmedler, Saidler, Abdullahlar… Haticeler, Fatmalar, Ayşeler… Medine’den çağrılıyor.
  • Birisine küsecektim, nefsimden daha muzır ve şerli olmadığını gördüm. “Hâlen nefsime bile küsememişken” deyip, vazgeçtim.
  • Ayağıma değen taş ağrı verir başıma…
  • Güzel düşün, güzeli düşün, güzeli iste, güzeli bekle, güzel bul, güzeli bul..
  • Ümidim bitmedikçe yüzlerce binlerce yıllar bekleyebilirim.
  • Bir adamdan hiç akla gelmiyecek oyunlar, hilebazlıklar, zulümler, hıyânetler, kötülükler gördüm. Şerefimle, haysiyetimle oynadı, iftiralar üretti, sabrımı öyle zorladı ki artık yakamı açarak, bağırarak şiddetli ve kahırlı bir beddua edecektim. Fazlasıyla buna lâyık olmuştu.
    • Sonra Rabbimin HAK ismini, Adl ve Kahhar sıfatlarını hatırladım… “Sen her şeyi bilirsin… Ne yaparsan güzeldir…” diye teslimiyet gösterdim. Beddua etmekten vazgeçtim… O adamı hatırladıkça “Allah ıslah etsin…” diyordum.
  • Ahlakî ve fıtrî olmayan her iş letâif-i insaniyeyi, mânevî şahsiyeti tahrib eder. Bunları zayıflatıp çürütürken bilakis şehevî ve gadabî kuvveler gibi hayvanî sıfatları güçlendirir. Belki azgınlaştırır.
  • Hakiki İLİM, marifetullah ve marifet-i esma-i ilâhîyeden bir NUR dur. Usul ve füruu da böyledir.
  • Kemer sıkınca midemin sıkıştığını, rahatsız olup rahatsızlık verdiğini hissediyorum. Ona serbest hareket etsin diye fırsat verince açlığını bahane ederek yiyecekler istiyor. Bu defa verdikçe yiyor içiyor, şişkinlikten dert yanıyor. En iyisi onunla fazla ilgilenmemek, şımarıklığına yüz vermemek… Bu midemiz nefsimizin kabarması, semirmesi, sömürmesi için hamur teknesi olmuş.
  • Tezgah başındaki işçi “Aklımı kaybettim ne yapacağım” derken bunu duyan patron “Aklını kullan evlâdım… Akılını kullan…” diyordu.
  • Zengin adam:
    • “Ben o akılsızlara çok miras bırakıyorum” demişti de dostu:
    • “O akılsızlar için ilim mi, ahlâk mı, insanlık mı senin mirasın?…” deyince heyecanla yerinden fırladı da “Mal, para, emlak, köşkler, tapular, yatlar, uçağım bile var.” Dedi.
    • “Ama dostum mirasçıların için “akılsızlar diyorsun, öyle ise ne olacak?..”
    • “Evet. Ben de bunu düşünüyorum. Benim gibi akıllı olmadıklarına göre bu servetin kıymetini bilemezler!.. Beni yaktılar bunlar, ah akıl neredesin?…”
  • Bir gizlimiz yoktu. Haftanın bazı günlerinde birkaç arkadaşla biraraya gelir çay içer, imanımız için, dinimiz için, ahlâkımız için çok faydalandığımız kitaplardan, risalelerden okur, müzakere eder zamanımızı da israf etmemiş olurduk.                                                                                                                        Bir yakın komşu  (maalesef) bizi tecessüs ve tarassut ediyordu. Selamlaşırdık, hâl hatır sorardık. İsterdim ki aramızda tecessüs veya merak ettiği konu açılsın, benden sorsun, ona cevap vereyim. Çok açık bir açıklama yapayım. Olmadı… Olmadı… Açılmadı…                                                                          Eylül günlerinden birinde ihtilal olmuştu. Bizim çaylı sohbetlerimizin devam etmesinde bir zarar görmemiştim. Meraklı komşum o günlerde merakını artırdı. Giriş katında olan dairemizin bahçe tarafından geliyor, pencerelerden içeri bakıyor ve hâl diliyle tacizde bulunuyor. “Hım, siz içerde ne yapıyorsunuz. Gizli (olmayan) toplantınızdan haberim var. Ben uyumam…” demek istiyordu.           Bize gelen dost ve arkadaşlar da farkına vardılar ve çok üzüldüler “Bu adamın niyeti bozuk görünüyor. Bilmiyerek bir kara çalacak. Belki iftira edecek. Bunu önlemek lâzım.” diyorlardı. Ben “ Evhamlanacak bir durum yok. Adam da komşumuz…Bir şey demek yanlış olur. Su-i zan da etmiş olabiliriz…” derdim.                                                                                                                                                               Bir gün sabrım azaldı ve üç gün kadar sabah namazından sonra dua ettim. Dua sırasında şu ifadeleri kullandım;“Rabbim, Sen her şeyden haberdarsın. Bilmediğimiz bir sebepten bize zarar vermek isteyen bir kimse varsa Sen onu ıslah et… Üzerimizden muhtemel zarar ve tehlikesini kaldır. Sohbetimizden kimseye zararımız yok. Belki menfaatli bir hizmet yapıyoruz. Bize yardım et, hıfz buyur.”                 Üçüncü gün sabahleyin  işe gitmek üzere evden çıkacağım sırada ailem beni uyardı: “Komşu vefat etmiş. Sen bugün işe gidemezsin, ayıp olur.” demişti ki ilk defa duyuyordum. Allah rahmet eylesin. Taksiratını affetsin.
  • Şâyân-ı teessüfdür ki  tasavvuf içine de felsefe sirâyet etmiştir. Hattâ kelâm ilmi bile ondan müstağni kalmamıştır.
  • Uzağı yakın eden muhabbet. Yakını uzak eden husûmettir.
  • Kâmil aklın nûruyla iman nûrunun tefriki mümkün değildir.
  • Cennetin bütün kapıları açık olsa da hidâyet yolundan gidilmedikçe onlardan girilmez.
  • Kantara sığmaz günahlar Hazreti Allah’ın râzı ve hoşnut olduğu bir zerrecik amelden daha ağır değildir.
  • Kayzerin tâcındaki zümrüt âbidin alnındaki secde eserinden daha parlak olamaz.
  • Kardeşlik müteselsil bir kefâlettir.
  • İnsanlığım var oldukça bütün insanlara karşı insanca davranmaya borçlu olacağım.
  • En büyük fitne olan dine gelen fitneden gözü ağlamıyan, kalbi yanmayan da insan mıdır?
  • Yiyip yiyip geğirmek mi?.. Ne çirkindir, kokusu hiç de helâl lokmanınkine benzemiyor.
  • Toprağa yatırılacak cesedimin iliği süzülmüş bir yığın kemik olmasına memnun olurum. Cismaniyetten aldığım ne varsa ölmeden önce sahibine iade edebilmeliyim. Kendi rızamla dünyayı  dünyaya bırakmalıyım …
  • Hayattan bunaldığımdan değil ahbablarıma kavuşmak üzere ölüme dâvetiye yazıyorum.
  • Ey kizb ile zamanı kokuşturmuş, zulm ile hayatı çürütmüş medeniyet (!!!) varsa biraz da mehâsinini, güzelliklerini göster onu görelim.
  • Siyâsetin hastaları, şeytanî siyasetten gebe kalarak insanlığa hasta bir siyâset doğurdu. Kardeşi kardeşle karşı karşıya getirdi…
  • Niyetini geniş tutan, vâsi rahmetle zenginliğe erişir.                                                         
  • Yastıklara yaslanarak oturmaktan, yataklara sırık gibi uzanarak yatmaktan utanıyor, her ân üzerimde olan Rabbimden hayâ ediyorum.
  • Mahiyetini ifade edemiyen bir şey yok. Ne ifade ettiğini çözemediğimiz çok şey var.
  • Harflerin kâtibine itaatı güzel kelimeleri, kelimelerin aralarında uyumu ve sıralanışı kitaplık cümleleri meydana getirir.
  • İnsan hücreler, zerreler gibi harflerden muntazam cümleler teşkil eden, okundukça derinleşen, sırlar hazinesi en büyük bir kitaptır.
  • Yapılan bir iş güzel veya çirkin, doğru veya yanlış cismanî yapımızda belirgin bir şekil meydana getirirken ruh levhasında niçin derin izler bırakmasın.
  • Bir kimse, ne kadar mahâretli olsa da rûhunun karanlığının dışa vurmasına yüzünde gözünde dikkatli gözlere görünmesine mâni olamaz.
  • Yapılması lâzım gelenler zamanında yapılabilseydi belki yığın yığın birikmiş problemlerimiz olmayacaktı.
  • Tek muhatabımız ALLAH oluncaya kadar yükselebilmeliyiz.
  • Başkalarına kötülük eden ancak kendine kötülük etmiştir.
  • Zamanımızda takva ve faziletten dikilmiş giyecekler, helâl lokmalar gibi müşteri bulamıyor.
  • Gerçek NUR o kadar latif nûrânîdir ki cismaniyetinle onu kucaklamak istesen kendini onun kucağında bulursun. Zâhiren ve bâtınen her tarafından NUR ile kuşatılırsın.
  • Zengin şükrüyle fakir sabrıyla sevilebilmeli.
  • Cep telefonları bir gün kalb telefonlarının hassasiyetine mi ulaşacak.(!)
  • Toprağın ayaklar altına serilişini gördükçe yerdeki yüze basan ayaklar gibi olmaktan utanıyorum. Ayaklarımı bütün bütün yerden kesmeğe de gücüm yetmiyor.
  • Salih bir kimseye “Veli olmak ister misin?” dediler. “Rabbimle istişare etmeli, danışmalıyım” cevabını verdi.
  • Günahkârın hacâleti günâhından ağır basınca o kimse zarar içinde kâr bulmuştur.
  • Eli uzundan, dili uzundan hoş nağme çıkmaz sazından.
  • Bir beste ki kalpten taşar fezâyı doldurur. Belki o kimseye HAK’kı buldurur.
  • Dua yaparken nişan almış atış yapan kimse gibi olmalı nefesi tutup hedeften kaymamalı…
  • En değerli sermayem, zamanı nasıl ucuz harcadım ?.. Çoğunu yataklarda kaybettim.
  • Her çeşit nimetlerle dolu bir sofrada misafirdim. Dâvet edenin ismi dillerden düşmüyordu. Onun bir tek pirinç tanesini de yapamıyacağını biliyordum. Şu hâle göre o sofra ve ziyâfet kimindi?..
  • Kadınlarımız kadınlıklarına, erkeklerimiz erkekliklerine (razı olmalı) kanaat etmeli ki sosyal hayâtımızın dengesi bozulmasın. Fıtrata uyan ulaşamıyacağımız derecede faydalı ve güzeldir.
  • Asâletli kadın daima kadın kalır. Erkek işlerine heveslenerek kadınlıktan uzaklaşmaz. O her zaman solmasını istemediğimiz güzel bir çiçektir.
  • Kadınların narin elleriyle yapılan sanat eserleri daha zariftir.
  • Kadının his ve ruh dünyasının sanki ayrı bir boyutu vardır.
  • Her nâkıs kemâle ermek ister. Her küçük büyümeğe meyyaldir.
  • Medeniyetlerin kadim tarihleri boyunca kadınları, bilhassa anaları terbiye-i insaniyenin en yüksek mürebbiyeleri olarak görüyoruz.
  • Çok büyük insanlar var ki bazı yakın dostları vasıtasıyla küçültülmüşlüğe mahkûm edilmiştir. Çünkü dostları onları anlayamamış kendi dar aynalarında görerek ve göstererek nâkıs aksettirmişlerdir. Her Süleyman bir Asaf bulamazmış.
  • Hafızalarımızın hıfzı (korunması) işletilmesine bağlıdır. Onu atıl bırakmakla yıpratır, streslerle ölüme sürükleriz.
  • Her sürçen düşmeyebilir.
  • Kardeşlerim hususî âlemimde birer çiçek.. Yok yok birer meyveli ağaç.. Yok yok birer zengin bahçe.. Yok yok birer dünyalık cennet .. Yok yok ebedî cennetten saadetli birer köşe gibidir. Belki de onlarla cennetteyim.
  • Kardeşlerimden bir şeyler (hediye gibi) almaktan nefsimin hoşlandığının farkındayım. Ancak samimi muhabbetlerini kazanmak hiçbir hediyeye benzemiyor. İnşaallah bu kardeşliği ebed âlemine taşırız.
  • Hakiki sevgilerin üstünde fani muhabbetler bir yılan gibi kıvrılmış oturuyor. Onu kucaklamaya mâni oluyor, araya giriyor.
  • İstikbâlin baharlarının tohumları avuçlarımızın içinde filizlensin.
  • Bir musibete düçar olan kimsenin kederlere gömülmesi, her zaman onu hatırlaması, “ah..ah” diyerek bunları başkalarına anlatması, yazması kader rüknüne itiraz ve isyan sayılır, günahkâr olur. Acıları, ıztırapları tazelenir ve Cenâb-ı Rahimin o kimseye darılmasına sebep olur (maazallah).          Böyle hâlindeki ve geçmişindeki üzücü sıkıntılı işlerden devamlı müştekî olanlar bilmiyerek Allah’ı kullarına, aciz insanlara şikâyet etmiş olurlar. Çünkü sebepleri yaratan da O’dur. Musîbetler ve dertlerimizi, hastalıklarımızı, fakirliğimizi Allah’a arzetmeliyiz. Çare O’ndadır. Hem pek çok musibet var ki zahmet değil rahmettir. Sevap kazandırır ve musibetzedeyi yetiştirir, olgunlaştırır.
  • Kardeşlerim dualarıyla, himmetleriyle çepeçevre her taraftan desteklememiş olsalardı nasıl dimdik ayakta kalacaktım…
  • Her mânevî hastalığın devâsı insanın duasının içindedir.
  • Samimiyet ruha sinen cazibeli bir güzelliktir.
  • Samimiyet gül çiçeği gibi etrafa güzel kokular dağıtır.
  • Samimiyet dost düşman herkes için sevimlidir.
  • Hangi akılsız var ki samimiyete sevimsiz davransın.
  • Hiçbir cirim bir zerre, güneş onu her an gösterse de kendisi güneşi görmeden güneşi gösteremez. Bu gerçeği fenciler fenleriyle, ehl-i tahkik tahkikiyle tesbit edebilirler.
  • Kadın temiz kaldıkça her mevsim koklanabilen bir çiçektir. Onu soldurmamak lâzımdır.
  • Çocuklar insanlık ağacında taze goncalardır. Tırnakla tırnaklıyarak sevilmez.
  • Dünya hayatımızın arkasında gizlenen hayatımızı sevmedikçe hayatımızı anlamış olamayız.
  • Allahın rızasını kitabına ve Peygamberine uymakta buluyorum.
  • Bir şey ki ALLAH emretmiştir güzeldir. Bir şey ki ALLAH nehyetmiştir çirkindir.
  • Emirlerin, nehiylerin (yasakların) bazan hikmeti ve mahiyeti hiç bilinmiyebilir.
  • RAB, terbiye ettiği nesneyi veya rûhu inkıtâsız ve ihmalsiz rubûbiyet dairesinde tutar.
  • Her ne ki bende var, benim değildir. Her ne ki bende yok onu verene muhtacım.
  • Aynaya aksettirdiğimiz zaman en aşağıdaki bir şeyi en zirvede görüyoruz. Dikkat, görüntüler ve nisbetler bizi yanıltmasın.
  • Düşünüyorum: Enenin “ene”si rubûbiyet ve ulûhiyetten sehim almaya matuf bir hareket olmasın ?..
  • ALLAH ihsan ederse İhsanına. İhsan da ihsanıyla ulaşır insana …
  • Gerçek bir fikir hayatına erişebilmek için bin yıl talim, tedris ve terbiye kâfi gelmez… Ancak içinde ilâhî mevhibelerden nurlar, parıltılar buluna!..
  • Toprağın tezellülü izzetli Sultanına bir secde-i daimîdir, belki izzetidir.
  • Yer yarılsa da, gök çatlasa da küçük büyük kıyametler kopsa da RAB’bım var.. Sultanım var…
  • Mülkün MALİK ve MELİK’i varlığın ve vücûdun sahibi ALLAH var oldukça O’nun emrine itaat var, inkiyad var…
  • Sultanın saltanatına şerik yaratması abes olur, gülünç olur.. Nitekim yaratmamıştır.
  • Felsefe-i fâside eşyaya ve şuuna mizansız bakar. Semekten, felekten, melekten habersizdir.
  • Dayanmadan durabilirsen ALLAH’ı inkâr et!..
  • Cömertlik efendileştirir, cimrilik ve dilencilik köleleştirir.
  • Saçıcı, savurucu olmadan sahî olabilmek büyük bir kerâmettir.
  • Felsefeyi merak ettim. Kurcaladıkça kurdu çıktı. Derinleştikçe sığlaştı…
  • Şairliğim olsa da şuaranın zaafından ve naksından haberdarım.
  • Aristolardan, Eflâtunlardan, Farabîlerden önce İmam Azamları, İmam Şafiileri, Bediüzzamanları tanımak ve anlamak lâzım.
  • Mânevî hayatımda da “Yaklaşmak”, “Yakınlaşmak”, “Birleşmek”, “Kaynaşmak”, “Bütünleşmek” kelimelerini çok seviyorum.
  • Düşüncelerimiz, beklentilerimiz hep müsbettir ve vücûdîdir. Ümitlerimiz her zaman hayırlar üzerinde tekâsüf eder.
  • Şerr-i kesîrin ve zulm-ü şedîdin ömr-ü kâsirini hatırladıkça onlardan korkum azalıyor.
  • Başlar, düşüncesizleşirse ayaklar ayaklanır.
  • Nefisler, fâniyatın ve zail şeylerin köleleridir. Masivadan istiğnalarıyla Allah’a kul olsalar azat olurlar, hür olurlar.
  • Nisa topluluğundan hiçbir kadın Hazreti Hatice olamadığı gibi, onlar için hizmet veren hiçbir erkek de Hz.Meysere gibi olamaz.
  • İLİM, mâlumat zenginliği zannedilmesin. O kudsî nûra, cehâlete isim olmak veya zarf olmak yakışmaz.
  • Gerçek âlimler mânevî, İÇTİMAΠ hastâlıklarımız için hekimlerdir.
  • Hastalıkları teşhis eder,
  • Problemleri çözer,
  • Reçeteleri yazar,
  • Çareleri ortaya koyar,
  • Yolları gösterir,
  • Dertlerin devası,
  • Akılların rehberi olurlar.
  • Ecelin gelişi sessiz ve derindendir. Gafiller onun haberinin anonsunu işitmezler.
  • Hz.Mehdiyi (mânevîyat âleminde) idrâk dünyasında nurlu simalar sahipleri, büyük velâyetin velîlerinden yüzbinlercesi karşılarlar. Sair insanlar onların hakiki sıfatlarını bilemez, tayin edemezler, teşhis edemezler.
  • İnsanlık âleminde zahir olan en haşmetli ordu Hz.Mehdinin ordusudur. Çünkü enbiya aleyhimüsselâmın rehberliğinde, meleklerin kanatları altında yürür. Umum evliya ruhları o ordu içinde bulunur.
  • Her bir şeyi yaratan ALLAH’tır. Cennetimin îcadının duası kardeşlerimin dillerinden olsun.
  • Bu âlem denizinde, sahilleri döğen dalgalar, gemiler batıran fırtınalar olmak istemem. İnciler saklayan derinlikleri tercih edeceğim.
  • Parmak diyor ki “KALEM’i ben tutuyorum”, el diyor ki “ O işi yapan benim”, beyin diyor ki “Yönetim bende”, akıl diyor ki “Biraz düşünmem lâzım”. Vahyden nasib almış vicdan onları susturuyor. “Kazançsız, icatsız birer âlet olduğunuzu unutmayın.” “HAK’ka boyun eğiniz” diyor.
  • Gerçek güzellik boya, cila ve makyaj istemez.
  • Aslıma rücûu önce idrâkimle gerçekleştirebilsem.
  • Nice câhil kimseler gördüm ki göğüslerini döverek “Ben âlimim, bilirim..” diyorlardı.
  • Bir fen ile mütefennin olmak, diplomalı olmak insanı cehâletten kurtarmaz.
  • Her şeyi bilmek benim işim değil. Fakat bir şeyi iyi bilmekle iftihar da edebilirim.
  • Ölüm gelirken senden dâvetiye beklemez.
  • Su içinde ışığın kırılmasının da güzel bir manzarası vardır. Ancak Güneşten çıkan bir huzmenin doğrudan doğruya damlacığın kalbine girmesini, rûhuna yerleşmesini daha çok güzel buluyorum ve seviyorum.
  • İnsanlar ebed yolunda giderken kimilerinin ayağına dünya, kimilerinin ayaklarına akıl, kimilerinin ayaklarına ilim (!), kimilerinin ayaklarına nefisleri dolaşıyor da düşüyorlar.
  • Fulus, elde sabun gibi kayar cepte cep yakar. Koynunda saklıyanı yılan gibi sokuverir.
  • Hizmet için var olan, kümelenen cemaatlar, şuurlu topluluklar ağaçlar gibi kökleştikçe dallanır, yapraklanır, büyür, çiçekler ve meyveler verir. Asgari müşterekleri az veya çok olabilir aynı köke bağlı olmalarına kanaat edilir. Ehl-i Sünnet Mezhepleri ve Hak Tarîkler gibi… Bunların varlığı ürkütücü değil sevindiricidir.
  • Veciz ifadeler, sözler usandırmaz yeter ki anlayışlı muhataplar bulsun.
  • Uzun konuşmalardan sıkılıyorum, o derecede ki konuşanı göremez hâle geliyorum da, belki nezâketen dinliyorum. Bilmeden konuşanlara da hiç tahammülüm yok…
  • Denizin dalgaları yandan çarklı gemimize sık sık vuruyordu. Ayakta olduğumuzdan dengemi koruyamayıp düşecek gibiydim. “Kıymetli dostum” diye teveccühüne nail olduğum Prof. Ali Nihad Beyle beraberdim. Adalardan dönüyoruz.                                                                                                                      -İhsan bey evlâdım; Geminin ve denizin hareketine tâbi olursanız rahatlar düşmezsiniz. deyiverdi.Hocanın ne demek istediğini anlamıştım, artık yalpalamıyordum, sendelemiyordum. (Hikâyemin tarihi 1947 yılı yaz ayları)
  • Dünyadan, girip çıkarken onun üzerinde izim kalmasını… Rabbimin huzuruna girerken de yüzüm olmasını isterim.
  • Kalemimde parmaklarımın izi var.
  • Toprağın tohuma, rahmin çocuğa, belki dünyanın insana daralması rahmettendir.
  • Dünya iyilerle kötülerin, güzelliklerle çirkinliklerin, fazıllarla rezillerin, imanla inkârların bir çeşit hamurudur, terkibidir. Kıyâmet ınkılâbıyla bu terkip bozulur tahlîle uğrar.
  • Aynanın karşısına geçmiş görebildiğim kadar kendime baktım, dikkatlice inceledim de “Ey Rabbim ne kadar sonsuz cömertliğin var. Bu vücut nimetini ve diğer faydalandıklarımı bana fatura etseydin nasıl ödeyebilirim.”  demek zorunda kaldım.
  • Tuttuğum kirliler ellerimde, günahım boynumda kalmasın, Rabbimin denizlerden taşan (Cennetten) bize ulaşan “ZEMZEM-İ RAHMET”iyle yıkanmaktan.
  • Ey ölümü komşuya atan nefsim! ÖLÜM her zaman komşuya, başkalarına gitmez sana da gelecek. Yakında öleceksin. Bana yaptığın envâ-ı zulmün cezasını çekeceksin.
  • Kaleyi düşmanın topundan önce kale kumandanının basiretsizliği yıkacaktır.
  • Vukûfiyetimiz olsa da, bir problemimiz olduğu zaman, yalnız âyât-ı tenziliye ile çözemiye-açamıyabiliriz âyât-ı tekviniyenin de ne gösterdiğine bakmalıyız.
  • İnsan, kendinden sudûr eden, zuhûr eden, görünen her şeyiyle (ehil kimseler tarafından) teşhis olunur, tanınır. Hattâ  fizik yapısı da buna yardım eder.
  • Arabîlik, İranîlik, turanîlik yok İSLÂM var.
  • Martıyı havalandıran hayata olan aşkıdır.
  • Asrî medeniyetin bir gözü kör, bir kulağı sağır, bir eli çolak, bir ayağı topal, vicdanı betonlaşmış bir alîldir.
  • Yağlı kemikler köpek (nefisler) için en büyük ziyafettir.
  • Nefsime (kendime) darılsam da Rabbime darılmak olmaz.
  • Kayserilinin zîrekliği zekâveti ERCİYES’i yerinden oynatamadı. Öyle ise değişen nedir?..
  • İmanım “Hacer-ül Esved”e tevdi edilmiş, gözyaşlarım “ARAFAT”a serpilmiş. Duâlarım “Cebel-i Rahme”den Rahmet “ARŞ”ına yükselmiş. Salât ve selâmım “Ravza-i Pâk”de toplanmış. Rûhum “Beyt-i Muazzam”a girmiş olsa da yine âcizim… Yine  kulluğum devam ediyor.
  • Fezalarda gemilerini yüzdüren insan yeryüzünde henüz dengeli adımlar atamıyor!.. Hür gezemiyor!..
  • Yazılarım, gözlerimin nûru, duygu ve düşüncelerimin resmidir.
  • Bir ziraat mütefennini ağaçların ne zaman ve hangi aşıyla aşılanacağını bilir.
  • Rahmet damlacıkları bulutun içine girmeden evvel nereye ineceği bellidir.
  • Renk körü olmayan insan “beyaz”ın da tonları olduğunu kabul eder.
  • İmanda zenginlik akıl fukaralığından insanı kurtarır.
  • Devlet kuşu uçsun hangi başa konacaksa konsun. Ben ise ayak yalın, baş açık rahmet damlalarını bekliyorum.
  • Rüyada bazı saffet-i rûha sahip insanın kalb gözü en gelişmiş rasat aletinden, bir teleskoptan daha mükemmel uzakları, gelecek zamanları hattâ Cennet ve bekâ âlemlerini içindekilerle görür, temaşa eder… Buna benzer rüyalara gerçek rüyalar, sâdık rüyalar deriz.
  • Gözüm doymaz rahmete
    • Muhabbetim kanmaz Muhammed’e
    • Aczimde, acz bitmez kudrete…
  • Olanlardan şikâyetçi olmamayı, olamıyacakları istememeyi yapabilseydim.
  • Hayat ve vücûdumun zekâtı, bunlardan istifadelerime (semeratına) şükrederek sahibi yolunda kurban edebilmek.
  • Kezzâbın kizbi insandan südûr eden çirkinliklerden en çirkinidir.
  • Bir şeyin durması fıtratına terstir. Bunun içindir ki her şey harekât-ı şedîde ve kesîfe içindedir.
  • Zayıf karakterli insanlar bir şeye, bir işe baktıkları zaman nefsin gözüyle hevesinin arzusuyla bakacaktır. En bariz bir gerçeği de dosdoğru anlaması zorlaşacaktır. Yeni ifadelerle yanlış değerlendirecektir. Ona doğruyu göstermek için (mümkün olabilirse) nefsini devreden çıkarmak kenara itmekle faydalı olunabilir.
  • Bir hikmet sahibinin attıkları artıklar, posalar başka bir ihtiyaç sahibinin gıdasıdır.
  • Uyuşukluk bir kan hastalığı olabilir.
  • Gerçek olmayan dostluklara dostluk denilmez. Menfaata dayalı dostluklar ömürsüz olur az zaman sonra harabeye döner. Hakiki dostluklar eskidikçe kökleşen bir çınar ağacı gibi uzun ömürlüdür, sanki bir tarihtir.
  • Cenâb-ı ALİ Radıyallahuanh. Her üç halifelerin de seve seve isteyerek Şeyh-il İSLÂM lık vazifesini ve en yüksek Müşavirliklerini yapmıştır. Tasannu’ ve riya zâten O’na yakışmazdı…
  • İfratın dine vurduğu darbe, tefritin vurduğu darbelerden daha az değildir.
  • İnsanın ilgili olduğu konularda yakınları tarafından dışlanması, bilgi verilmemesi, fikrinin sorulmaması çok zoruna gidiyor. Hattâ bu yüzden küsüyor. Haklı
  • olmayabilir. Demek bizler de yakınlarımızı böyle yanlışlarla darıltmamalıyız.
  • Rüyaların pek çoğu hayâlhâne stüdyosunda çevrilen filmlerin görüntüleridir. Kâzip olur, aldatıcı olur, vehmî olur, şeytanî olur.
  • Bir çeşit ölümler, başka başka (belki bilmediğimiz) hayatların, hayatlanışların, dirilişlerin başlangıcı, ihtiyacı olması lâzım.
  • Tembellik, atâlet, nefsî tiryakiliklerden bir tiryakiliktir.
  • İnsan Üstadına karşı görüş belirtmesi bile edeple, belki iznini alarak olmalı. Böyle davranmak fikrî istiklâliyetten farklıdır. O hakkı zedelemez. Onunla “BEN daha iyi biliyorum, anlıyorum.” der gibi münakaşalı olmak da bîedebânedir, zararlıdır.
  • Riyalı dostluklar yanar-dönerlidir, devamlı renk, yön ve şekil değiştirir. Hiçbir zaman onu gerçek yüzüyle göremezsin.
  • İnsanlardan bilenlerden sormak istiyorum. Hava unsurunun zerrelerinden her nefes alışımızda kaç milyon tanesi bizim hayatımıza hizmet için vazifelendiriliyor, koşturuluyor?
  • İman kardeşliğinde yakınlıkların sebeplerinin mânevî sebepleri olan iplerden bir tanesinin çözülmesi bile yakınlığın aleyhine çok şeyi değiştirir.
  • ALLAH’ın rızasından buluttan bir damla, denizden bir katre olan istifadeler, biz âcizler için sonsuz bir ummandır ki onun sonsuzluğunda yüzüyoruz.
  • Muhabbetin çekirdeği (tohumu) adâvetin atomundan güçlüdür.
  • “ALLAH” diye diye cânın çıksın ey nefsim.
  • Mümkünle vacip arasındaki mesafe, “var” ile “yok” arasındaki mesafe kadardır.
  • Muhabbetin ayağı kayarsa husûmetin işgali başlar.
  • Bir hakikati fehmettiğini, anladığını zan ederek tasannu’ ve tekellüflerle izharına çalışanlar dostlarına henüz kemâle ermemiş meyve ikram edenler gibi onun kekreliğinden mahcup olurlar.
  • Faziletlerin tasnifi yapılırsa sırada İMAN ve HİDAYET en öndedir.
  • KUR’AN-I KERİM’i tasannu’suz okuyanları dinlemeği seviyorum. Onları ses san’atı icra edenler gibi düşünemiyorum. Huffaz harfleri fıtrî (aslî) meharicinden, zorlama yapmadan çıkarır, mûnis bir sadâ ile işidilecek yükseklikte (fakat kendisi için) okursa o kıraat dinlenilmeğe değer pek çok güzelliklere sahiptir. Rûha sirâyetini sadelik te’min eder…                                                                                                     O’nu riyalar bulaştırarak başkalarına okumak istiyenler nasıl cesaret ediyorlar, utanıp titremiyorlar…
  • KUR’AN kıraati muganni ve muganniyelere terk edilemez. Onlar hürmetini zâyi ediyorlar.
  • Serâpa güzellik dolu kâinat. Fakat görmemekte nedendir nefsimde bu inat…
  • Cennet, marifet-i esmaiyenin aynasıdır.
  • Seyahatlar, rızk bereketinden başka görgü ve görenek zenginliğine yol açar.
  • Cismânî her şeyde sürtünme ve sürtüşme vardır, yıpranma vardır. Nûr ve nûrânîlerde sürtünme, sürtüşme, yıpranma yoktur.
  • Surî sevgi olsa da olmasa da mühim değildir.
  • Kalemin itaatından mektûb-u kâinat yazıldı.
  • Her insan hastalığının ve ölümünün zahir sebebini üzerinde taşıyor.
  • Öyle kanat vardır ki uçurtmaz düşürür.
  • Rüyalar, insanın metafizik yapısının (letâifinin) aynalarında görüntüler, renkli resimlerdir. Bazan yakazaten görülenler gibi berraktır. Bununla beraber onunla amel etmek ihtiyara bağlıdır. Başkalarını mes’ul etmez.
  • Muhabbetin çerisi adâvetin ordularını dağıtır, bozguna uğratır.
  • Benim sözlerim benimdir, vebali üzerimdedir, yükünü omuzlarımda taşıyorum.
  • Bir kimseyi gördümse veya tanıdımsa onunla yeniden karşılaşacağımın, göreceğimin işaretini (haberini) almış olurum.
  • Düşündüklerim söyleyebildiklerim RAB’bimin ihsanındandır. Bunlara lâyık mıyım değil miyim bilmem?.. Bir fonoğraf mıyım veya bir seslendirici mi  bunu da bilmiyorum…
  • Baba olmak evlâdın hukukunun varlığını iptal etmez. Tahakküm hakkı vermez.
  • Hâl sahibi bir kimsenin bütün hâlleri bir hâl üzerine bütünleşmesi. Yani bütün hâllerin bir HÂL olması nadiren vuku bulan  alâmet-i kemâldendir.
  • VAHY’in kitâbını kucaklıyan, Rabbinin hitâbını işitir.
  • İslâmın fezaili de feraizi gibi lüzumludur.
  • İman kardeşliğinin esası sadâkat, vefa ve sebata dayanır.
  • Gücüm yetseydi sakalımı büyütmek yerine aklımı büyütürdüm.
  • İSLÂM minhacım, sarığım tâcım, namazım mi’racımdır.
  • Ey analar babalar; iyi biliniz ki çocuklarınız onlarla istediğiniz gibi oynayacağınız oyuncaklar değildir.
  • Yükseklik EVEREST zirvesinde değil, mahviyet içinde kulluktadır.
  • Okudukça anlamaya, anladıkça okumaya doymuyorum.
  • Cennete duhûlün vesikası “İMAN” dır. Cennet köşklerinin temeli kemâl-i imanla atılır.
  • Bir kahraman ki İHLAS ile kahramandır. Ona kimsenin gücü yetmez.
  • Sun’i hafızalar beşerin fıtrî hafızalarının ölümünü hazırlamasın.
  • Hava tarlasında harflerle, seslerle, sûretlerle ektiğiniz tohuma dikkat ediniz ki hoşlanmadığınız bir meyve vermesin.
  • Fıtrî tanzifatçılar olmasaydı dünya nasıl kokuşacaktı. Unutmayalım ki toprak, ateş ve su bile tanzifî emirlere göre temizlik yapıyor.
  • Hayatı dolu dolu yaşamak nefsim için değil ALLAH için olsun.
  • ŞÜKÜR, âfiyet ve râhat… ŞİKÂYET, zahmet ve marazdır.
  • İstidâdının mâdenlerini işletebilen insan ruh ve kalbinin ihtiyacını unutmasın…
  • Nübüvvetin ayakları (daima) velâyetin omuzlarındadır.
  • Çocukları bilsinler ki analar, keyifli eğlenceli heveslere taşıyıcı binekler olmadığı gibi… Babalar da yolunacak kazlar değildir. Onlar, belki yürüyen, konuşan, tebessüm eden, kucaklıyan mütecessim, hayatî, rûhânî rahmetlerdir.
  • Aydınlarımızı iyi tanıyamamamız, aydınlığımızı tehlikeye düşürmüştür.
  • Aranılan gerçekler daha ziyade semâda ve arzda değil, mahiyet-i insaniyededir. İnsanın Reis-i münevveri ve O’nun okuduğu KİTAP’tadır.
  • Hayret doğrusu!.. Kendi gemisinin dümenini tutamıyan İNSAN, kâinatın idaresinde söz sahibi olmak istiyor…
  • Hak Din,
    • -rahmeti,
    • -bereketi,
    • -hayrı ortada toplamıştır.
  • İmzalı kâğıtların değeri, imzalayanların değerleriyle mütenasiptir.
  • Gerçeklerin acılığı yalanların tatlılığıyla değişilmez.
  • Farzlar vücudumuzda hayat gibidir, ruh gibidir. Faziletler ise fizik yapımız, konuşmamız, duymamız, görmemiz de içinde olarak bütün güzelliğimize benzer.
  • Uhuvvet-i imaniye başlı başına bir kitaptır… Her alfabeyle okunmaz.
  • İşsiz, muattal insanın düşünce hayatında surî bir gelişme, güçlenme olabilir. İstikametli, müfîd fikirler ise okunan eserlerden, ilimli marifetli muhitlerden, alınan mânevî aşılardan temin edilir.
  • Kubbe-i Âsumanda, Arş-ı Rahmet tahtında yollar el ele tutuşmuş gönüllü yolcular bekliyor…
  • Sıfatî ve esmaî kemâl, ZATÎ kemalden farklıdır.
  • Ölümün çektiği ve çektirdiğini hayâl kaldıramaz.
  • Sermaye kediye yüklenirse iflâs deveye biner.
  • Bir insan olarak fezalara çıkabilsem de yeryüzünde yüzüm yerde olacak.
  • Ey his ve hevesi ile yaşamak inadında olan nefsim, çıkamayacaksan niçin denize dalıyorsun?
  • Çocuk akıllı genç, her şeyi anladığını, bildiğini zanneder… Gençlik hevesini bırakmayan ihtiyar, yumruğuyla dağı dağıtacağı vehmine sahiptir.
  • Güzellik gerçek oldukça aynası da güzeldir, aynısı da güzeldir, gölgesi de güzeldir.
  • Düşünmek için yaşamak istiyorum ve yaşadıkça düşüneceğim.
  • Her kadında ANNELİK sıfatı ve şefkati vardır. Şefkat ise en çok ihtirama lâyık bir sıfattır.
  • Bulunduğum noktaya nisbetle zâviyemin (açı) darlığını bilseydim, muhît bir ilmim varmış gibi her şey hakkında hüküm vermeğe kalkışmazdım.
  • Hemen fikir beyan edenlerin düşünce mekanizmasını çalıştırabildiklerini sanmıyorum.
  • Asrî tezelzül hayâtın ve ahlâkın direklerini sallıyor.
  • Her MUHARREM çok fütûhatların gebesidir.
  • Vahyin kitabına sarılan, Hak’kın hitâbına erer.
  • İman ettikten sonra doğru yürüyen, doğru konuşan, doğru yaşıyan insan günahını bana fatura etsin.
  • Ne çare ki Kâtibîn-i Kirâmeyn benim emrimle yazıp çizmiyorlar.
  • Bazan bir damla gözyaşı bir denizin gizlediği hazinelerden daha kıymetli olur.
  • Fezâda çok uzaklara gidilemeyebilir, “Yevm-i ceza”ya herhâlde gidilecek.
  • Aslanı kafesliyen insanların tilkilikleridir.
  • Kahraman vurunca deviren değil nefsini kötülükten çevirendir.
  • İsmimizin Ahmed olmasıyla AHMEDÎ olmak aynı değildir.
  • Gülü sevip kucaklıyorum, dikenini vazifeşinaslığından alkışlıyorum.
  • Kalb ve ruha gelen esintilerin rüzgârı nereden esiyor… Kimden geliyor?..
  • İhsan sahibi, İhsan (kulu) na nasıl da ihsan etti. Gafletli İhsan bu ihsanla ne etti?…
  • Aklın taşıdığını omuzlar taşıyamaz.
  • Deli de olsam velî de olsam KUL olduğum gerçeğini değiştirmez.
  • Volkanlar patlasın da ahlâk patlamasın.
  • Olanlar hayırlıdır, hayırlı olmuştur. Olmayanlar da olmamalarıyla hayırlıdır.
  • Her insana, düşünecek olanın düşüneceği kadar ömür verildiği açıkça bildirilmiştir.
  • Sen ölünce başında dikilecek taşı, arkandan dökülecek yaşı, peşinden olacak işi değil, önündeki mîzanı ve ateşi merak ediver.
  • Sırma saçakların, altın puncakların altında oturmaksa  yarına kalsın.
  • “KALEM” bir dildir söylüyor. “KİTAP” mücellâ bir aynadır gösteriyor.
  • Risâle-i NUR’daki nurlar eğer mahsulât-ı fikriye olsaydı benim de düşüncelerimin meyvelerinin öyle olgun ve güzel olmasını isterdim.
  • Her zaman şu kara bağrıma İSMAİL Aleyhisselâmın topuklarını vurmasını bekliyorum.
  • Aile hayatı, hayâtın güzelliğine hayat katarken; inat, haset, husûmetlerle tahribe uğrar da cehennemî bir azaba döner, ehli de birbirleri için zebânileşir.
  • İnsanın, ALLAH ve Resûlü Muhammed’e olan muhabbeti, onu fânî sevgilerden ve nefsine tapınmaktan kurtarır.
  • Kayzerden Kayserîye ne kalmış.
  • Bir ZÂT geldi hâce-i ümmet oldu…
  • Bir mânânın derûn-u kalbde sıkışması tıfl-ı mânânın doğumunun müjdesidir.
  • İSLÂM bütün insanlığındır. Cedelsiz bir yol ile lâkaytlarını uyarmak lâzım.
  • Bir sözü bir kişi için söylemeyi, bir hakikatı bir tek okuyucu için yazmayı israf görmüyorum.
  • Güzelliği fıtrî olan, aslî olan, zatî olan çirkinlikle bulaşmaz; iltibasla kirlenmez. O güzellik hiçbir şeyle bozulmaz.
  • Bir siyâset var ki, siyâsetin, mutlak siyâsetin, ulvî siyâsetin düşmanıdır. İşte o süflî siyâsettir, muzır siyâsettir, hazır siyâsettir. Onun ehli ekseriyetle zâlimlerdir.
  • Sözlerimizi karşımızda olan bir muhataba söylesek de işiten yalnız iki kulak değildir. Belki bütün eşya dinliyor, bütün cihan işitiyor.
  • Yenilenin lezzeti yiyenin ağzının tadına da bakar.
  • Her şeye zam geliyor, merhamete de zam bekliyoruz.
  • Ölenler mallarını ve mallarının tapularını değil, hesaplarını götürürler.
  • Maişetin beşerî teminatı, ALLAH nâmına devlet hazînesidir. Genç ve çalışabilir insanlara emeklilik onları atâlete teşviktir. Bir nevî millî sefâlete yol açabilir.
  • Mazlûm milletlerin mazlûmiyetini tesbit, izhar ve ilân ederek en büyük zulümleri, zâlimlikleri yapan (siyâsî devler gibi) zâlimleri gördük.
  • Cimrinin sofrasından peynir helvası yemekten, cömerdin çıkınından arpa ekmeği yemek daha lezzetlidir.
  • İhsanla ayaktayım, ihsana koşuyorum, ihsan etmek isterim.
  • Taç giymeye en lâyık olan iman ve fazileti en yüksek olan kimsedir.
  • Hak söz çarşısında geziyorum. Lâkayt nefsim bir kelime bile işitmiyor. Oyalanıp oyalandıracak oyuncaklar arıyor.
  • Bir kuş, ne kadar yükseklerde kanat çırpsa da yine yuvasını yaptığı ağacın dalına konacaktır.
  • Taaccüp, aklın derkinden veya istihsanından meydana gelir.
  • Rüyadaki görüntüleri gösteren aydınlığın ışığı, kalbin nurundan akseden parıltılardır.
  • Şimdi boylarının ölçüsünü mezro ile ölçen bazı insanlar, büyüklük ve kemâllerini de aynı ölçü ile ölçmeğe çalışarak gülünç oluyorlar.
  • Hiç kimse ununu elemiş, eleğini asmış olamaz; ta ecele kadar aktif olarak vazifesi devam eder.
  • Ey nefis herkese küsmeği âdet edindin.. Şeytanla nasılsın, ona da küsecek misin?..
  • Kızgınlıkla yerden bir taş kaldırdın, birisine vuracaksın.. En iyisi sen o taşı öfkene vur.
  • Muhabbet, ocağı yandırır, dolabı döndürür, husûmeti söndürür, sahibini Burak’a bindirir.
  • Himmeti çoğalan yüceleşir, zimmeti çoğalan cüceleşir.
  • Geceyi bitirmeden güne kavuşamazsın.
  • Terbiyeciler çocuklarımızın kafasına çivi çakmasın.. Bir de o çiviler(maazallah) paslı ise ne yaparız ?..
  • Bir kör var gördürenin, görenlerin düşmanı, benim de düşmanımdır.. Bununla beraber ona: “Ey kör gözlerin kör olsun” demekte bir fayda göremiyorum.
  • Yüreğimde bir yavru kuş var.. Kanatlarını çırpıyor, uçmaya hazırlanıyor.. Bilmem ki hangi dala konacak?..
  • Kefenime sarınayım, örtüme bürüneyim, yalnız O’na görüneyim.
  • Siyâset-i hâzıra-i kâzibenin önünü, siyâset-i asliye-i sadıka-i fâdıla keser.. İnsanlığı onun korkunç tahribatından ve fesadından kurtarır.
  • Öğretmenim sen benim anam değilsin.. O beni kucaklar şefkat çeşmesinden akan sütünden içirirdi.. Sen ise beni tokatlıyorsun… Ben annemi istiyorum…
  • Nefsime köleleştikçe, insanların sultanlığına hevesim alevleniyor.
  • Hedefinde ebediyet olan ruha tâbi olan letâif çalıştırıldıkça yorulmaz, yıpranmaz, güçlenir.
  • Kuşlara saz çalacağım, çiçeklere şiir dizeceğim, taşlara yazı yazacağım.
  • İki ayak bir yolda buluşur, iki el bir işte…
  • Cümleler noktalarda, anlayışlar nüktelerde nefes alır.
  • Neylesin ki o kem nazar, sahibi de ondan bîzar.
  • Ey Kâmil kişi,
    • Melekler senin etrafında tavaf ederken, keleklerin peşinde mi yuvarlanıyorsun?..
  • Kaderin kazalarına “ÜF.. ÜF…” ettikçe bilesin ki dünyan gibi kabrin de senin için daralır.
  • Her ne ki zevâle ererse ersin.. Senin kemâlin zevâle ermesin.
  • Fazîlet kardeşimi toprağa gömeli, toprağa bakışım değişti…
  • Tadların verdiği tad ağzın tadına göredir.
  • Söz gelişi “paşalık.. maşalık..” diyoruz.. Senin için “Er kişi niyetine..” denilebilmesi daha güzel.
  • Dünya saltanatına düşerek köleleşmedim. Rabbimin kulluğuyla daima iftihar edeceğim.
  • Efeliklerin çoğu küfeliklerdendir.
  • Belâsız, ibtilâsız MEVLÂ bulunmaz.
  • Sen arabî, ben acemî, cümlemizi taşır gemi.
  • Muhabbetin câzibesi riyânın kâzibesinden müstağnî olmalı ki o muhabbet muhabbet olsun.
  • Maymunun taklidi, marifetleri onu hayvanlıktan ve maymunluktan çıkarmaz.
  • Göze fatura edilen günah ele verilen cezadan artıktır.
  • İbadât ve sâlihât kemâl-i imanın züyyinesidir.. Bunlarsız bir kimseye insan bile denmez.
  • Kâinat kitâbının mektubundaki hurûfâtın yerleri değiştikçe ifade ettikleri mânâlar alt üst olur, anlaşılmaz bir hâle gelir.
  • Kim ki hasandır, ihsânı tahsin eder, tahsil eder.
  • Rabbime karşı acziyetimden sevinirken nefsime mukabil acziyetimden utanıyorum.
  • Ta’zîm-i ezan, kemâl-i iz’andan gelir.
  • Kuzuyu me’leten koyunun şefkatli sînesinden nebeân eden “ANA SÜTÜ” dür.
  • Gırtlağına kadar çamura gömülmüş dazlak kafasına helikopterler iniş yapıyor.
  • Hakîkat açısından baktığımız zaman “tüketim ekonomisi”, iktisâdî ishâle benziyor.
  • Nefsinin kölesi, İblisin köpeği, özgürlüğün kitabını yazmış.
  • Sıçrasa bir çıngı yakar harmanı,
    • Şimdi koş gel uhuvvetin zamanı.
  • Sıfat-ı Mehdiyyet, mevhibe-i İLÂHÎ olan bir tâçtır.
  • Buhranların, streslerin, paniklemelerin perdesi altında nefsâniyet ve fâniyat görünüyor.
  • Rezzâkiyete itimatsızlığım ne ayıp ne çirkin.. Bugün de aç kalmadım, açlıktan ölmedim.
  • Sana koşanları kucakla, kaçanları kovalama…
  • Bir dal kırmıştım, ağacın o dal için göz yaşları döktüğünü gördüm.. “Senin de dalın kırılsın” dediğini duymadım. O kadar hislendim ki ben de ağladım.
  • İNDALLAH Makbul olmuş her namaz mi’raçtır.
  • Filmimin figüranları cennetimin zînetini zenginleştiriyor.
  • Sözümün yüzüne bakma gözüne gir.. Ruh âleminde ona bir mekân ver.
  • Nâzik cânıma her an batıp incitenlerin nefsimin dikenleri olduğunu gördüm.
  • Rahmet âleminin dilencisi şükür meydanının pehlivanıyım.
  • Ruhumuzun menâfizi, şuûn-u İlâhîyeye  her an açık olacak, üzerine nefsin ve dünyanın gölgesinin karanlığı düşmeyecek.
  • “Âkıbetin hayrolsun” ne güzel, ne veciz bir duadır.
  • Sen güzellikte sultan isen, gönül sarayımın tahtı senin içindir.
  • Nefsimin atâletini yenebilseydim zâtî kütüphaneme her gün yeni bir kitap hediye edebilirdim.
  • Vücûdumu taşıma zahmetini ayağımdan çok başım çekiyor.
  • Nefsimden sefer edip aslî vatanımda mukîm olmak azmindeyim.
  • “KUŞ SÜTÜ” nü zevkle içenleri KEVSER havuzuna yaklaşmış buluyorum.
  • Ense kalınlaşır, göbek büyürse,
    • Az gelir o kes’e artık ne yerse.
  • Dünya için kıyam ettiğimin utancı içindeyim.
  • Aklının gözü görenlere Söz bahçesi, yaz bahçesinden fakir değildir.
  • Kuşlar gibi uçmak hevesini bırak insan gibi yürümesini öğren…
  • Kanını varlığını , cânını sebîl et.. Sevgili sana ebedî bir can versin.
  • Oğlum öyle bir yükselişle yüksel ki, dünya gözünde tamamiyle kaybolsun.
  • Cehâletin mağaralarından, taassubun berzahlarından, nefsin uçurumlarından kurtularak rûhun yüce dağlarının yaylalarında gezerek yaşamak ümid ve azmindeyim.
  • Âlemde fıtraten örtülü her tür … Aybına zenbine eyle tesettür …
  • Ğassal seni ğasletmeden ğuslünü yap.. Kefenine sarıl.. Namazını kıl..
  • Rahmet damlaları gibi toprağa inmesini bil.. Zeytin de zakkum da senden nasibini alsın.. Diken dikilsin, gül açılsın, fıtrat konuşsun..
  • Kalp telefonumla tuşları parmaklamıyorum.
  • Helâl lokma besler, haram doyurmaz.
  • Saf ve nuranî olan kârın, az miktarı da az değildir, içinde bereketin azîm sırrı vardır.
  • Aklımla pazardayım, nefsimle mezardayım.
  • Dünyaya heveslendikçe onun omuzlarımdaki yükü ağırlaşıyor.
  • Gözlerim iyi görmüyor, kulaklarım az işitiyor, kalbimde sıcak ürpertiler yok.. Bel ki de ben uyuyorum.
  • Kemikleri çiğneyecek ağız, hazmedecek mideler de var.
  • Yetîm ağlarsa onun göz yaşını kim silecek.
  • Ey güzel, kalp gözüne göründüğün güzelliği soldurma..
  • İçinde dünya kazuratından bir şeyler kalmamış kefenler daha temizdir.
  • Nefsini her ân mîzâna çek, çünkü her havaya oynar o kûçek.
  • Temiz cesetlerin toprakla alışverişinde zahmet de azap da yoktur.
  • Baş döndürücü, sarhoş edici yüksekliklerden korkuyorum.
  • Kendimi tebrie etmek ahmaklığından uzak olmak isterim.
  • Dünya pazarında ebedî saadetim için alış veriş yapıyorum. Metâ-i gurura iltifatım yok.. Onlar beni ilgilendirmez.
  • Sermayemin sâfiyetini korumaya cehdim var, kazancım helâl, tayyip oluyor, nurlanıyor.
  • Mezarım toprağına dikensiz gül dikilsin                                                                                                         Dostların elleriyle her gün sular dökülsün
  • Letâifimiz birer birer ihtimamla sünnet dairesinde terbiye edilebileceği gibi.. Bir sınıfın öğrencileri şeklinde toptan muhâtap alınmaları da mümkündür.. Her latîfe kendi istidadınca alacağını alır, kemalini bulur.  
  • Toprak(yere) serilmekle alçalmadığı gibi Rabbimiz Habibullah’ı, rahmetin arşı olan toprağın kucağına emânet buyurdu.
  • Kaçırdığı gazlar ve döktükleriyle yarı dünyayı kirleten herifler gördüm.
  • İman, öyle bir nurdur ki aydınlığı cihandan taşar, cenneti kucaklar.
  • Ruh santralımdan her gün dostlarıma vefa ile hatırlasınlar diye anons ediyorum.
  • Bir it ulur bir mahalle duyar, bir mazlûm inler, kardeşi duymaz.
  • Gönlün meyli göz sebebiyledir.
  • Nefsin terbiyesi hımârın tımarı gibidir. Çünkü her ikisinin de istedikleri aynıdır… O malûm hırs sebebiyle anırırlar.
  • Dilim kalbimin tercümanı, gözüm rûhumun penceresi, ayaklarım ebediyetin koşucusu olsun isterim.
  • Hayata başlarken emekliyeceksin sonra yürüyeceksin sonra koşacaksın sonra oturacaksın, sonra uzanacaksın… Ve sonra ebedî, yatmamak üzere kalkacaksın.
  • KUR’ÂN kevserinden senin kalbine damlayan damlalar ebedî kevserden içip kanacağının müjdeli haberidir.
  • Sevilenlerin mekânı yol olur.. Damlası göl olur, çiçeği Gül olur…
  • Dünyamız için takla atarız, dinimiz için sırt üstü yatarız.
  • Rahmet bulutlarının gözyaşı boynu bükülmüş çiçekleri de güldürüyor.
  • İstikâmetin muhafazası, ahlâkın yükseklenmesi, mahviyetin galebesi kerâmettendir.
  • Takıntılardan, akıntılardan, yıkıntılardan nefsimi ve neslimi korumalıyım.
  • Rıza peşinde koşarım
    • “ÜMİD” yiyerek yaşarım.
    • Çiçekten çelenk başımda
    • Bilmem, ne yazar taşımda?
  • Mefhumları nakışladım, anlayanı alkışladım…
  • Muhabbet:
    • Aş pişiren ocak değil
    • Çatılmış bacak değil
    • Yumuşak kucak değil…
    • Belki derûn-u kalpte gizlenen ilâhî bir sırdır.
  • Enfüste bulmuşsun, âfakta arıyorsun…
  • Karıştırma kadınını kızını, iblis bestesiyle çalma sazını.
  • Nefsimi yumruklasamdı dün
    • Başımı yumruklamazdım bugün
  • Hımar gibi kitap yüklen sonra herkese büyüklen(???)
  • Mîzansız düşünce, kırılır düşünce.
  • Batı’nın bâtılı bizde yatılı.
  • Şeytan “Ey insan sen beni inkâr et, ben sana icâzet vereyim” der.
  • Zenginin malı var
    • Fakirin de eli var.
  • Makyajlı surî güzellikler, fıtrî güzellikleri gölgeler, kapılanları bakar körler hâline getirir.
  • Letâiften her birisinin penceresini(ihtiyarî, iradî, şuurî olarak belki ona muvafık ve münasip bir sünneti tutarak) esmâ nurlarına açmak lâzım gelir. Kemâl-i insaniyenin medârı budur.
  • Kimliğimi yitirdim,
    • Gemileri batırdım,
    • Artık işi bitirdim…
  • Ağalar ve beyler esnafı, işleri, hizmetleri her zaman avam saydıkları kimselere havale ederler. Zuafadan birileri o havâleleri yüklenirken belki de ölümü tercih edecektir.
  • Objektif nazar için mücerret müşahhaslaşır.. Sanki ruh aynasında tecessüm eder, şifresi çözülür.
  • Siyâset-i hâzıra nisbet-i külliyesiyle:
    • Siyâset-i kâzibedir
      • Siyâset-i muzırradır
      • Siyâset-i rezîledir…                                                                                                                               Cazibesine kapılanları cehenneme doğru sürükleyip götürür.
  • Tabû’lara tapulandık hep civarlarına toplandık…
  • Tâc-ı Edhem gibi tâcım var
    • Duâ etmek gibi ilâcım var…
  • Vefa borçlu olduklarına uzak duran kimseler kendi kendilerini yalnızlığın tuzağına atmışlardır.
  • “Ye kürküm ye..” diye yiyenlerden doyanlar var mı?..
  • Hiçbir kimse Hâlık’a kendisini sipariş vermiş de yaratılmış değildir.
  • Hiçbir kul ALLAH’dan(c.c) alacaklı değildir. Her şeyini O’na borçludur. Cânını verse de borçtan kurtulamaz. Ancak bağışlanırsa zimmetinden berat eder…
  • Nefsimin tasmalı bir köpeği oluyorum da Rabbimin izzetli bir kulu olamıyorum.
  • Bağlar muhitinde büyüdüm, yetiştim.. Üzümlerin beyazını da severim karasını da .. İnsanlarla kardeşim; beyaz, sarı, kızıl, siyah diye ayırmadan severim.. Yeter ki insan olsunlar, insan kalsınlar..
  • Her insan kendine bir hedef seçmiş yürüyor.. Bazan da bir köpek ürüyor.
  • “Arz”ın halîfesi isem de “mülk ve melekût”un ne mâliki ne melîkiyim… Bir çakıl taşına bile hakiki sahip değilim.. Melîk olmadığımı belki daima memlûk olduğumu bana derkettiren Azîm Rabbime sonsuz hamd olsun.
  • Semânın yıldızları da baharın çiçekleri gibi ne güzel tebessüm ediyorlar.. Demek onlar da bunlar da aynı kitabın içinde okunuyor.
  • Kozmopolitizmin zehirli bir cazibesi vardır.. Ona kapılmak maddî ve manevî ölümdür.
  • Neslini kurtarmak istersen, herhâlde önce kendini kurtar.
  • Nâstan istiğnayı düstur edinen ğına-yı İLÂHÎ ile muhtaç olmaktan kurtulur, belki zengin olur.
  • Rahmandan sana gelen rahmeti kucaklamaya her ân hazır ol !..
  • Kardeşin senden bir hediyeyi bir yardımı kabul ettiyse ona teşekkür et !..
  • Nefis kör olursa, deveyi pire kadar da görmez.
  • Sadece kahkaha attırmak için çaba sarfedenler, birer alçak soytarıdır.
  • Gammaz gammazladıkça sevinir, sonra ebeden dövünür.
  • Günlerce lâf taşıdı şundan buna
    • Sonra ateşe gömüldü boylu boyuna…
  • Anası kucağında büyüttü, sonra değirmende öğüttü…
  • Dünyada pek çok seramoniye katıldın artık ahîretin seramonileri başlıyor.
  • Ey gafil kafa sen, ölümü unuttunsa ÖLÜM seni unutmaz.
  • Rüya görmüşsün ne ellerin ne ayakların varmış.. Sadece bir kelle imişsin yokuş aşağı hızla yuvarlanıp gidiyormuşsun… Gösterişli bir ata binmişsin, o seni silkeleyip yere atmış, tekmelemiye başlamış. Mecruh olmuş fakat ölmemişsin, kimseler imdada gelmemiş.. Meğer o hayvan senin nefsinmiş…
  • Ağlasam gözyaşlarımı döksem derin yâreme                                                                                                               Ayniyle şifa mıdır en çaresiz çareme?
  • Cebinde kitap olanı değil, kitabın cebine giren adamı arıyorum.
  • Adam mâlûmatına güvenip konferanslar, vaazlar veriyor, konuşuyor konuşuyordu.. Mütecanis olmayan, birbirinden pek uzak şeyler söyledi..”Bu zat kendini ülemadan mı zannediyor” diye düşündüm. Susmasını akıl etseydi ne güzel olacaktı…
  • Ey muhbir, Allah’tan mı emir aldın(hâşâ) da bu sanatı icra ediyorsun. İfsadından çıkan yangınların ateşiyle yanacaksın.
  • Cömerdin sofrasından yenilenden maraz olmaz. Cimrinin balı zehirdir, zalimin ekmeğinde kan kokusu vardır.
  • Kuzuyu kurdun dişlerinden kurtarmak için koşan yürek sahibi kahramandan o canavar korkup kaçar.
  • Gözyaşım seylâp olup akmalı ki kalbimin kayaları kırılsın, taşları erisin.
  • Uzun uzun baksam da yüz’e
    • Ne kaşa bağlıyım ne göz’e.
  • Ağlasam da yalan gülsem de yalan
    • Nefsimin tuzağı bu nasıl plan.
  • Nefsim kabardıkça şişer göbeğim
    • Korkarım ki bu hainden gebeyim.
  • Ey mütecessis ahmak, bilesin ki hiçbir nebbaş senin kadar insafsızca kefen soymaz.
  • Vicdânım her ân fasılasız ney gibi inledi.. Kulağım hiç tınmadı sağır gibi dinledi…
  • Sosyeteye katıldım, beni aralarında bir kara leke, bir çıban gibi gördüler.. Dostlarım arasında insanlığı bana yakıştıramadılar, defterimi dürdüler.
  • İstediğin örtülerle bürün.. Benimle dost olacaksan gerçek yüzünle görün !..
  • İnadına inat edecek inatçılar da bulunur.
  • Şam’ın baklavası, Haleb’in kebabı, Ege’nin hoşmelimi, Kayseri’nin pastırması, Afyon’un kaymağı, Anteb’in çiğköftesi, lahmacunu, Erzurum’un kavurması hepsi güzel, hepsi bizim için.. Yeter ki şükredelim.
  • Akıl, mahlûktur, mahduttur, mahkûmdur, istiklâliyeti mutlakası yoktur. Bunun içindir ki hiçbir yol ile “VAHY”in önüne geçemez.
  • Hakikî refref’e binersen refrefelerinden hiç rahatsız olmazsın.
  • Bir hizmeti bir işi “yarın yaparım” diyen kimse o hizmeti yapamaz(su-i zan olmasın) belki hiçbir iş yapamaz.. Çünkü o kimsenin her gününde bir yarını vardır.
  • Hayât-ı sünnet, hayâti ve vücûdî bütün unsurlarımızın canlandırılıp nurlandırılmasıdır.
  • Şüphesiz kardeş kardeşin anası değil, babası değil, amcası değil… Ağabey olur da bunların himâyetkâr şefkatini umumen izhar eder.
  • Yüz koç kurban etsen bile bir kuzuya bıçak vurma !..
  • İnsî ve cinnî şeytanların âlemde mutlak tasarrufları yoktur.. Onlar kendi kendilerine bir halt edemezler.
  • Her gün rezzakıyetten bir sofradır açılır.. Açık bir büfedir, neler neler yenilir, içilir… Rahmet hazînesinden gelir, insan olan şükrünü bilir.
  • Tenasuhun ne kadar bâtıl olduğunu biliyorum, inanmıyorum. Bununla beraber hayât-ı îmaniye ile kaynaşıp bütünleştiğim kardeşlerimle dünyadan ayrıldığımdan sonra da değişik bir dirilikle hayâtımın yenileneceğine itikadım ve îmanım var.
  • Kardeşim, sevginden bir noksanlık olmayacaksa, benim için hazırladığın hediyeni seve seve kabul ederim hem de onun kıymetini tartmaya çalışmam.. Çünkü, sen çok kıymetlisin.
  • Kardeşim cân-ı gönülden birbirimize koşamadığımız zamanlarda bizi tutan, men eden ayaklarımızdaki bağlar değildir.. Belki kalplerimizdeki açamadığımız düğümlerdir.
  • Asrî Firavniyetin bir mümessiline sordum “Şeytanı nasıl bilirsin” diye.. “O da kim oluyor, onu hiç tanımıyorum” diyerek cevap verdi.. Anladım ki kendisi dehşetli bir şeytan olmuş.
  • Bazı insanlar vardır ki padişaha taç giydirir de kendisi bir “keçe külâh” ile kanaat eder.
  • Bilenlere hürmeti, Allah’ın(c.c.) sıfat-ı ilmiyesine ta’zim biliyorum.
  • Merhametin, belli bir hedefi olsa da bir noktayı vursa, onu hava unsuru gibi bütün insanlar teneffüs eder.
  • Beşerî mevzuat yüzleri tırnaklıyor, hayâyı yırtıyor, kalpleri kanatıyor…
  • Faiz kirli servetlerin altından geçen fay hattıdır.. Er veya geç kırılır, temiz servetler de enkazından zarar görebilir.
  • Gelsen de Halep’ten Antep’den
    • Neyin var söyle edep’ten
  • Saâdet-i hayât-ı dünyeviye her zaman istikbâl endişesiyle gölgelidir, buruktur.
  • Her şeyini kaybetsen de insanlığını kaybetme.. Onu koruyabilirsen kayıplarını bulabilir veya yeniden kazanabilirsin.
  • Uzun emellerle uzun edersin
    • Sonra uzun uzun hüzün edersin
  • Farkı fark edince Faruk olursun.
  • Ey şair,
    • Hiç koymadın mı mîzana kefeye
    • Çok da ruhsuz olmuş bu kafiye…
  • O “öl” demişse ölürüz
    • Kısasta hayat buluruz…
  • Gaflet ettim sermayemi yükledim kediye.. Ellerimi tırmaladı ve dedi: “Al bu da benden sana hediye..”
  • Müflis-i kâmilden daha kâmilim çünkü mefhûm-u KUR’AN ve kemâl-i îmanı hamilim.
  • Para için paralanırsın, pire için pirelenirsin…
  • Riya ile kokuşmuş birilerine de “Seni sevemiyorum, bana yaklaşma”, diyemiyorum.
  • Ne Molla GÜRANÎ’yim, ne de ALİ KUŞCU’yum; fikir fabrikasında bir işçiyim…
  • Türbelerden çok kütüphânelerin ziyaretçilerini, kitapları kucaklıyanları alkışlıyorum.
  • İdaresiz insanlar müdir olmak isterler.. Müdir-i akıldan mahrum olsalar da…
  • Öyle ağaçlar yetiştir ki dalları ebede uzansın.
  • Samiînden olabildinse sorulduğu zaman söylersin, sözünden lezzet alınır, istifade edilir.
  • Altmış yıldır okuyup yazıyorum.. Bazan semâlarda kanat çırpıp bazan deryalarda yüzüyorum.
  • “KUŞ SÜTÜ”nden bazan kırk hikmetli nükteyi kısa zamanda hatta kırk dakikada yazıyorum, bazan kırk günde bir tek nükte yazamıyorum.
  • Ey nefsim, yem borusu çalmıyorum EZAN okuyorum, kıyam et !..
  • Dua için ellerimi açtığımda avuçlarıma düşen birkaç sıcak damlacıktan ne kadar sevinip bahtiyar oluyorum.. Ferahlıyorum.
  • Râbıta-yı mevt ile râbıta-yı hayât kopar zannetmeyin, korkmayın…
  • Arkadaş hor görme !.. Benim de yastığıma yaslanarak çubuğumu tüttüreceğim bir günüm var…
  • Ne sabırsızlanıyorsun, yârın o kadar yakın ki …
  • Manevî hayatını teneffüs ettiğin hava bil; Ondan uzaklaşıp intihar etme !..
  • Dikkat et !.. Zamanın mürşidi, hidâyetin rehberi senin beklediğin kisve ve sıfat içinde gelmiyebilir. Belki onun eli senin kalbin üzerinde iken sen ondan gafil yaşıyorsun.
  • Samanla habbeleri ayırabildiğini görsem anlayış ve irfanına “aferin” derim.
  • Nefsini bütünüyle harcayıp dünyadan bir nefes mi alacaksın ?.. Aklını kör kuyuya mı düşürdün ?..
  • Seni muhatap alıp hakîkattan bir kapı aralıyacaktım, gördüm ki birisinin cebine girmişsin.
  • “Gel .. gel …” dedikçe kaçıyorsun. Sanki melek oldun uçuyorsun.
  • Senin nazın varsa benim tuzum var.. Hem sazım var, hem sözüm var.
  • Şeriat, makrosuyla mikrosuyla mecmû-u hayatımızın mükemmel ilm-i hâlidir.
  • Yatak beni çekiyor, uyku beni çekiyor, toprak beni çekiyor.. Yine mi nefsimin tuzağına düştüm, oyununa mı kapıldım.
  • Nimet-i İlâhîyeden her hangi bir ni’met göz onu gördüğü, nazar-ı idrake aksettiği ilk anda(ihtiramen) onu şükürle karşılamak lâzım gelir. O şükür mübarek (BİSMİLLAH) lafzının şümûlünde mevcuttur.
  • Arkadaş, kendin gördüğün rüyalarla bile beni suçluyorsun.. Anlayamadım bu nasıl dostluk ?..
  • Her insan duasıyla, ihtiyarıyla Hz. Allah’dan (c.c) mutlak yardım istemeli.. O yardımın nasıl zuhura geleceğini ise bilemeyiz. Musîbet içinde tezahür etmesi de mümkündür.
  • Hem bana itimadındaki çürüklükleri her gün dışa vurur, izhar edersin .. Hem samimî dualar istersin ?.. Bu nasıl dostluk, nasıl bir sadâkat.. Sen mi akılsızsın, ben mi deliyim ?..
  • Sirkatin yüzlerce çeşidi vardır. Ey şeytan, gözün kör olsun îmanıma göz dikme.. Elin kurusun, onu çalmaya çalışma !..
  • Dağdan büyük bir kaya yuvarlanıp yoluma düştü, hiçbir zarar görmedim.. Yüksekten atılan bir fiske taşı beynimi delebilirken… Şimdi şükür mü yapayım, şikâyet mi edeyim ?..
  • Zübde-î ahlâk-ı hasene Hz.Allah’a (c.c) şükürle, tazimle, nankörlük etmemekle başlar.
  • Bir hükümdar isen hükmet, itaat edeyim; yoksa kul olduğunu bildinse iste de sana köle olayım.
  • Âfakta, enfüsde fıtratı bozucu olmadınsa ahlâkınla sevinebilirsin.
  • Salihînden Hâfız Şâkir Hoca Efendi vardı: Övülen bir şeyh için “kadınlarla musahabesi varsa, ondan hiç bahsetmeyin, korkarım ki şeytana uymuştur.” derdi.
  • Altınlar ağaçtan toplanmaz, toprağı eşeliyeceksin.
  • Süflî siyasette seviye o kadar düşük ki o, şimdi cambazların, komiklerin, palyaçoların mesleğidir.
  • Nuh’un (a.s.) gemisine sel gelmeden, tufan başlamadan girenlerden ol !..
  • ”BEN” den belki bin hikmetin dersini aldın, yine de Hakîmin hikmetini anlayamadınsa ne diyeyim.
  • Üzerindeki güzellikler, takıntılar âriyettir, emânettir.. Sahip olmak için Sahibine yalvar ki sahip olasın.
  • Ehl-i gaflet birbiriyle takışır
    • Uşşâka her zaman “hüzzam” yakışır.
  • Ehl-i îmanım dilimde ikrarım var, lisanımda Cenâb-ı Alî’den hediye ZÜLFİKAR ‘ım var.
  • Rüyada deccâli gördüm; gelip Mehdî-i ahirzaman hazretlerine selâm verdi.. O zat(a.s.) kaşlarını çattı sonra vazifesine devam etti.
  • Mü’min kaybettiğini bulacak, hakikat gibi hikmet de bizim olacak.
  • Tereciye tere sattım.. Güldü “balı olan bal yemez mi” diyerek satın aldı…
  • Akıllı tâcir malının kusurunu görür, (müşterisine de) gösterir sonra kazancının bereketinden verdikçe verir…
  • Rüyalarımızın çoğu mensuctur, hatta kendi tezgâhımızın mensucatıdır.
  • Kesâletle besâletin arasında ne uzak mesafeler ne derin uçurumlar var.
  • Ey tacir elinde bekletme mal’ı
    • Korkarım tıkanır kazancın yolu..
  • Işıkların elleri yumruklamaz, ayakları tekmelemez; okşayan parmakları kucaklıyan kolları var.
  • Karanlıklar kâbus gibi çöker. Gözlerin de kapakları kapanır. Onu yırtacak bir nûra ihtiyaç var.
  • Rûhumun ulvîliklere seyahatında başkalardan pasaport almaya vize yaptırmaya muhtaç olmuyorum.
  • Bir işe bağlanmak izdivaca benzer, ona sadık oldukça kazanç bereketlenir. Hırs ile müzepzeplik yapmak pek kârlı değildir.
  • Teslimiyet-i kâmile ile teslim olmayan kimsenin kaderden şikâyeti her gün artar da sonra isyan derecesine varır.
  • “Hikâyemi dinler misin ?..” diye, söze başlayanların pek çoğunun hikâyetleri içinde zımnî şikâyetleri vardır.
  • Yıkanmak (bilhassa gusül yapmak) la kafesten kurtulan kuş gibi rahatlar ferahlarız.. Gasilden sonra ruhumuzun da onun gibi kurtulup ulvîliklere, ebedlere uçacağının ümîdi içindeyim.
  • Muhammedî (a.s.) olduğunu göstermesen de (her hâlinde) görsünler… Söylemesen de bilsinler…
  • Kenz-i mahfînin kapısını kendi anahtarınla açmaya çalış.
  • TUBA gibi ol kökün cennette kalsın, dalların yerlere insin.. Meyvelerinden bütün insanlar faydalansın.
  • Gerçek kahramanlığın kavmiyeti yoktur. Bütün insanlık kahramanları sever.
  • Kelâmı kudsîleştiren mütekellimin cemal ve kemâl-i kudsîsidir.
  • Ne koşarsın çarşılarda pazarda
    • Bilir misin hangi meta’ nazarda ?..
  • Asâlet sefâleti gizlemez.
  • İsrafla “kerem” i karıştırma dur
    • Cömertlik deyince tahtına otur.
  • Mukîm olmasan da Medîne’de, Mekke’de
    • Nasîbin olsun medresede tekkede .
  • Ortada bir pislik varsa insanlar iki değişik davranış sergiliyor. Bir kısmı hemen onu örtmeğe çalışıyor, diğerleri de karıştırıyor, “kokuşmasından herkes nasibini alsın” der gibi hareket ediyor.. Siz olsaydınız ne yapardınız ?..
  • Alt yapısı zayıf olan veya hiç olmayan kimselere zorlayarak düşünce hayâtını kazandıramazsınız. Boş yere yorulmayın.
  • Altını kirleten, altında altın varmış gibi üzerinde oturur da gizlemeğe çalışır.
  • Gözlerle söylenenler, dillerle söylenenlerden daha çok müessirdir.
  • Hayatî varlıklar odaklaşmaya meyyaldir. Belki istisnası yoktur.
  • İhtiyarlık, akılca zayıf olanlara da acziyetini açıkça gösteriyor.
  • Bazan Avrupa’yı, beşeriyete yaptığı kötülükler sebebiyle ayağımın altına alıp ezmek aklıma geliyor.. Yine de hidâyetini dilemeği, dua etmeyi tercih ediyorum.
  • Medeniyet-i hâzıranın mehasininden hiçbir şey, tahrip edilen insanî fazîletlerin yerini tutamaz.
  • İyilik yapmayı bilenler, iyilikleri karşılığında nankörlük görseler şaşırmasınlar.
  • Hazreti Mehdî’nin mânen bize teşrifi nefsim ve neslim için ne büyük bir şereftir.
  • Rahmet, yücelerden iniyor ve her şeyin üzerine serpiliyor.. Rahmeti rahmet bilen, şükürle karşılayan şuur sahipleri de aşağılardan yukarılara çıkıyor, yükseliyor.
  • Miras bırakacaksan fazîlet-i ahlâkiyeden olsun.
  • Ey gözlerinin önündekini görmeyen, bilesin ki “O’nu kaybettim” diye arıyorsun.
  • Muhterem bir zâtı tanıyordum, bana “Sen siyâseti benden sor !” demişti.. Meğer ki bir ideoloji hastası imiş.
  • Seller de, denizler de damlacıklardan meydana gelir.
  • Mefhumlar kelimelerin ve harflerin zarfları içindedir.
  • İmtiyaz-ı İslâmiyeden bîhaber olanlar gerçekten echel-i cühelâdır.
  • Patron değil işçiyim, zengin değil fakirim, âmir değil memurum, imam değil cemaatım, hoca değil talebeyim, usta değil çırağım, kavi değil zayıfım, kudretli değil âcizim, âlim değil âmiyim, Halik değil mahlukum, Efendi değil köleyim, kâmil değil nâkısım …
  • Ne mektepten diplomam, ne medreseden icâzetim, ne de tekyeden inabem var…
  • Hâfız ALİ Efendi gibi bir zâtın belki kırk saat dolu dolu dersinde bulunmak ni’met ve şerefine erdim .. Şükürler olsun.
  • Bir tane zeytin aldım, yiyecektim; onda derc olan hâsiyeti, istifadeleri, nimetiyeti, ilâhî sanatı düşündüm .. Sonra “Bu zeytin taneciğinde insan emeği ne nisbette olabilir?” dedim, binde bir mi, yüzbin de bir mi ?.. Ne kadar da çok ücret istiyorlar ?..
  • Dostum, vefasız da olsan seni unutmayacağım, hatırlayacağım .. Sen de benim için rahmet dile, dua et !..
  • Vahy, aklı muhatap alır; akıl vahye tâzim eder, tâbi olur.
  • Zarfı yıpranmış olanın  mazrufu da yıpranmış olması kat’î değildir.
  • İslâm’ın kaynağının gücü, ondan nebean ve cereyan eden enharın hızını kesmez.
  • Fıtratta bir yaprakçığın, bir kar tanesinin, bir katre suyun, bir zerrecik havanın klişe ve kalıp ile bağlı yapıldığını iddia ve isbat etmeğe kimsenin gücü yetmez.
  • Çocuk bünyece yıpranmamış bir güce rağmen iradesiyle henüz zayıftır. Yaşlı daha az kuvvetlidir fakat ihtiyâren hâkimdir.
  • Âlemde (fıtratıyla) hiç bir şeyin kimyası bozulmaz. Ancak yeni terkipler olur. Beşerin müdahalesiyle bozulanlardan hesap vardır, ceza vardır.
  • Ey fanî, cesedinin toprak, kemiklerinin sürmedanlık olduğunu şimdi değil sonra mı göreceksin ?..
  • Kadere küsen, fıtrata küser; fıtrata küsen FÂTIR’a küser. Fâtıra küsen ehl-i azap olur.
  • “Un’umu eledim, eleğimi astım” diyebilsem, ne kadar huzurlu ve bahtiyar olacağım …
  • Meyveler tohumlara, tohumlar da meyvelere analık ediyor.. Yine de Halîk’in icadıyla vücud buluyor.
  • Rabbime müracaatımın hiç birinde “müsaid bir zamanda görüşürüz” diye bekletilmedim. “istersen sonra gel ..” denilmedi … Dün mahalle muhtarına gitmiştim “çok doluyum” diye işimi tehir etti, geri bıraktı.
  • Kullukta inkita(kesinti) yoktur. Eğer istersem ömrümün bütün nefeslerinde ALLAH’ın(c.c) divanında durabilirim. Bundan men edilmiş, yasaklanmış değilim .. Yeter ki gaflet etmiyeyim.
  • Hayât-ı fâniyemizi, hayât-ı bâkiyeye meylettiren ve zinetlendiren sünnet sahibimiz, efendimize salât olsun, selâm olsun.
  • Ey İHSAN, her “ah .. vah” dediğin musîbetlerde rahmeti gör ve yakala, hayâtın lezzetini al, sürûrun katmerlensin !..
  • Filmimin kaydını yapan husûsî kameramanlarım geceden gündüzden hiçbir sahneyi ihmal etmediler. O mübarekler yorulmak nedir bilmiyorlar.
  • İslâm kardeşliğinde asgarî müşterekler de erkân-ı azîmeye dayanır.
  • İlimler, marifetlerle mücehhez nazar, afâk-ı âlemi en geniş bir açıyla temaşa edebilir. Belki bütün eşyadan bir marifet penceresi olarak istifâde eder.
  • Nimetleri ve istifâdeleri görmeyen zavallı nasıl şükredecek ki ?..
  • Gözü olan nûrun görünmediğini söylemez.
  • Hiçbir söz yoktur ki söyleyenin liyâkatının mizanı olmasın.
  • Sahip olduğumuz nimetlerin şükrünü yapamadığımız zaman, onu elden kaçırır da sonra etrafımıza bakınarak boş yere ararız.
  • Manevîyat yolları herkesin yürüyebileceği umumî caddeler değildir.
  • Cismanîyetimizin külliyetinden ayrılmadıkça eczamızdan her cüz manevî kuvvelerimizin her birinden nur alır, o letâifimizin kusursuz bir aynası olur.
  • Hiçbir nefesimi ecelin beni kuşatmasından azâde olarak alamıyorum.. Demek bütün ömrümü bu ecelimle yüz yüze yaşıyorum.
  • Nafiziyet emrin âmirinin kudret ve kemâlindendir.
  • Her imsâk ile neyi tuttuğunu biliyor musun ?..
  • Âmî bir hacı, Harem-i Şerîf’de münacât ederken
    • “-Ya Rabbi, Sen bilirsin ki ben bilmem.. Yine bilirsin ki ne için buradayım.” dermiş.
  • Fîlen, kâlen veya hâlen mûterif-i kusûr olmayan affa lâyık değildir.
  • Saim ol, kâim ol ! Saimiyette ve kaimiyyette dâim ol !..
  • İnsan düşüncelerinin ekserisini zan zemini üzerine oturtmaya çalışır.
  • Ey ümmetinin, velîlerin seyyidi olduğu gibi nebîlerin de efendisi(a.s.) bastığın toprağa yüzümü süreyim, ne olur benim de biatımı kabul buyur.
  • Kader levhasının kâinat büyüklüğünde olması Sultanın saltanatının ihtişamındandır. Hadd-i zâtında kuvve-i hâfızamız kadar küçülse de zararı olmaz, fonksiyonunu tam yapar.
  • Adam. “para kazanacağım, servet elde edeceğim, zengin olacağım” diye koştu, koştu .. Sağlığını, huzurunu sonra da hayatını kaybetti. Ne masası, ne kasası, ne atı ne de yatı mezara girmedi.. Meleklere öfkelenip, çıkışıyordu “onları başkalarına bırakamam ne kadar zorlukla, terler dökerek kazandım..” diye feryad ederken sürükleyerek götürdüler.
  • Fakrınla fahredebilirsen bu ruh zenginliği sana yeter. Hem ALLAH(c.c.) seni aziz eder, hem nas içinde izzetinle ihtiram olunursun.
  • Hayatın yokuşlarında Hz. Allah’ın rızasına doğru koşuyorum, kardeşlerimle koşuyorum.. Bin yıl da olsa bu koşuya devam edeceğim. Bu kardeşlerimi sollasam da onlardan geri kalsam da farketmez, şevkim eksilmez.. Beraberliğimizin hazzı ile yaşayacağım.
  • Rabbımdan niyâzım, kardeşlerime imânın îman kardeşliğinin hazzını nasib buyursun.
  • Gerçek hatîbler sözün hüviyetine ihtiram eder, ihtimam eder, mefhûmu elfâza kurban etmez.
  • Her virdin varidâtı olabilir. Varidat için vird edinmek ise… düşündürücüdür.
  • Kelâmda israf, irfan ve kemâlin noksanındandır.
  • Her şeyin ölçüsü vardır.. Ferağat, fedakârlık, cesaret belki de VEFA imâna nisbet edilir.
  • Dilin kayması, bazan dağdan kayıp yuvarlanan kayanın evleri veya bir köyü harap etmesi gibi, tahribata sebep olabilir.
  • Akılların derketmesinin nisbîliği, mukayyetliği her zaman nazara alınmak lâzım.
  • Ancak, ancak, ancak.. İslâm’la İSLÂM üzerine yaşamak azmindeyim.. ve îmanla göçmek…
  • Vefâyı, sadâkatı, ferağatı her zaman terennüm ettim.
  • Haberlerin ondan birini duyabiliyoruz.. Duyduklarımızın ondan birini anlıyabiliyoruz.. Anladıklarımızın ondan birini düşünebiliyoruz.. Düşündüklerimizin ondan biri fiilî hayatımıza giriyor. Fiilimizden ondan biri İHLÂS zeminine oturuyor…
  • Şefkat, rahmet damlaları gibi iner. Şefkatten faydalanan hayat sahipleri kendi fıtratları etrafında döner.
  • Kendilerinden yalnız iyilik gördüğümüz, istifade ettiğimiz kimselerin hakkımızda yapacakları duaları da, bedduaları da kılıç gibi keskindir, müessirdir.
  • Ahmakların sakallarına gülünür, bıyıklarına ……
  • Asrî siyaseti bilen ihtiyaren içine girmez. Aşılmaz bir maslahat, belki zaruret olunca bir şey diyemem.
  • Fazla havalıları, havalarını boşaltmaları için malum bir yere yollamalı …
  • Ayaklar omuzlara çıkarsa; başlar ayaklar altında yuvarlanır.
  • Ariflerden bir zâta, dostluktan sordum.. “Fedakârlık, fedakârlık, yine fedakârlık, yine fedakârlık” dedi.
  • Şuûrunun gözü şehlâ olanlara, haramlar mubah, mubahlar ise haram gibi görünür.
  • Mevlânâ’ya “… gel.. gel…” demek yakışıyor, bizlere de koşmak.
  • Köpekler de “Hu.. Hu…” diyerek yaşıyor, bilidrak değil bilâ-idrâk …
  • Çocuktum, dedemin medresesinden(KUR’AN ve diğer ders okuyanlardan) bal arısının kovanından çıkan uğultulu nağmeyi duyardım. Demek ki bunlar da bal yapıyordu… O latif sesleri hâlâ kulaklarımda hissediyorum.
  • Her şeyin her şeyin bir eceli vardır. Putlar ve tağutlar da ölür.
  • Şimdi bana yâd bakanlar birgün arayacaksınız, bulamıyacaksınız.
  • Ey mağrur adam, başını kaldırdın göklere eremedin… Ayaklarınla vurdun yerleri delemedin.
  • Henüz mahiyetini bilmiyorsun, hikmet avcılığını ehline bırak !..
  • Maddeten altından tahtı var, başında tâc… Hakîkaten ne kadar fakir ve muhtâc…
  • Mekândan taşacak, zamandan aşacaktım; sonra başımı eğdim çamurlara gömülmüş ayaklarıma baktım.
  • Arkadaş beni tanımak istiyorsun.. Sonra, kulağına üfleyen süflöre(tahkiksiz) nasıl itimat ediyorsun.
  • İnsan, cim altında bir nokta.. Bunda da var bir nükte…
  • Bir kısım echeller, mü’min kardeşiyle aynı çanağa kaşığını daldırmıyor, çünkü iğreniyor. Hâl böyle iken her gün şeytan ağzına tükürüyor.
  • İsrafa, şüphelilere, haramlara oruçluyum.. Süslü, saltanatlı sofralarınızı bana teklif etmeyin… Sizler ise yemeğe devam edin ve bugün daha çok yiyin.
  • Samur kürküm yok ki bana homurdansınlar.
  • Zengin servete doymaz, züğürt şikâyete…
  • Haramın akıntısı zinaya meyyâldir.
  • Adam, aynaya bir yumruk vurdu onu kırdı.. Sonra aynaya baktı, kendi görüntüsünü beğenmedi ve o masuma bir yumruk daha attı …
  • Şu sefih medeniyete bak !.. onun terbiyesiyle analar, kucaklarında sevimli yavrucuklarını değil, birer canavarcık olan köpeklerini taşıyorlar.
  • Kardeşlik hukukunu bilmiyor(riâyet edemiyor)san ne diye yeni yeni kimseler tanımaya koşuşturup duruyorsun?
  • Zamanî siyaset, üzerinde karanlık bir gölge dolaşıyor. Bu gölgenin cinnî şeytanın bir baskısı olduğunu zannederim.
  • Kendini dinle.. Enfüsî musahaben de olsun.. Fakat yalnız Allah’a(c.c.) itaat et !..
  • İnsanlar hocalarına, şeyhlerine, mürşidlerine, ustalarına ve üstadlarına daha çok hased hissederler. Bu büyük bir tehlikedir öyle bir hasedciyi baş aşağı getirir de hortumu üzerine yıkılır.
  • Birilerine herhangi bir sebeple hased etmeyişimi kendime de izah edemiyorum. Bununla beraber kendisi hakkında hased ettiğimi zanneden bazı tanıdıklarım var. Onlar veya onlara dostluklarıyla böyle zanlara kapılanlara da “Allah sizlere akıl versin ve su-i zannınızdan da affetsin”, diyemiyorum.
  • Mesnevi-i Nuriye’den okuyorum. Doyulmaz bir haz içindeyim.
  • Hâbil ve Kâbilin kâbiliyetinden insanlarda damarlar vardır.
  •  “Kestirme bir tarîkın bir gizli bâbı yok mu ?..” demiş olan muhterem Efendiye müjde, o yol ve o kapı bulundu.
  • Bütün gafletimize rağmen Ramazan bize geliyor, rahmet üzerimize iniyor, güneş başımızı okşuyor, Rabbımıza sonsuz hamdolsun.
  • Birisi beni çok severmiş, yıllarca farkına varmadım, nasıl ustaca gizlemiş. Sonra yaşlandı kanser hastası oldu, sırrını faş etti, kucağıma atıldı.
  • Okyanuslarda gemilerini yüzdürenlerin çoğu kendileri yüzmeyi bilmez.. Belki yolda da yürüyemez.
  • Babamın ahbâbından bir efendi: “Ah helâl lokmayı bulsam da hap diye yutsam …” dermiş.
  • Uzun yol yolcusunun yükü hafif olmalı .. Kabirden, berzahtan, sırat köprüsünden geçilecek.
  • Aslımdan kopmadan fasıllarda geziyorum.
  • Ey İhsan, sen dostun için henüz ölememişsin bile !..
  • Yârına yâr olamazsan onu ağyara kaçırırsın.
  • Yolcu rahatını arar hancı ücretini ister …
  • Görebilenler için gözlerin bakışları açık, anlaşılır ifadelerdir .. Bir kısım mesajlar da gözlerde okunabilir.
  • Sehâvette, ferağatta, cesarette müsabaka sünnettendir.
  • İyilik, iyiliklerin ve hayırların tohumdur.
  • Cimrilik, nimetlerin, bereketlerin, rahmetlerin hapishanesidir.
  • Ak kuş da uçar, kara kuş da uçar .. Rabbim herbirine lâyık sofralar açar.
  • Emirler muhteliftir,
    • Emr-i istihbabî
      • Emr-i tacizî
      • Emr-i vücûbî
      • Emr-i icbarî olabilir …
  • Kazıklar yere çakılır, süllemle göğe çıkılır.
  • Îmanın bir mumluk ışığı, maddî bir güneşi gölgeye düşürür.
  • Bönlük ne kadar utandırıcıdır, nefsimden de gelse ona küserim, dostluğumu keserim.
  • Bir köye bir cimri çok, bin cömert azdır.
  • Her ağaç fırtınalara göğüs gerer .. Her rüzgar dal kırmaz, yaprak dökmez.
  • Anlayış, kerâmet süvarisini yayan yürüyerek de geçer.
  • Afâdan, İhsandan sevinçler hâsıl olur.
  • Kemâl-i ÎMAN velâyet-i asliyedir.
  • Husûmet ederken, biribirimizi yerken, o derece hızlıyız ki bir noktada durmayı bilmiyoruz.
  • Rahmet her şeyle her şuûnla üzerimize geliyor, sanki biz ondan kaçacak, gizlenecek yerler arıyoruz.
  • Nefsimizin bizi kendisiyle meşgul etmesi, dikkati çekmesi en mühim tuzaklarındandır. Hakaret de edilse hoşuna gider.
  • Kâmil evliyadan muhterem bir zât cemaatımızı ve neslimizi kasdederek bize “Sizler sonu başta bulmuşsunuz” diye büyük bir müjde verdi.
  • Ayaklardan biri öne geçtiği sırada diğeri onu çelmelemiyor.
  • Arkadaş, önümden yürürsen tekmeleme !.. Arkamdan gelirsen dürtükleme !.. İstersen sağıma gel !..
  • Üstadımız, bize ölümü o kadar sevdirdi ki, onu bütün gücümle kucaklamak istiyorum.
  • Bâb-ı âlî’de bir zamanlar bir kartal vardı, kargalar ötmezdi …
  • Tencereler de üst üste çıkıyor, hiçbirisinin doğurduğunu görmedim.
  • Tağutlardan birisinin hep babasından bahsediliyor, hiç “dedesi kim” diyen yok …
  • İmanın kemâli, velâyetin en bariz alâmetidir.
  • Ey Darvine kızanlar, siz onu zorla insan yapamazsınız, bırakın maymun kalsın.
  • İlmime mağrur olacak kadar âlim değilim.
  • Derya-yı hikmete daldım, hakikat incileri buldum.
  • İple kovası senden, kuyusu suyu benden ..
  • Kardeşliğin mukabilinde bir şey beklenmez .. Belki hiçbir şey beklenmez.
  • Vuslat, ümidini öldürmiyen âşığın hakkıdır.
  • Siyâset-i süfliyenin revâcı şimdiki medeniyetimizin seviyesini gösteriyor.
  • Yalancı medeniyetin pazarına girip ürünlerini alanlar, onlardan daha yabanî oldular.
  • Ayaklar altında ezilenlerden başlara tâc edilecek değerler vardır.
  • Mahpeste miyiz, kafeste miyiz ?.. Ruh sıkıntısından zorlanıp kardeşlerimize sitem edip, sıkıntı veriyoruz.
  • Hasetçi her gün yeni bir kılıf buldu. Küpü çatlayınca sirkesi döküldü.
  • İyi kimselerden olmakla iftihar ederiz. Hangi iyilikleri yaptığımız sorulunca, sadece “hiç kimseye bir zararım yok” deriz.
  • İLİM ve tefekkür ibâdet-i kalbiyedir.
  • Kitâbetin, hitâbetin imlâsı olduğu gibi hayatın da imlâsı bulunduğuna şüphe yok … Bunun içindir ki virgülüne, noktasına dikkat etmeliyiz.
  •  “KUŞ SÜTÜ” nün binler hikmetli nüktelerini düşünmek ve düşündürmek için yazdım.
  • İhtiyaç sahibinin sessiz çığlıklarını en önce hamiyet ve himmet kahramanı işitir.
  • Cânım, cânanıma nezrim olmasaydı, onu çoktan pazara çıkarırdım.
  • Cimrinin tiridine ekmek banacağıma mer’âya çıkar ot otlarım.
  • Fıtrat muvazenesi içinde geliştirilen beşerî mevzuatın riski azalır, belki ilâhî kanunlarla uyuşmaya başlar.
  • Himmet, tarlayı sürer tohumu eker .. Haset, fideyi kırar, kökü söker.
  • Ana kucağı,
    • Baba ocağı,
    • Yaz sıcağı …
  • Diyelim ki cömertsin, mükrimsin, fedakârsın, sofralar açıyorsun, hizmet ediyorsun .. Sonra “ÜF … PÜF” diyerek hâlen veya kâlen şikâyet ediyorsun, bu hâl ne büyük bir tezattır .. Kâmil insanlar bu tezadın çirkinliğinin farkına varırlar da senin sofrandan ellerini çekerler .. Belki o zaman senin için bereketin kapısı kapanır .. Sakın, sakın !.. Sadece bir tablacı olduğunu unutma !.. Böyle güzel sıfatlarla sıfatlanıp, istihdam edildiğine şükret !..
  • Gerçek kerem sahibi, ikramlarının envanterini yapmaktan utanır. Civanmertliğini ve fedakârlığını, çektiği zahmetleri teraziye koymaz.
  • Asrîleşmeler pek çok kimseleri an’anevi terbiyeden uzaklaştırıyor, yozlaştırıyor, belki yobazlaştırıyor. Böyleleri etrafındaki insanları minnetin tonlarca ağırlığı altında eziyorlar .. Hattâ bu büyük yanlışlığı tefahür edilecek bir meziyet zannedenlere de rastladım.
  •  “Abd” abdiyyetinde kaldıkça(ki kalacaktır) hiçbir şeye hakikî malikiyeti yoktur.
  • Şuûrun taalluku olmayan (nisbîsinden, küllîsinden) pekçok esrar ve hakâyık vardır.
  • Hakâyıkın nisbisini, mukayyedini, küllîsini, mutlakını nazara almalıyız.
  • Livechillah bir tebessüm, Karûn’un hırs ile üzerine kapandığı hazîneden daha değerlidir.
  • Nefsimize ağır gelen bazı muvakkat zahmetler, bizim için daimî nimetlerin, vâsi rahmetlerin kapısını açabilir.
  • Cühûdî ve inadi küfrün kâfirleri beşerin en zalimleridir. Şiddetli münafıklar da bu sınıfa dâhildir.
  • Dünya küremiz, bir futbol topu gibi arş-ı âzamın gölgesi altında yuvarlanıyor.
  • Asrî evliyaların binlercesi nikâb-ı mehdiyyetle tesettür ediyorlar. Sırlarının sırrında gizleniyorlar.
  • Allah’ı(c.c.) bilen flamanca bilmediğinden mahcup olmasın.
  • Tevekkül, tevessül ve teşebbüsün hem başında hem ortasında hem de sonunda zarurîdir.
  • Sen benim manevî şahsiyetimi hiç acımadan tokatlıyorsun … Ben sana vurmaya kıyamıyorum. Biliyorum ki Halikımın bir mahlûkusun.
  • Akibet meçhulümüz olmakla beraber güzel bir ölümle ölenlere haset derecesinde gıbta ediyorum.
  • Çocuğun büyüklüğü, büyüklerin de çocukluğu vardır.
  • Çocuk iken büyüklenirdim, şimdi yaşlandım çocukluklar etmek istiyorum.
  • Kim cehennemden korkuyorsa hemen Allah’a(c.c) firar etsin.
  • Cennet ne kadar güzel .. hayâli de güzel bir cennet .. Kim cennet istiyorsa gecikmeden içine girsin.
  • Yorulmadan okuyan bir kimsenin düşünce bahçesinde çok ağaçlar yetişir, meyveler verir, çiçekler açar.
  • Gül her zaman ve mekânda güzeldir, güler, mütebessimdir.
  • Gülü güldüren kirlenmemiş fıtratıdır.
  • İnsan ihtiyarlandıkça yıpranan zarftır, mazruf (ruh) değildir .. Bunun içindir ki teessüf olunmasın.
  • Leş yiyiciler kokmuş lâşelerden iğrenmedikleri gibi, hoşlanırlar da .. Gıybetçiler de onlardan geri kalmazlar.
  • Ey yalancı ve hîlekâr nefsim bana söylettiğin yalanlardan kütüphane dolusu kitap yazılır.
  • Allah’ın(c.c.) sevdiği kafileye dahil olmak O’nu sevmekle, O’un sevdiklerini sevmekle başlar.
  • Ey dost !.. Dikkat et, senin bana yakınlığın benim sana yakınlığımdan fazla değildir.
  • İslâm, kesretli cemaatlara muhtaç değildir .. Fakat onun tâbileri de bütün insanlık da ona şiddetle muhtaçdır.
  • İslâm’la müşerref olmak İslâm’ı şereflendirmek değildir .. Hem kimse buna muktedir olamaz. Rabbımız, Onu (İSLÂM’I) bütün şereflilerden en şerefli kılmıştır.
  • Sevmeği seviyorum.
  • Tesbih ederim, tahmid ederim, tazim ederim, tekrim ederim, tekbir ederim, tehlil ederim .. Rabbımın şânına lâyık kulluğum yok ..
  • Bugün de güneş doğdu, gün tebessüm ediyor, sular coşuyor, kuşlar cıvıldaşıyor, arılar vızıldıyor … Rabbimin rahmeti üzerimde tevali ediyor.
  • Uyku içinde uykuya dalıyorum.
  • Filmimin figüranları olmayanlara darıldığımı hatırladıkça çok utanıyorum.
  • Bugün daha çok şükür edecek bir gündür.
  • Çok kimsenin gördüğüm gibi olmadığını farkettim .. Demek ki ben de göründüğüm gibi değilim.
  • Bana geleceksen bugün gel, hemen gel !.. Yârın ne olacak kim bilir ?..
  • Zalimlerin pek çoğu, zulmün tiryakileridir. Bir kısmı da cinnet-i muvakkate ile deli kimselerdir.
  • Fanî hayat, bakî hayata alternatif değildir.
  • Nefsimden, isyânımdan gelen nahoş kokulardan bîzarım. Ey riyanın kokuşmuşları ne olur bana yaklaşmayın.
  • İnsanlığından utansan da onu terketmeğe hakkın yok !..
  • Hâlimizi, mazimizin ağır yükü altında öldürmeden âtinin ümidiyle diriltmeliyiz.
  • Manevî, uhrevi feyizlerden bir dirhem istifademiz maddî ve fanî saray hazîneleriyle de tartılmaz; Şükrü de bu mîzanla olmalı …
  • Re’sen  namus ve mukaddesattan verilmiş olmadıkça ihtilafları azaltmak veya kaldırmak için verilen tavizlerde rahmet vardır. Bu rahmetle sulhun ihyası te’min edilmiş olur.
  • Velâyet mertebelerinin suğrasında, vustâsında, kübrasında bulunan bütün evliyanın kendilerine mahsus olan kudsî ve nuranî sırları vardır. Bu sırların mahfuziyet cilvesiyle hıfz olunduğuna şüphe yoktur. Mazharları için mübarek olsun.
  • Kur’ânın âyetlerinden herbiri bütün diğer ayât-ı Kur’âniyenin anahtarı olabilir.
  • Vefâsız dostların kapılarını çalmak ne kadar zor bir iş imiş …
  • İlim sahipleri büyüklerimiz ve ehlullah âlem çapında muhteşem, azametli bir bahçenin müstesna çiçekleridir .. Çiçeklikte müşterek olmakla beraber her biri ayrı güzellikte çiçeklerdir. Onların arasında sünbüller, menekşeler, papatyalar, nergisler var …
  • Zatî seviyesi ne olursa olsun, farklı seviyelerdeki kimselerle muvafakat temin edebilmek, aklın kemâlindendir.
  • Hayâtı seviyorum, ölümü daha çok seviyorum .. Çünkü ölüm, beni ölümden sonraki ebedî hayata taşıyor.
  • Sevab hatırı için günâh işlenmez.
  • Doktorların en devamlı müşterileri hastalık hastası olan kimselerdir.
  • Gözyaşlarımız kalp semâmızın bulutlarından inen damlalardır. Mahsulât-ı hayâtiyemizin bereketinin müjdeleridir.
  • Nefsimize dokunulması bir mitralyozun tetiğine dokunulması gibidir, hemen ateşler saçar, patlamalar olur, tahribat yapar, canlar yakar.
  • En azîm bayram Cennet-i Cemâle dühûlün izninden ibârettir.
  • Kahramanlık çok farklı sahalarda tezahür eder. Büyük küçük diyerek ayırmaksızın daima tebcile  tebrike şâyandır, alkışlanır.
  • Gözün kör olması en yüksek ahlâk-ı haseneyi ve fazileti görmeğe, yakalamağa hatta sevgiliyi bulmağa mâni’ değildir.
  • Cefânın hazzı sefânın hazzından daha sefâlıdır … Bu hazzın, hazzına ulaşmak isterim.
  • Belli günlerde bile arayıp hatırımı sormayan dostlarım uçağım havalanırken el sallamakla sadâkatlerini teyîde mi karar vermişler ?..
  • Sonra gülebilmek için şimdi ağlamak istiyorum.
  • Mecâzî alâkaların pek çoğu AŞK gibi görünmeğe çalışan şehvânî aldatmalardır.
  • Hep refah siparişi veriyoruz da hiç “Ey Efendim, ibtilâmı artır, imtihânımı şiddetlendir de muvaffak olup Senin hoşnutluğuna ereyim. ” diyemiyoruz.
  • Meleklere, feleklere kızanlar, sövenler küfrün cinnetli ahmaklarıdır.
  • Müsrif aklını pazara çıkarsa ona kırk para bile vermem. Çünkü, o aklını da israf etmiştir.
  • Ağaca çıkacaktım çürük bir dala yapıştım, dal kırıldı düştüm, dala darıldım.
  • Nisyandan insan olan yakınlarım yıllar var ki mezarıma uğramadılar. Hiç olmazsa bir selâm göndersinler.
  • Çocuklarla oynamayı bilmek de büyüklükten sayılır.
  • Bal yedim, tatlandım, tadından çok lezzet aldım. Bildim ki bana balı ikram edenin keremi daha tatlı ve lezzetlidir.
  • Bazan ruhumda latîf bir esintiden mânevî bir haz duyuyorum da “bu hazzım binlerce yıl devam etse sonsuzluğa uzansa”, diyorum.
  • Birileri ölünce yakınları ölüm ilânları veriyorlar. Ben de her gün ölüyorum, ölüm ilânlarında kendi ölüm ilânımı arıyorum, bulamıyorum. Ya ölemiyorum veya yakınlarım çoktan ölmüşler .. Ben ise yetim kalmışım, haberim yok !..
  • Mübarek ve yüksek bir ruh sahibini her ziyaretimde mağmum ve gözü yaşlı fakat şükreder buldum.
  •  “Refîk-i Alâ” nın refîk-ı muhteremi ne kadar refîk ve şefîktir.
  • Her şeyi herkesten gizleyebilsen de hiçbir şeyi O’ndan gizliyemezsin.
  • Efendinin efendiliği münakaşalı değildir.
  • Muhabbetin ocağında sıcaklık var, aşk var, meşk var, sevmek var, sevilmek var, lezzet var .. Haz var..
  • Gözlerimle göremediğim, ellerimle tutamadığım, dilimle tadamadığım, lisanımla söyleyemediğim ne kadar çok lezzetler ve hazlar var …
  • Biliyorum ki hayâtım boyunca hep bir yokuş çıkıyorum.
  • Bu kâinat orkestrasının sazendeleri hiç durmadan her ân değişen makamlarla çalarlarken ben nasıl oynamadan durabilirim.
  • İnsanlara faydalı olmalıyım derken onlara zarar vermekten korkuyorum .. Boynumda “tehlikeli sarî hastalıklarım var, bana yaklaşmayın !..” yazılı bir yafta ile dolaşmayı düşünüyorum.
  • Gözlerimin pınarından damlayacak birkaç katreye ne kadar çok ihtiyacım var …
  • Muhabbetin yatağına uzansam, yastığına yaslansam, yorganına sarılsam …
  • Kendi hamurunu yoğuran, anasını doğuran bir çocuk olmayı istedim. Eh, işte çocukluk …
  • Sakın sesler çıkararak oynadığımı ayıplama .. Muhabbetle kaynayan bir tencerenin kapağı olduğumu anlayıp hoş gör …
  • Hayat hânına her gün başka bir kapıdan giriyorum.
  • Sevgiden meyvelerle dolu bir ağaç olsam, o muhabbetten mütehassıl meyveleri kendi dallarımla sevenlerin kuçağına indirsem, eteklerini doldursam.
  • Ebede taşınacak kardeşlikler, bazılarımızın güç yetiremiyeceği kadar pahalı, yüklenemiyeceği kadar ağır olabilir.
  • Repertuarım diken gibi batan, inciten, acıtan kelimelerle dolu, dostlarıma nasıl gül koklatabilirim ?..
  • Batı medeniyeti dünyayı günah çocuklarıyla doldurdu .. İnsanlığın ekmeğinin hamurunu kanla yoğurdu.
  • Kendim için bile samimî olamıyorum; Başkalarına nasıl samimî olabilirim ?..
  • Oruçlu genç, hocaya sordu:
    • Hocam oruçlu iken sakız çiğniyorum ne dersiniz ?
      • Evlâdım sen en iyisi “ŞÜKÜR” yersin rûhun bundan gıdalanır. Hem de şükür yemekle asla oruç bozulmaz.
  • Yâr-ı cân ol gir koluma dedim. Sen yarı cân bile olmadın .. Hâlen bekletiyorsun.
  • Âriyet sermayenin kazancı (varsa) faiz gibidir.
  • Ayağa kalkmak ayrı, yürümek ayrı, hedefi seçerek ona teveccüh daha farklıdır.
  • Oburca yiyerek tıkandığımızda boşalmak için çareler ararız .. Günahlarla dolup mânen midemizi bozduğumuz zaman boşalıp rahatlamamızın bir çaresi vardır. O da istiğfardır.
  • Kim bana geliyorsa ben onun yanındayım.
  • İsmail gerçek “İSMAİL” olursa, onu surî değil hakîkî kurban olmak da incitmez.
  • Kitabı okumaktan yoruluyorum .. Kitap beni okuyunca kızışıyorum.
  • Vizrimin ağırlığından ve utancımdan yerlere geçtim, oysa semalara çıkmak isterdim.
  • Pazara ihtiyacım için çıkıyorum, lüzumsuz şeyler satınalarak dönüyorum. Aklım nerede ki ?..
  • İnsan dost ve kardeşini tenkidlere başladı mı bilsin ki o dostluğun ömrü azalmış, eceli yaklaşmıştır. Bu tenkidler mini mini ve masumâne olsa da çok farketmez. Çünkü insanlar şimdi fazla hassastır.
  • Ömrün günleri geriye saymaz.
  • Ramazan-ı şerifin bir gecesi sair 333 geceden daha değerlidir.
  • Artık sen beni çağırma çünkü ahıret trafiğine girdim.
  • Aşığın gözünden çeşme akar .. Kalbinde ateş yanar.
  • Mevt, mü’minin secde-i kübrasıdır.
  • Yerle gök birleşse de yine kul kalacağım, kulluğuma devam edeceğim.
  • Kehkeşanda ayak izlerim olsa da yine haddimi bileceğim.
  • Bir işte yüksek bir performans göstereni, her sahada muvaffak olabilir zannetmek hatâlı olur. Bununla beraber o kimse tebrîke şâyândır.
  • Mevzuâtında maddeleri sayılmıyacak kadar çoğaltmış rejim, devleti de cemiyeti de köhneleştirmiştir. Onun yeniden hayat bulması ba’sübadel-mevt gibi büyük bir hâdise olabilir.
  • Ölüm alası zâlimler, bilmezler mi ki mazlûmların günahlarının hammallığını yapıyorlar?
  • Kahır ve zulüm yapan zalimler zulmüyle sevinmesin. Mazlumlar ağlamasın, sabretsin.
  • Hatâsız bir kul değilim. Hatâlarım vardır, belki pek çoktur.
  • Seyyidina İSA aleyhisselâmı sıfat-ı velâyeti ile bir mürşid-i âzam olarak her gün selâmlıyorum, mânen elini öpüyorum.
  • Birçok Ahmedleri, Allah’ın(c.c.) ihsanıyla, bir kısım zatî zaafları nazara almadan, muhatap kabul ettim. Hakâikden bazı sırların düğümlerini açmaya çalıştım. Bu hususta çok cömert davrandım. Hatâ etmiş olabilirim, Rabbim affetsin ..
  • Başkaları için vakfedilmiş bir bahçe gibiyim. Çiçeklerden, kokulardan, meyvelerden faydalananlar olmuştur. Onlardan herhangi bir ücret beklemeğe hakkım yok. Minnettar olmak, teşekkür etmek ise o kimselerin faziletidir.
  • Beyn-el ihvan bir kısım pürüzler, arızalar, soğukluklar olabiliyor .. Kimsenin suçu yok .. Kabahat bende, dua hususunda ihmalim oluyor .. Telif-i beyn için vidaları sıkıştırmak lâzım. Bu yükü taşımak “istihdam-ı ilâhî” olduğunu bildimse, yüksünmek yok !..
  • Cenâb-ı Bahâeddîn Hazretlerinin “Halvet-der encümen” indeyim.
  • İnsanlar mugaddi hülasalara, kışırsız “lüb” lere kanaat etmiyor .. “Kudret helvası” na da istiğna gösteriyor ………. besal ve saire, ve saire istiyor .. Senin nefsinde de bu zaafı görmüyor musun ?..
  • Bir iyi insandan çok iyilikler gördüm, ona çok minnettarım. Yıllarca çok iyi sevgilerle taşan bir yakınlığımız oldu .. Sonra kendisini tam teşhis edemediğim bir kimse veya kimseler aramızada birazcık soğukluklara sebep oldular. Zannederim buna yol açanlar kasdî olmayan yanlışlığa düştüler.
  • Muhabbetin başında çiçekler, eteğinde meyveler, kucağında cennetler vardır.
  • Muhabbetin şehidleri mukaddes şüheda ile yarışıyor.
  • Allah’ın(c.c.) inâyetiyle gücüm oldukça, enfüs ve âfak tarlalarına muhabbet tohumları ekmeliğim.
  • Gül bahçesine dalalım
    • Kucak kucak gül alalım.
    • Güllerle güllenerekten
    • Güller gülünü bulalım.
  • Gül serpelim GÜL yoluna
    • Girelim gülün koluna
    • Güllerle belenerekten
    • Bülbül konmuş gül dalına
  • Yakışır nâzı edâsı
    • Aldı beni gül sevdası
    • Kanlar akıyor yürekten
    • Gülmesin GÜL’ün a’dâsı
  • Gül sığmaz hiçbir kucağa                 
    • Gülden kor düştü ocağa
    • Güllerle tüllenerekten
    • Gül serpelim dört bucağa
  • Kanun yapıcıları o kanunlara en çok riâyetsizlerdir .. Çünkü o kanunları başkaları için düşünmüşlerdir. Kendilerini fevk-al kanun kimseler olduklarına inandırmışlardır.
  • Fazîletler, faziletliler takdir edilmezse cemiyet kötülerin ve kötülüklerin baskınına uğrar, selinde boğulur.
  • Rahmetin elvan ve nukuşu muhtelifedir. Bütün eşya ve mekânda farklı görünür, zaman ve eşhasa göre değişir.
  • Kemâl-i îman ve kemâl-i sıdk, kemâl-i teslimiyet ve kemâl-i istinadı te’min eder. Böyle bir istinadın sahibi de hiç şeksiz bir velîdir.
  • Kim ne ile ünsiyet ederse onun nişanını taşır.
  • Allah’a(c.c.) secde etmiyenler nefsin ve şeytanın köleleridir.
  • Adâlet ismî kalırsa zulüm resmîleşir.
  • Sistemler bâtıl ise istifâdeler ve insanlar da âtıldır.
  • Faizi baştacı eden rejim insanî değerleri ayak altında ezdirir.
  • Bakış açından gelen yanlışlıkla problemleştirdiğin bir iş senin için yeni problemler doğurur.
  • Yaşadığımız her saatı ömrümüzün son saatı gibi yaşasaydık maziye kayıp giden yılların arkasından hayıflanmıyacaktık.
  • Bir kütüphânede okunmuş bir kitap bulduğum zaman, o kitâbı okuyanı bulup, tanıyıp, tebrik etmek istiyorum.
  • Sevginin kanatlarıyla semâlara yüksel !.. Nefretin ağırlığıyla yerlere çakılma !
  • Ayağım kayınca düşebilirim, kafam da kırılabilir .. Dilimin ve gönlümün kaymadığına şükrederim.
  • Çirkinlik arızî, güzellik fıtrîdir.
  • Dünya senden kaçıyor sen tutmaya çalışıyorsun .. Ebediyet seni kucaklıyor ona sırtını dönüyorsun.
  • Duygu ve düşünce kirliliği kirliliklerin en kirlisidir.
  • Adâvet ölüme, muhabbet dirilişe götürür.
  • Huzur, makbul olan kalbî bir ibadetin nûrudur, bütün âlemimize yayılır.
  • Çocukluğumuzda oyuncaklarımız vardı, şimdi büyük oyuncaklarımız oldu. Biz yine çocukluklarımıza devam ediyoruz.
  • Toprak ne güzel yataktır.
  • Aklı çürüklerin yarınları ne kadar çok.
  • Azrail’e(a.s.) selâm, ecele selâm, son nefese selâm, gassâle selâm, imâma selâm, cemaata selâm, kefene selâm, tabuta selâm, toprağa selâm, mezara selâm, münkereyne selâm … cevaba selâm. (09.01.2004)
  • Hakikî muhabbetin bir bedeli olsa hangi hazîne karşılıyabilir ?..
  • Mahiyet-i insaniyemize açılan yüzden ziyâde kapı vardır. Hangisinden içeri girsek gördüğümüz âlemden daha vasî bir âlemi buluruz.
  • Yalanın içinde bir zehir vardır manevî şahsiyetimizi zehirlendirir belki öldürür.
  • Medeniyet, İSLÂM ile kemâline ulaşırsa mutlak fıtratla buluşur.   
  • Îmanın kemâli mevti güzelleştirîr, ecele dâvetiye çıkarır.
  • Dişler ve dudaklar kapılarından gümrüksüz geçen kaçaklara dikkat et.
  • Mafevka hürmet, maduna şefkat, eşyaya ve mahlûka himâyet şiarımızdır.
  • Haram servetler, gençlik şımarıklıkları  günahlar için itici güçtür.
  • Zeminde olan güzellik rahmetin, rahmâniyetin tebessümünden ibarettir.
  • Sultanın yakınlığını en çabuk kazandıran amellerin ruhu gibi olan “İHLÂS” dır.
  • Her insan, feleğin çarkının kendisi için döndüğünü zanneder.
  • Cevapların pek çoğu suallerin içindedir. Bunun içindir ki soru sorabilmek de ilmî dirâyet ister.
  • Bazılarımız hava atmakla, balon şişirmekle sa’y ettiğimizi zanneder, avunuruz.
  • İhsana ulaşan insana ulaşır, insana ulaşan O’na ulaşır.
  • Ey kardeşim, beni helâl et… Senin yüksek hissiyatınla yaşayacak derecede tekemmül edemedim bazan seni anlıyamıyorum.
  • İnsanlar da arabalar gibi kimisinin önden çekicisi kimisinin arkadan iticisi var.
  • Velâyet ve ibtilâ iki sevgililer gibi hep beraber olacaklardır.
  • Nikâh ilâhî takdirin tezahürü olan kudsî bir binadır.
  • Livechillah olan görüşmeler yaklaştırır, seviştirir, kaynaştırır. Livechillah olmayanlar ise kesiştirir, küsüştürür…
  • Sevgilerde cismanî ve ruhî diye ayırmak zordur. Belki hakikîsi ve surîsi vardır.
  • İhtiyarlık her safhasında ilâhî merhametin güzelliklerinin aynasıdır.. Güzeldir.. Güzeldir..
  • Asrî Karunlar tarihî Kârunlardan daha az azgın değil.. Belki herbir Âdemoğlunda biraz Karunluk huyu vardır.
  • Cezb-i ilâhîde kizbe yer yoktur.
  • Nefsim bana: “Sen çok riyakârsın.. Ben senin ahbabların arasında senden daha riyakârını göremedim.. Senden müştekîyim.” dedi…
  • İnsan o derece esrarengiz bir varlıktır ki onun sûretinde misafir ruhların temessülü gibi kendi ruhu da başkalarının sûretinde (mânen) görünebilir.
  • Ayakları omuzluyan başların çokluk tevazu’ ile eğildiklerini söyleyemeyiz.
  • Bütün âmal hayat tarlasının ürünüdür.
  • Beytullah hidâyet ehlilinin cazibe merkezidir.
  • En büyük yarışı, kendini yenebilen kimse kazanmıştır. Onun mükâfatını Hz.ALLAH(c.c.) verir.
  • Rabbime iltica ve itaat ederim “dur!..” derse dururum. “Gel” derse koşarım.
  • Taklidi aşıp her bir secdeye, “SON SECDE” gibi kapanamıyorum.
  • İnsan her yaşta tahsile, terbiyeye muhtaçdır. Terbiye-i islâmîye her zaman müessirdir.
  • Muhabbet, cennet şarâbının dünya hayatında içilmesi gibidir.
  • Riyanın en çirkini kadınların,”güzel görüneyim” diye, fıtratı bozan makyajlanmaları, süslenmeleridir. (!)
  • Nefretin hayâti gücünün arttığı bir kalpte muhabbet su-i kasde uğramış bir masumdur.
  • At neslinin azalması, it neslinin çoğalması aklı olan her insanı düşündürmeli.
  • Fitnekâr, fitnekârlığın bir tiryâkisidir, belki mariz bir hastadır …
  • Şimdi hapsedildiğimiz dar bir hücrede akordu bozuk kanundan cinnete hazırlayan parçalar dinlemeğe mahkûmuz.
  • Çocuklar çocuk oldukça çocuk kaldıkça sevimlidir, güzeldir. Çocuksu davranıp aşırılık ettikçe can sıkıcı olurlar, o sevimliliklerini kaybederler.
  • Akıllı insanlar “havanda su döğmek” veya “boşa kürek çekmek”ten (izzet-i dînin hıfzı için) sakınırlar.
  • Hocama, babama, anama ödemekle bitiremiyeceğim borçlarla borçluyum.
  • Faiz zehirli dikenlerdir. Bütün insanlık ondan zarar görür. Bankacılık tarlasında beslenip büyütülür.
  • Dostluklar boşluğa bırakılmaz muallakta durmaz .. Tohuma açılmış sıcak toprak gibi bir kucağa yerleşmeyi sever; orada kökleşir, filizlenir, gelişir, meyve verir.
  • Bir mevsim boyu beraber olduğu dikenden değildir gülün şikâyeti .. Onu acımasızca kanatan kirli tırnaklardandır.
  • Fatır, fıtratta ne yaratırsa şablon, kalıp ve klişe kullanmaz .. Çünkü san’atkârdır, her yaptığı eser de orijinaldir.
  • Talim ve terbiyesini pâk olan fıtrat üzerine oturtabilmiş İSLÂM , her doğumu benimseyip sevinçle karşılar.
  • Velâyetin en sahîhi îmanın mertebe-i kemâline ulaşmaktan ibârettir. Seyyidina Sıddîk’ın(r.a.) imanı gibi …
  • Üniversitelerin akademisyenleri, doktorları, doçentleri, profesörleri olduğu gibi hayat ve irfan mekteplerinin de vardır.
  • Güneşin başını okşamadığı hiçbir yetim yoktur. O yetim bunu farketmiyebilir. Rahmetin ne şaşaalı bir nümunesidir.
  • Hz.Allah’ın(c.c.) verdiği nimetlerden razı ve hoşnut olduğum için riyaya sürüklenmedim.
  • Erkân-ı salât secdeye, secde de huzûr-u sultana ulaştırmalı …
  • Her misafirliğin bir müddeti vardır .. Hastalıklar ve musîbetlerin de müddete bağlı misafirlikleri vardır.
  • Her kavmin delisi de vardır velisi de vardır.
  • Her tesbih edenin bir tesbih âleti vardır. Tesbih ediciler de tesbih âletleri de sayılmıyacak kadar çoktur.
  • Gözüm var göreceğim elbette güzellikleri .. Kalbim var seveceğim .. Demir değilim, taş değilim.
  • Benden öncekiler öne geçtiler .. Ben de birilerinden öndeyim .. Benden sonrakilerin de arkalarından gelenler var.
  • Bir katrecik suyun hikâyesi bir kitaba sığar mı?..
  • Kaygısızlık abdallığa mı götürür .. Abdallık kaygısızlığa mı ulaştırır ayırt edemedim.
  • En önce kırılmasını istediğim zincir, nefsin esaretinin zinciridir.
  • Küçük insanlar büyük iltifatlara çok düşkün olurlar. Lâyık olmadıkları senâlara riyâlı alkışlara tiryakilikleri vardır.
  • Yürek, îmanın nuruyla yürekleşir.
  • İnsan bazan değişik bir şahsiyetiyle karşı karşıya gelir ondan bir kısım dersler alır.
  • Hem her gün ölmek istiyorum, hem de hiç ölmek istemiyorum.
  • Ey gıybetçi o kadar kötü isem, ne diye dilinle durmadan beni yalıyorsun, ağzının kirlenmesinden korkmuyor musun?..
  • Mukadder olan hayâtım (dünyevî) kayarsa kaysın yeter ki îmanım kaymasın.
  • Rahmet kesintisiz fasılasız nüzûl ederken istifadeler nîsbî ve aralıklı olur.
  • İzdivaca ehil olan bir genç, solmayan güzelliği nazara alsın ve ona teveccüh etsin.
  • Mazîyi iyice derkeden kimse istikbâli görmeğe başlar.
  • Milletimizin İslâm’a bin yıllık hizmetinin iftiharıyla kanaat edemeyiz .. Ona hizmetimizi daha çok canlandıracak yeni bin yıllara taşımalıyız.
  • ALLAH (c.c.) için irtibat edenlerin  bağları kopmaz.
  • Düşen her taş başa düşmez.
  • Düşünmeden konuşmayacağın gibi konuşurken düşünmekten kopup uzaklaşma !..
  • Yetmiş yaşımdayım hâlen aslımı faslımı tefrik edemedim.
  • Vuslat mı ?.. Hem onun kucağındayım hem onu arıyorum.
  • Küçük bir süpürgenin büyük ve geniş mekânları süpürmesi mümkündür.
  • Mezarlar tohumlarımızın mezraasıdır.
  • Kaygan ve hareketli zemin üzerinde sebat ve devam te’mini zordur.
  • Şehvete dayanan şedit hissiyat gözleri körleştirir, ruhu ve mânevî hayatı iflâsa sürükler.
  • Kalbimin hafif ürpertilerinden titreyişlerinden ağzımdan tatlanmış sözcükler, kelimeler çıkıyor.
  • Sevgilinin dâvetine ayak sürüyerek gidilmez.
  • Yüklerin en ağırı günah yüküdür.
  • Azâpların en yakıcısı vicdan azâbıdır.
  • Sadaka, vicdanî marazların pek çoğunun en şifalı ilâcıdır.
  • Bir günâh eden kimse nasıl bin gün ah etmez.
  • Öyle ölüler var ki, ona sarılan kefene yazık olmuş, israf edilmiştir.
  • Meşhur olan velîlerin pek çoğu velâyet-i suğra esnafındandır.
  • Mücahid, iman, KUR’AN, İslâm hizmetinde livechillah himmeti tekâsüf etmiş kimsedir.
  • İslâm olanların mezarlarında ziyareti vardır. Bunların dışında kalan ölülere ve maşatlıklara  gidilmesi kat’iyyen caiz değildir.
  • Mushaf-ı şerîf tazîmen ve tekrîmen öpülür. Hürmetini muhafaza ederekten (marazların şifasını niyet arzusuyla) sevgiyle kalp üzerine bastırılabilir.
  • Müctehid imamlar İSLÂM’ın kelebek zarafetindeki güzelliklerini tırnaklamadan ümmete gösterip anlatmaya çalıştılar. ALLAH (c.c.) o muhterem insanları cennetle mükâfatlandırsın.
  • İSLÂM bir maide-i cennettir. Envâ-ı nimetle dopdolu olarak rahmet semasından bizlere indirilmiştir. Ondandır ki her şeyiyle güzeldir.
  • Ruhî ve bedenî atâletle malûl olmayan bir insanın her zaman yapacağı bir işi vardır.
  • Hz. ALLAH’a(c.c.), Resûlüne ve varislerine muhatap olabilmek en yüksek kemâldendir.
  • Tazîm iktiza edenlere tazîm etmesini idrâk edebilmiş kimse, kendi hakikat-ı insaniyesine de tazîm etmiş olur .. Şerefini yükseklendirir …
  • İstikâmet üzre dînine kuvvetli sarılan kimse hayatında en huzurlu olacaktır. Dünyasından da bir şey kaybetmez.
  • Îman da İslâm (DİN) da ilahî evamir de mükellefiyetimizdir.
  • Çomar “sürüyü ben topladım” derse de, sürüden kaybolan kuzucuklar çobandan sorulur.
  • “Vefa” yı üzüntülü görmüşler, “hâlin nedir” demişler. “Vefâsızlıktan cefâdayım” diye, cevap vermiş.
  • Cumalar da Câmiler de cem etmiyorsa düşünelim ki ne hâldeyiz.
  • Her âbid, ibadâtında (letâifi) neye odaklanıyor, (kalbinin) gözüyle baksın da, gaflet ile olan mesafesini görsün.
  • Nefsin şehvetle taşkınlığı aklı zayıflatır, beyni çürütür.
  • Gadabî galeyanda güç kaybı vardır. Görünüş aldatmasın.
  • Bir garîbim, gurbetteyim … Dostlardan da, ehlimden de, nastan da, eşyadan da garîbim … İnşaallah İbn-i Hacerin dediği gibi “..lahdin ve kefenin..” ve rahmet-i İlâhînin garîbi olmam.
  • İslâm’ın gerçeklerinde bütün asırların, milenyumların ihtiyaçlarının cevabı vardır. Onun muhtaçlarına açılması ve açıklanması elzemdir.
  • Bozguncu bâtıllar, tahripçi felsefeler sussun .. Fıtratın dîni ve dili olan İSLÂM konuşsun.
  • Bereketli meyveleri olan ağaçların dalları rüku’ eder gibi yerlere eğilir, hatta secde edenleri de vardır.
  • Dinimiz, dün medeniyet-i İslâmiye iken bugün ve yarın (fonksiyonuyla) medeniyet-i insaniye olmalı.
  • Abid kimsenin, kıyamda gözü secdeye odaklanmalı, yüzü kıbleye dönmüş olmalı .. Kalp ve rûhu vechullah ile muvacehe te’min etmeli ki ALLAH’ın(c.c.) rızasına ersin.
  • Ubûdiyette Rab’bi-Azîm ile bir anlık irtibat temin edebilmek bütün âmâli kalple beraber aydınlatır, nurlandırır.
  • Bir dersin talebesi gerçekten o derse talip ise kendisini o derece dersine verir ki bir dersi ilim, hikmet ve marifeti için bin dersin tohumu, filizi, kaynağı hâline getirir.
  • Rahmet âleminden sana teveccüh eden bir nimeti pek çok meyve verecek bir ağacın tohumu gibi bil .. O tohumu Şükür tarlasında ekip büyüyüp gelişmesine gayret göster.
  • Kaygan zeminlerden kaymadan yürüyebileceksin…
    • Yollarına mayınlar döşense de onları patlatmadan atlıyacaksın…
    • Dertlerini bir bohçaya bohçalayıp katlıyacaksın…
    • Zevkleri tadımlık dünyaya doymadan çıkıp gideceksin…
  • Bir iş yaparken “günâh mı işliyorum ?” zan ve vesvesesine kapılan kimse o zan ve vesveseyi atmadan o işi yapmasın. O hâlden kurtuluşu önünü açabilir. Zararların çoğu zann-ı zarardan kaynaklanabilir.
  • Cum’a bizimdir. Rabbımız bu günü mübarek kılmıştır, her saatını rahmetiyle, nûruyla doldurmuştur. Cum’aya hürmet vaciptir (farzdır). Cuma bütün ümmet için şeairin en büyüklerindendir. Ona ihtiram eden Allah’a(c.c.) ihtiram etmiştir. İslâm’ın şerefini korumuştur.
  • Siyâset-i İSLÂMÎ, sadece tağutlarla, zalim ümera ile cedelleşmek değildir. İslâm’ı bir ideoloji gibi benimseyenler için de CUMA günü ve benzeri şeâire sahip çıkmak, hayâtiyetine hizmet ve himmet etmek İSLÂMÎ siyâseti anlayabilmiş olmak şuuruna dayanır.
  • İmanca henüz tam inkişaf etmemiş çok kimseler var. Kendilerini yetişkin velîlerden zannederler de kapalı ifadeler ve taklidî kerâmetciklerle başkalarına görünmeğe çalışırlar. Bir de sûrî bir intisapları varsa ona göre hava estirirler. Ehil zatlar ise onların o hâllerine muttalî olur da (müdara ile) incitmez belki nazikâne irşad eder.
  • Gerçek dostluklar ve kardeşliklerin kökleşmesi için her gün gafletle işlenen her santimetre karesine bin iğne batan bin düğüm çalınan bir nakış gibi ihtimam ister, emek ister … Ebede taşınacaksa ihmâle gelmez kesintiyi kaldırmaz .. Pek pahalıdır, ucuza alınmaz !..                                                                 Dostluklar ve kardeşliklerin sahîpleri alkışlanacak kahramanlardır.
  • Vahy’in, aklın, vicdânın hükümlerine ters düşüldükçe bilmeliyiz ki Hz.ALLAH’ın(c.c.) rızasından uzaklaşmış oluruz. Hiç kimsenin O’nu aldatmaya gücü yetmez .. Belki kendisi aldanmış olur.
  • İnsanın yüzden daha fazla olan duygularından her birinin o kimse üzerinde ayrı ayrı hükümranlığı vardır. Bunlardan birisinin hâkimiyeti sırasında yaklaşıp uyuşabildiğimiz zaman diğerlerinin tesirli mevsimini unutmamak lâzım gelir. Çünkü her birinde farklı durumlara girer, değişik karakter gösterir.
  • Fıtrattaki bütün mehâsini kendinde toplayan müstesna bir güzel sana teveccüh ederek arz-ı endam etse .. Sen onun güzelliklerinden olan saçlarını yolarak, kirpiklerini kopararak  kaşlarını yontarak veya gözünü kör ederek mi kucaklamak istersin. İste o güzel İSLÂM’dır. Bilesin ki olduğu gibi Onu sevemezsen senden hoşnud olmaz.
  • Ey nefsim, sana tevcih ettiğim himmetim verdiğim emeklerle belki yetmiş mükemmel insan yetiştirebilirdim.
  • Ah benim nazlı ve hassas kardeşim sen kelebek misin ki (nefsine dokunan) en hafif dokunuştan hemen soluveriyorusun. İnşaallah her şeyden incinmeyi âdet hâline getirmezsin.
  • Zarfımdan çıkmaya hazırlanıyorum .. Seninle uğraşacak değilim.
  • Bazan bir yudum su içmek, bir yıllık şifanın teminatı olur.
  • Sen bana bir yeşil ışık yak birlikte sevgiyi paylaşalım ve ölümsüzleştirelim.
  • Vicdanı paslanmamış bir kimse zulüm yapamaz.
  • Mehdî-i hakîki olan KUR’AN’ın mürşidiyetine kulak, göz belki kalbini kapıyarak Mehdî mi arıyorsun ?..
  • Sultansız saray ruhsuz ceset gibidir.
  • Bir ordunun sancağı bir çocuğa teslim edilmez
  • Sanayi sanat istidadının irtifasını gösterir.
  • Bataklık kurutucuları bataklığa batmadan o işi yapmasını bilirler.
  • Nurlu mânalar kalp tenceresine (Rabbımın izniyle) giriyor. Orada pişip hikmetli gıdâlar hâline geliyor da onlarla besleniyorum.
  • Her su ZEMZEM değildir. Zemzemli bir niyet ile içilmesi olabilir.
  •  “HAK”ka vüsûlün vasıtaları mahdûd değil namahduddur.
  • Füyûzatın aslî kaynağının vahy (kitap ve sünnet) ve ilham olduğundan hiç şüphen olmasın.
  • Yolların ömrü yolcuların ömrüne bağlı değildir. Bundandır ki yolları, gelecek yolcuları için açık tutmak lâzımdır.
  • Yolumuzda büyüklerimizin ayak izlerini görebiliyor, onların kokularını duyabiliyoruz. Niçin tereddüt edip evhama düşelim ki …
  • Bir kardeş bir kardeşe hakîki bir KARDEŞ olmuşsa o kardeşinin bir tüyünü de nefsi için kurban etmez .. Değil ki bütünüyle ona yüz çevirsin.
  • Tenkide uğramak korkusundan tenkid, ğıybet olunmak vehminden ğıybet ettiğinin farkında mısın?
  • Başa güreşeceksen önce aklın başından dışarı fırlamış olmamalı …
  • Karşılaştığımız vefasızlıklar (inşaallah) bizi vefasızlığın kucağına itemez.
  • Bir cemaatta her musalli ön safa giremiyebilir. Diğer saflarda da namazı namaz olur. Herkes imam olmak isterse namazı kim kıldıracak?
  • Kardeşim, ne ben bitli bakla satıcısıyım ne de sen kör alıcısın.
  • Senin güzelliğin senden olmadığı gibi benim sevgim de benden değildir. Öyle ise sen sevilmeyi sev !.. Ben de sevmeği seveyim.
  • Kardeşim, gıybetimi yaparak beni ve günahlarımı taşımaya müşteri olmanı tavsiye etmem. Bu yük ağırdır, taşıyamazsın.
  • Yıllardır seninle arkadaşlık ediyorum bilanço çıkardın zararını gördünse tevsik et borç ve zimmet olarak kabul ederim, telâfi edeyim.
  • Hayıflanmıyorum âlemde fırçamın izinden bir şey yoksa da konuşan kalemimden birkaç kelimeler var.
  • Kimseye “kalbini çıkar bana ver” demedim. Çok kimselere kalıbımı da kalp gibi açtım.
  • Kabiliyet sahipleri için vasıta-i irşad yalnız insan değildir.
  • Şeytanın askerleri üzerime gelmeyin çünkü meleklerin ve rûhanilerin ordularıyla koruma altındayım.
  • Yardım isteyene yardım, velev lisanen olsun, bir borçtur.
  • Yazdıklarımız (kalbimizin gözüyle) okuduklarımızdan ibarettir.
  • Ya Ahmed, Ahmed isen hammadûna dahil ol!… Şerefin göklerden ileri geçsin.
  • Aklın dirâyeti kendine, kendini bilmeğe de kâfi değildir.
  • Fıtratı zorlamadan ilerlemek ve yükselmekte kolaylık vardır.
  • Yükselmenin tek yolu omuzlara basmak olursa, ben o alçaklığı yapamıyacağım.
  • Rûhu yüceliklere yönlendiren, tam bir insanî terakki sağlıyan din (İSLÂM) dir.
  • Sevilenlere sevildiklerinin söylenmesi muhabbet goncalarının çiçeklenmesini hızlandırır.
  • Tahkik âlimlerine ve sır evliyasına hürmet fıtrî terbiyeden ve dinî emirdendir.
  • Sen hangi heveslerin peşinde koşarsan koş, ben insan olmak istiyorum.
  • Yüzmeği iyi bilirsen deryanın derinliklerine dalarsın, dalgalarla savrulmazsın.
  • Sevilen bir güzel vardı, hep naz etti .. Seven ne yapsın o da durmadan niyaz etti …
  • Kardeşim saf tutmaya niyetin yoksa, ne diye camiye giriyorsun ?..
  • Her lafa her harekete bir kurt düşüreceksen asla rahat ve huzurlu olamazsın.
  • Muhabbet çiçekleri, çiçek sepetlerine sığışmaz .. Bahçelere de .. Belki yerler ve gökler dolusudur.
  • Bir saray yalnız yapı taşlarıyla yapılmaz .. O binanın tamamlanması için harç da kullanılır.
  • Söz taşıyıcılığı, izzetli şerefli insanların kendilerine yakıştıramadığı mezmum bir sıfattır.
  • Kardeşim çok hızlı koşuyorsun ..”Hızını yavaşlat”,diyemem, elimden tutsaydın da çok geri kalmasaydım.
  • Kardeşim, sana diyememiş olabilirim, VEFA kitaba yazmakla VEFA olmaz .. Sen de, ben de onu yaşamalıyız.
  • Senin benim için yaptığın dualar kalbimde makes bulmuyor, sesini duyamıyorum. “Frekans tutmuyor”, diyebilir misin?..
  • Kardeşime,
    • haset yok,
    • hıyanet yok,
    • husumet yok,
    • küsmek yok ! Kalben müsterih olsun, telâşlanmasın.
  • Söz taşıyıcıların sözlerinin çoğu onların kendi imâlâtlarıdır. O sözler süzgeçten geçirilmeli, teraziye konmalı.
  • “Subhanallah” ile tesbih
    • “Elhamdülillah” ile hamd
    • “Allâhu EKBER” ile tazim etmekten doymuyorum.
  • Yıllarca binlerle hikmetli hakikatlı mânaların, birinci derecedeki muhataplarından oldun. Mütehayyirim, şimdi ne yapıyorsun?..
  • Yakın bir gelecekte seninle öyle yakınlaşacağız ki her birimiz “ben sen miyim?.. Sen ben misin ?..”  demek zorunda kalacağız.
  • Bir gencin ismi Mustafa olursa, petekten süzülmüş bal gibi, her türlü kötü ve çirkin olandan uzak olmalı.
  • Geleceğin Mustafaları, en büyük Mustafa’nın(a.s) yolundan yürümeli. O’ nu kendisine örnek almalı …
  • İnsanın açık veya kapalı bütün istifhamlarının cevabı dindir. Felsefelerle akla arız olan, kalpleri de hastalandıran marazların şifası dindir.
  • Her genci, Mustafa’laşmak yolunda himmet ve gayret sahibi olan bir milletin önünü hiçbir düşman kesemez.
  • Ey gammaz, ben seni  ne zaman laflarımı taşımaya postacı veya elçi tayin ettim. Hastalıklı sözlerim yerine hikmetli kelâmları taşı da kahramanlığını göster.
  • Nefis mi, bana ondan bahsetmeyin .. Ben onu kendi nefsimde tanıyorum .. Çok laübâli, yılışık, her kötülüğe meyyal ve hain. “Gel senin yüzüne tüküreyim” desem bile “benden bahsediliyor” diye, hoşlanıp, oynuyor.
  • İnsan hayâtının en mühim bir âmili olan güneşten de şikâyet ediyor .. “Bazan bulut perdesinin arkasında kalıyor, feyzinden kesintiler oluyor, bana böyle yapmıyacaktı ..” diyerek küsüyor.
  • Cevvâl ve fa’al akıl ile firaset sahiplerini daima alkışlayabilirim. Bazan bakar körlerin önünde sergiler sermiş, teşhir yapıyormuşum gibi sıkılıyorum .. Gerçi herkesin her şeye müşteri olması da beklenemez.
  • Kardeşim biliyorum ki “kardeş kardeşe peder olamaz, mürşid vaziyetini takınamaz …” Şimdi senin için peder ve mürşid olmayı bırak, yalnız kardeş olmanın bile müşkülâtını görüyorsun, boş evhamlara vücut verip de gerilip durma !..
  • Dostum: Birgün gelip kapımı çalacak cevap alamıyacaksın .. Mezarımı arayıp bulamıyacaksın. Ruhunla yakınlaşabilseydin, arada ne kapı kalırdı ne de mezar .. Bütün perdeler kalkıverirdi …
  • Heveslerim, ölçüsüz arzularım, aklı kenara iterek çırılçıplak dışarı fırladığı zaman, onları yakalayıp birer deli gömleği giydirmek istiyorum.
  • Görüyorum ki sevildikçe kendini daha çok naza çekiyorsun. Bilmiyor musun ki sevildikçe güzelleşiyorsun .. Sevildikçe kıymetin artıyor. Artık düşünürsen “nazlanmaya paydos” dersin.
  • Asrî siyaset ehli arasında (içinde doslarım da var) araştırdım kıyaset ve firaset sahiplerini pek bulamadım. Ancak onların ekseri kendilerini öyle zannediyorlar.
  • Müminlerin îman ve İSLÂM’dan gelen çok müştereklikleri olduğu gibi, birbiriyle kardeş olan mâna ve hikmetlerin de pek çok müştereklikleri ve benzerlikleri  bulunur.
  • Her birimiz bir tarafımızla hastayız. Dershanemiz hastalığının farkında olmayan veya kabul etmeyen hastalar için de bir hastahane bir şifahanedir. Tedavi usulümüz tıbb-ı nebevî metodu iledir.
  • “Gel kardeşim, şu hizmetimde bana yardım et !.. “ dediğim kimse sözlerimi ve hâllerimi cımbızla ayıklayıp, mikroskop altına almasın. Beğenmediklerini, kusurlularını bana bıraksın. Evvelce de söyledim, her hâlde dua ve himmetiyle yardıma koşsun …
  • Akılları başkalarının cebinde olanlarla başkalarının akıllarını (hilâf-ı rıza) cebinde taşıyanları muhatap almak istemiyorum. Bu gibi kimselerle samimi dostluklar, gölgesiz yakınlaşmalar zor oluyor, neredeyse imkânsızlaşıyor.
  • Birileri kendisinin kıskanıldığı, haset edildiği evhamına kapılabilir. Öylelerine tavsiyem, nefsime: “Sen de kim oluyorsun, ne meziyetin var, kendini ne sanıyorsun da enaniyetin kabarıyor, neyine haset etsinler ?.. Susta yerinde otur !..” dediğim gibi, nasihat edip onun hırıltılarını kessinler.
  • Kardeşim, seni olduğun gibi kabul eder, sevebilirim. Olamadığın gibi görünmek istersen hem bana hem kendine zarar verirsin. En azından hüsn-ü zanlarımız bozulur, dualarımızın te’siri kırılır. Belki kardeşliğimiz de çürür (maazallah).
  • Gerçek mânalar, o kadar yüksek o kadar izzetli , o kadar keskin nazarlıdır ki en az bir teleskop gibi hangi yıldızı kucaklayacağını, hangi kalbe yerleşeceğini bilir. Zaten onun taşıyıcıları da insana enîs olan şuuru küllî olan ilham melekleridir.
  • Dün sen çocuktun, elinden tutuluyordu .. Sonra biraz büyüdün ardımdan yürüdün .. Bugün ben yaşlandım, önüme mi geçmek istiyorsun? Maziyi çiğnersen bunu da yapabilirsin .. En hakca olanı gel beraber yürüyelim.
  • Kimseye hased edemediğim için, fıtrî olan (ve sünnetle terbiye edilmesi lâzım gelen) bu duygudan ve onunla kazanılacak faziletlerden tamamiyle mahrum muyum, düşüncesi ile muhasebe yaptığım zamanlar var.
  • Bazan gayr-ı ihtiyarî ders halkamızda bulunan kardeşlerime bakıyorum. “Bunlar şeyh de olabilir, evliya da olabilirler” diye, düşünüyorum. Ancak ben onları daha başka noktalarda, daha ileriye geçmiş görmek istiyorum. Bilmem ki onlar ne hissederler ?..
  • Kusursuz devamlı, vaktinde kılınan NAMAZ, kabul edilmeğe en yakın olacağından başka o mükellefin itikadını düzeltecek, kalbini nurlandıracak, yolunu aydınlatacaktır.
  • Hased gözüyle baktığın dostunla, dostluğun tehlikeli bir şekilde kayar da kendini değil, dostunu suçlarsın .. Bilmem ki telâfi edilir, eski temeline oturtulabilir mi ?..
  • Tevazu’ ve mahviyet sıfatları ne kadar güzelse, o kisveye bürünmek o derece çirkindir. Nefsimde olan bulaşığından da nefret ediyorum.
  • Faziletli, nuranî bir cemaat seni aralarına kabul ettilerse, buna kanaat et ve razı ol !.. Başka ne istiyorsun ?.. Baş vücuttandır sonradan o vücûda montaj edilmiş ayrı bir parça değildir. Kendini neticesiz bir işin zahmetine zorluyorsun.
  • Kardeşim, sen bendensin, ben sendenim .. Seni bazı davranış bozukluklarımla üzdümse “Acaba beni dışlıyor, yıpratmaya mı çalışıyor” zannına kapılma ..                                                                         Dikkat !.. Kendine olan güvensizliğin böyle yanlış bir düşünceye kapı açmış olabilir .. Muhasebeni iyi yap !.. Vazifesini iyi bilen kimse, rol yapan oyuncular gibi “süflör ne diyecek” onu beklemez.
  •  Bâtıl taş gibi başa düşmez, insan gafletli adımlarla onun bataklığına doğru yürür, sığ yerlerden geçer, derinliğine dalar ve boğulur.
  • Ey şehvetin davulcusu beni bütün gece uyutmadın.
  • Kendi ayaklarım üstünde durmayı en izzetli buluyorum ve onlarla yürüyorum.
  • Hakca söylemek, konuşmaktan zevk alıyorum. Ölsem de eserlerimle konuşabilmeyi isterim.
  • İzzetli olmayı seviyorum. Kimseden bir şey istemem … Dostların dualarından müstağni değilim.
  • Kemâlini bulmuş kelâm, olgun meyve gibi lezzetli ve şifalıdır.
  • Tarih nazarı vukuâtı etraf-ı erbaasıyla göremiyebilir. Onun için haberlerine ihtiyatla yaklaşmak lâzım gelir.
  • Ben seni dinliyeceksem sen de beni dinliyeceksin. Belki daha iyi anlaşırız.
  • Esmâ, hakaikın kenz-i mahfîsidir.
  • Ayağım üzengide, “ECEL” atına binmek üzereyim …
  • Benimle beraber olduğunuz zaman sevinirseniz aradığınız zaman bulabilirsiniz.
  • Talebe, derslerini anlamaktaki(anlayış) noksanlıklarını, sebat ve devamla telâfi edebilir.
  • Söz söylemek bir sanat ve bazan kelâm sihirli olsa da vahyin önüne geçmeğe hakkı yoktur .. Belki onun gölgesi altında bulunmalı.
  • Nebatî ve hayvanî varlıklar bilhassa insan kendi muhtevasına, mânasına yakışır bir cilt bîr zarf içinde doğar .. Mefhumlar, mânalar da kendilerine yakışan kelimelerin içindedir .. Değiştirilmesi cinâyet olabilir.
  • Yediğimiz darbeler, Doğudan da gelse Batıdan da gelse, gerçekte bâtılın yumruklarıyla her gün tepemize iniyor.
  • Kaplumbağa gibi kabuğuna çekiliyorsun, seni bekliyenleri unutup bekletiyorsun .. Komşunun kapısı çalınınca gıpte ile belki hasetle “bizim kapı mı çalınıyor”, diyorsun.
  • Rıza ve Cemâle ulaşmak istiyorum, günahlar ve haramîler yolumu kesiyor.
  • Gerçek sevgiler, ayaklar altına atılmaz başlar üstünde taşınır.
  • Fahreddiğin şeylerle bir gün utanabilirsin.
  • Dostunla dostluğun, gerçek dostluk noktasına ulaşmışsa ondan ne gizleyebilirsin ne gizlenebilirsin.
  • Ayağım kaydı düştüm, başım taşa geldi kırıldı … Vitrinlere bakacağım “sağlam bir kafa bulabilir miyim” diye.
  • Ruhlar ölmediğine göre onlara her zaman mesaj çekebiliriz .. Ya onlar(sevdiklerimiz) bize gelirler veya biz onların ziyaretlerine gideriz.
  • Gün güne eklendi yıl oldu, yıllar oldu.
  • Ey uzattığım eli tutmayanlar, o elde yakıcı bir ateş varsa, şefkatli elinizle ona yapışarak serinletebilirsiniz … Bir de ayağıma çelme takıyorsunuz. Halbuki duaya muhtaç olduğumu her gün ilân ediyorum.
  • Sizlere okutamadığım hikmetli ve hakîkatlı sözlerimi, ben gittikten sonra, bir kefene sarıp toprağa gömersiniz.
  • Her hengin bir cazgırı vardır, cehennemin cazgırlığını da şeytan yapar.
  • Nefsin mezhebini merak etmiştim.. Onunla savaşımda hep mağlûp düşüyordum. Meğer o hizb-üş-şeytandan imiş.
  • Çok kimseler var ki, ölüsünü öldürecek birisini bulmak için pazarlarda geziyor.
  • Dün fakirdin(dünya için sıkıntılar çekiyordun) dostların ve kardeşlerinle kaynaşır onlarla teselli bulurdun… Bugün zenginlik nisabını çok ileri geçtin .. Dostluklardan, kardeşliklerden züğürtleştiğini görmez oldun. Senin bu basiretsizliğine acımak da istemiyorum .. Ayıp olmasın aklına gülüyorum.
  • İslâm’ın hayatı ve bütün insanlığı kucaklıyan zaferi, muvaffakıyeti İSLÂM’sız olamaz. Onu sadece bir sembol, bir bayrak olarak göremeyiz.
  • Yükünden yüksünüp başkalarına yüklemeğe çalışma !.. Sana yüklenmek istenen yükleri de angarya görüp şikâyet etme !.. Seve seve taşı ..
  • Edebî metinlerin sadeleştirilmesi su-i kast değilse gafletli bir dejenerasyondur.
  • Ayak bastığın yeri görebiliyorsan yürü git.
  • Zamanın tarağıyla başım o kadar çok tarandı ki artık saçlarım önüme dökülmüyor.
  • Ayaklar omuzlara çıkarsa başlar ayaklar altında kalır.
  • Rûhun izzeti için nefsin alçalıp, alçaltmasına fırsat vermemek lâzım.
  • Manevî hayatımdaki ısının derecesi sür’atle sıfırın altına düşüyor, sonra yakıcı derecelere çıkıyor. Yemîn ederim ki onun iklimine alışamadım.
  • Kardeşlerimize güzel işleri, muvaffakiyetleri için “MaşâALLAH .. Barekallah” diyerek, tasannusuz, riyasız takdirler yapabiliriz.
  • İslâm, nimetlerden istifadeyi yayar, seviye farklarını azaltır. Hususî cennetler içinde bile müşterekliklerin, dostlarla beraberliğin hazzını müjdeler.
  • Cüzdana giren vicdan, pazara da çıkar, satılır da …
  • Yuvası şefkatten bir kucak olan, niçin yuvasına dönmesin ki ?..
  • Bir yudum su gibi, bir anlık teneffüs gibi olsa da, her karesinde faniliğin resmini gösterse de HAYAT ne kadar mânidar, ne kadar güzel ve ne kadar tatlıdır, zevklidir.
  • İllâ da cüzdanını büyüteceksen, vicdanını unutabilirsin.
  • Yârın “bir de Ahmed İhsan vardı …” derler
  • Kardeşin sana kardeş olmamış veya olamamış, ya sen niçin ona kardeş olmadın ..
  • Bahtıma Yâr gözüyle baktım, bahtiyâr oldum.
  • Saltanat tahtına çıkan sefihler, vicdanları basamak yapmışlardır.
  • Sen izdivaç yapmak istiyorsun, dengini bulmazsan belânı bulursun. Halbuki en kısa bir yolculuğunda yol arkadaşını ne kadar titizlikle ve dikkatle seçersin.
  • Menfaat yakınlaşmaları, dostluklara zıttır .. Zararlı virüs gibi hemen onu çürütmeğe başlar.
  • Yürüdüm yol oldu,
    • Üfledim yel oldu,
    • Terledim sel oldu …
  • Herhangi bir kimseye, bir şeye ifratlı düşkünlük sahibi, onun içine düşer, kaybolur da kendisi de kendini bulamaz.
  • Ümidim bu ki, attığım tohumlar kaybolmaz .. Suladığım ağaçlar çiçeklenir, meyve verir.
  • Sen yükseliyorsun bir büyük dağ zirvesine doğru, güç zaafı olan kardeşini de elinden tut .. Birlikte yükselirsiniz .. Orada zirvede yakınlarından uzak yalnız başına ne yapacaksın ?..
  • İnsanın gözüyle görebildiğini gördüğüm hâlde, aklıyla ve kalbiyle görebileceğini inkâr mı edeyim ?..
  • Güzel duygularımın mensucunu güve yedi, delik deşik etti …
  • Her derste bir ders, bir derste bin ders vardır. Bir dersi kaçıran bazan hayatının en mühim ve en büyük fırsatını kaçırmış olabilir.
  • Hz. ALLAH nice nimetler vermiştir, çoğu taksime tabidir, yalnız nefsine tahsis edemezsin. En az humsu(beşte biri) dostların içindir. Bence üçte bir olması daha isabetlidir. Tevziatında eli sıkılardan olmayasın. Dağıttıklarınla Ğanî ve Rahim olanın hazinesine daha kolay uzanırsın.
  • Derekâtta da ünvanlar rütbeler vardır.
  • Çayırları(otları) çiğnesen de çimenlere basmıyacak, ezmiyeceksin.
  • Gözlerin sözleri(konuşmaları), sözlerin gözleri gibidir.
  • Kitapsız ne din olur, ne dünya kazanılır.
  • Kardeşini(arkadaşını) tecrübe ve imtihan etmeye kalkışma o imtihanı kazansa da sen kardeşini kaybedersin.
  • Kütüphaneleri yetim çocuklar gibi kimsesiz kalmış milletlere, “Nereye gidiyorsunuz” diye, sormak lâzım.
  • Sözün altını altında, köpüğü posası üstündedir.
  • Nefsanî izzetler zilletin bir başka yüzüdür.
  • Kardeşim, iki dinarından birini ekmeğe birini kitaba vereceksin.
  • İnsanın manevî sîmasındaki güzellik ve çirkinlik bazan gerçek sîmasına olduğu gibi akseder.
  • Bir ağaç diksem, büyüse boy atsa, yapraklarını okşasam, dallarına yapışsam, çiçeklerini koklasam, meyvelerini yesem .. Onu sevip kucaklasam.
  • Ona lâyıkı ile yaklaşamadım, uzaklığıma rağmen kalbimde sıcaklığını hissettim, hattâ merhametiyle aciz kölesine tebessüm ediyor.
  • Altımızda bir döşek, arkamızda yastıklar, üstadımızın göğsüne doğru yaslanmışım .. Sevinçli ve rahat bir şekilde oturuyoruz .. Ahhh .. bir de rüya olmasaydı …
  • İnsan, her dakikasını(bast-ı zaman ile) bir yıl gibi açabilse ne kadar uzun ömürlü olacak … Büyüklerimiz “çaresi var” diyorlar.
  • İyiliklerin, ihsanların insanlara gelişi muhteliftir. Bazan bir çiçek, bir ağaç, bir bahçe, bir cennet gibi karşısına çıkar .. Bazan da bir güzel rayiha gibi o kimsenin içine dolar.
  • Nefsimi falakaya yatırsam her gün yüz sopa vursam yine de dizginleyip söz dinletemiyorum. Materyalistler gibi her şeyi dünya gözüyle görüyor .. “İllâ da dünya” diyor, Bakîden yüz çeviriyor.
  • Henüz talebe olamadığın, istediğin gibi bir adam olamadığından belli değil mi ?..
  • Meczûb-u İlâhî yollarda gezerken “adam olacak mıyım, adam olacak mıyım” dediğini duyarlardı. Altı ay sonra “aklım da kesmiyor, aklım da kesmiyor” diye tekrarlıyordu. Bir müddet sonra “senet ver de kurtul .. senet ver de kurtul .. senet ver de kurtul …” demeğe başladı, virdini tamamladı. Allah, rahmet eylesin. Belki kurtulmuştu.
  • Ey günah tiryakileri ne zaman ihsanın pervaneleri olacaksınız?
  • Tasarruf-u İlâhî ile her bir şey taşıyıcısına yüklenir.
  • Sözümü anlıyanların gözleri gözlerimdedir.
  • Düşüncelerimde düşüncesizliklerimi, zaaflarımı farkedenler bağı
  • bağışlasınlar, dua etsinler.
  • Dostlarım, kardeşlerim, yakınlarım kalplerinden destek görmeyen, teyid almıyan sözlerle bana iltifat etmesinler. Çünkü o ifâdelerin köksüzlüklerini Rabbim hissettiriyor, rahatsız oluyorum, onlar hakkında iyi zanlarımı devam ettiremiyorum.
  • Güzelliği vitrine çıkaran cemiyet, kokuşmuş çirkinliğe pirim vermiştir.
  • Hakaik inhisar altında olmamakla beraber hiçbir akıl ve fikir mahsulü, vahyin ve vahye en yakın olan ilhamâtın şuaları ve lem’alarıyla boy ölçüşemez .. Şüphesiz yıldız yıldızdır, yıldız böceği de yıldız  böceğidir.
  • Dinlenmek için uyuyan, çalışınca da dinleneceğini bilseydi daha az uyur, daha çok çalışırdı.
  • Bir adam diyor ki:
    • Bir kapıdan geçecektim “Rozetini tak da gel .. Yoksa geçemezsin” dediler. Beni aralarına almadılar. “Onu kalbimde saklıyorum” dedim de dudak büktüler.
  • Münevverimizin pek çoğu, fonksiyon sahibi olmaları nazara alınmaz ve bir hizmet beklenmezse(Anteplinin anladığı mânada), iyi adamlardır.
  • Dostlarını teftiş etmek gibi bir zaafın varsa, bilesin ki aramızda her zaman kapanmıyan bir mesafe kalır.
  • Nefsimin iptilâları, kötülükleri önümü kesip cesaretimi kırmasaydı, insanlara söyleyecek çok şeylerim vardı …
  • İstediğin saltanatı elde ettiğin zaman, dostlarını nereye koyacaksın.
  • Ömrünce ihmâl ettiğin dost ve kardeşlerinden mezarında dualarını, ziyaretlerini mi bekliyeceksin ?..
  • Manalara zarf olan kelimeler, bazan söyleyenin maksadını, yüklemeğe çalıştığı mefhum zenginliğinden çok ileri geçer, muhatabın sır gibi sakladığı değişik suallerinin de cevabı olur.
  • Dayandığı ALLAH(c.c.) olan kimselerden düşeni görmedim.
  • İnsan ne hâlde bulunursa bulunsun, (inanamıyorsa bile) dua etmekten ve istemekten vaz geçmesin .. Her zaman ellerini kaldırsın, avuçlarını açsın ve kalbi titresin.
  • Her bakan görmez .. Gören, bakanı da görür, görene de götürür.
  • Yüksekten uçan kuşun kanat sesi duyulmaz.
  • Kendi kimliği ile meydana çıkamıyanların mezar taşlarıyla iftiharı var.
  • Rabbim, bilirim ki SEN bilirsin ben bilmem ! Bilirim ki SEN her şeyi bilirsin, ben her şeyi bilmem .. Belki kendimi de bilmem.
  • Fânî zenginlerin, fânî zenginliklerine el açmadım. Rabbımın rahmetine ise her zaman ellerim açıktır.
  • Tohum, “taş, toprak ne varsa üstüme bütün ağırlıklarıyla çöktüler, beni öyle sıkıştırdılar ki dayanamadım, patladım.” diyor.
  • Midesini küçülten, kemerini sıkan nefsin baskısını azaltır.
  • Ey gözündeki perde ile, nefsindeki körlükle bana yaklaşan, sen beni göremezsin … Sen beni tanıyamazsın … Sen beni anlıyamazsın … Mes’ele sendeki “BEN”den kaynaklanıyor.
  • Düşmeden durmak O’na dayanmakla olur.
  • Ondan geldim …
    • Onunla oldum …
    • Ona gideceğim …
  • Benim sürmem Medine’nin toprağı gibidir .. Kör gözleri de açabilir.
  • Her kim ki bir cânı var …
    • Elbette ki cânanı var …
  • Zahmetler rahmetin celp vasıtalarıdır, miknatıs gibi onu çekerler .. Öyle ise zahmetten şikâyet yok !..
  • Ayağımda çarık, elimde çöven yol boyunca çakıllar, geven … Azimle yürümekte devam edeceğim.
  • Dişi düşene, saçı dökülene, beli bükülene mi acıyorsun ?.. Acınacak çok körler var.
  • Bahçem, ağaçlar, çiçekler, meyvelerle dolu .. Çiçeklerim zakkum, meyvelerim kekre değildir.
  • Bastığım yerden sular fışkırsın … Uzandığım her şeyden yıldızlar parlasın.
  • Kavalım, ilâhî nağamat ile dolu .. Onu(kalp kulağıyla iyi dinle), çingene zurnası zan etme !..
  • Kardeşim, sen beni şenliklerinde sevinçlerinde, düğünlerinde, bayramlarında unutsan, hatırlamasan da ben seni üzüntülerinde, hastalıklarında, cenazelerinde belki dualarımda hatırlamaya, unutmamaya çalışacağım.
  • Kader kitabında ne yazar bilmem. Kaza oklarına sînemi açtım.
  • Nefse bir zarar gelse çarpar dalgakırana
    • Sa’y ve gayret yerinde yazıklar oturana
  • Câzibe-i ihsan Cezb-i Rahmanî ..
    • Sahib-i ihsana olunmaz mani …
  • Başımı kuma gömer gibi yorgan içine çekmesem, ayaklarım dışarıda kalmıyabilir.
  • İyi, iyi yükseleyim de, ya gözüm kararır, başım döner, ayağım kayarsa ne olacak ?..
  • Benim için dua eden, rahmet dileyenlere, ğıybetimi yaptıklarından dolayı hakkımı helâl edeceğim. Dikkat etsinler, tezada düşmesinler. Çünkü Rabbimin huzuruna nâstan alacaklı veya borçlu çıkmak istemiyorum.
  • Kıyıdan kıyıya salsız geçenler, zamanın korkunç selinden saadete yol açanlar gördüm.
  • Dal yukarı çıkar, kök aşağı iner .. İkisi de ağaca ve meyveye hizmet ederler.
  • Sulu ve ömürsüz aşkların karnavalları var .. Biz de muhabbetin fuarını, pazarını kuralım .. Oraya husûmetin eli uzanmasın, nefretin ayağı girmesin.
  • Onunla dakikayı bir gün gibi .. Bir günü bir yıl gibi .. Bir yılı bir ömür gibi yaşamak .. Ve ömrü zamandan ötelere taşırmak.
  • Kârun’u yere batıran serveti değil .. Servetle şımararak isyân etmesidir.
  • Yataklar benden alacaklı gibi, hep uyuyarak mı onlara borcumu ödeyeceğim?
  • Haydarî, Fatımî, Hasenî, Hüseynî değilsem de billahî Muhammediyim(s.a.v.) Onunla merbutum, Onunla bîatlıyım .. Ebediyyen O’ndan kopmayacağım.
  • Her iyi, güzel ve hayırlı iş illâ da benimle olacakmış, sanki ben yapacak mışım gibi bir hâlim var … Düşünsem ki vesile olduklarımdan(hasenatdan) muahezesiz, belki hesapsız kazançlar elde edebilirim.
  • Samimiyeti yakalamak için yine samimiyetten faydalanmalıyım.
  • Neron bir gün Roma’yı yakıyor .. Biz her gün yuvamızı yakıyoruz, istikbâlimizi yakıyoruz, yavrumuzu yakıyoruz, mukaddesatımızı yakıyoruz hayâtımızı yakıyoruz.
  • Boynuma bir yular takacağım .. Boğazımı sıksın diye değil .. Belki yularımdan bir çeken olduğunu unutmamak için …
  • Cenâb-ı ALLAH(c.c.) bana bir mertebe, bir makam ihsan ettiyse, önce bu mertebeye lâyık olmalıyım ve bu makâmı doldurmalıyım … Sonra O’nun fazlından ne gelir ?..
  • Kardeş, kardeşine “Sen, benim Kur’anî, Îmânî, İslâmî ve Uhrevî kardeşimsin …” derse, aradaki buzlar güneş görmüş gibi eriyiverir.
  • Sevdiklerimizi gıyabî olarak güzel sıfatlarıyla yâd edip hatırlamakla birbirimize yakınlaşırız. Hatta o güzel sıfatlarda benzeşmeler başlar, müştereklikler hasıl olur.
  • Dünyanın sarhoşu olan nefsi, musibetlerin sopası da ayıltmaz.
  • En güzel göz, kalbî bir muhabbetle gözüme bakan gözdür.
  • Seyyidina MEHDÎ hazretlerinin hâtem-i evliyalığı, müceddidiyet cihetinden olacağı kanaatındayım.
  • Cânım kardeşlerim,(inşaallah) cennet arkadaşlarım, bana sevgi ve bağlılığınızı isbata çalışır gibi kucak dolusu hediyelerle geliyorsunuz. Ben sizlerden bugün de yarın da yalnız dualarınızı istiyor ve bekliyorum.
  • Gel kardeşim, sen bana koş ben sana koşayım .. Sen beni ara ben seni bulayım .. Sen benim için gül ben senin için öleyim.
  • Bir şeyi bilen her şeyi bildiğini zannetmesin .. Çok şey bilen bir şeyi bilmediğinden üzülmesin.
  • Hazreti ALLAH’ın(c.c.) rıza ve hoşnutluğunu kazanmayı hedefliyen tacire gerçek tacir nazarıyla bakıyorum.
  • Zengin mefhumlara zarf olmuş kelimat bile çok kıymettardır. Hâlbukî o kelimat mâna nurlarının vücûdlarıdır. Zarf gibi çıkarılıp atılmazlar. O kelimeleri tebdile çalışmak(samîmi yanılmalar değilse), maksatlı bir tahrif ve tahrip olabilir.
  • Bütün letâifimizin inkişaf ettirilmesiyle, meleklerin esnafıyla yakınlaşır, belki görüşürüz. Neden olmasın ki ?..
  • Şükür ve şikâyetin enfüsî âlemimde muarazası var. Ne hikmetse “ŞÜKÜR” hep müdafaada kalıyor “ŞİKÂYET” ise taarruz ediyor.
  • Çok sofralarda bulundum. Lezzetlere meclup oldum, mağlup oldum … Yedim .. Yedim .. Doymadım … Sofralar kursaydım İbrahimvarî(a.s.) yedirseydim, hem daha çok lezzet alacaktım, belki de doyacaktım.
  • Ey Sevgili avuçlarımda dualar, dudaklarımda senâlar, kalbimde muhabbetin sıcaklığı, gözümde ılık yaşlarla sana geldim. Rahimiyetinle kucaklanmak istiyorum.
  • Kardeşim beni, elde tutmasın, dilde tutmasın fakat gönlünde bir yer versin.
  • Güneşle konuştum: “Hiçbir yıldıza haset etmedim. Hz. ALLAH(c.c.) bana büyük hayâtî bir vazife, uzun bir ömür verdi … Herkese ve her şeye cömert olmamı emretti .. Çünkü rahmetle parlıyorum. İsyansız itaatımla cennetin nurundan olacağımın ümidi içindeyim” dedi.
  • Mağfiret olunmuş günâhımız, bir nevî kazancımız mı diye, düşünüyorum.
  • Uzun uzun yatarken, fasılasız uyurken kendimi uyanık zannediyorum.
  • Ey beni sollamak için acele eden arkadaş !.. Hiç telaş etme sen de, ben de bizim için hazırlanmış menzilimize tam zamanında varacağız.
  • Cenâb-ı NUH aleyhisselâmın gemisine binmekte tereddüt eden kimseyi tûfanın dalgası çarpar.
  • Hizmetleri sebkat etmiş(ummadığım) kimselerden, öyle yavan ve ters muameleler, davranışlar, sözler tesbît ediyorum ki buna karşılık onları incitmeğe kıyamıyorum .. Hakkın hatırını kenara itmiş olmaktan da korkuyorum.
  • Bir tanıdığım var, ufkunun açılması için ona yardımcı olduğumu zannederim. Mükemmel istidat sahibi mânen çok terakki edebilirken hasis(dünyalık) bir kısım menfaatlara kapıldı veya “iki cami arasında bînamaz” kimselere döndü .. Bizde böyleleri için “Ne yârdan geçiyor ne serden geçiyor” deriz .. Kazancı pek az kaybı büyük olmasından korkuyorum. Allah(c.c.) akıl versin.
  • Hazreti Hızırı, Hızır olarak bildikten sonra kim bilir bizim elimizden ne hâllere düşer ?..
  • Gel kardeşim, nur topu dualarımızla seninle paslaşalım.
  • İşlerin çığırından çıkması, yırtılmış çarığımızdan ayağımızın dışarı fırlamasıyla kıyaslanmaz, çok büyük bir belâdır.
  • Dahilî cessaslıkta çalıştırılmak teklifi alan kimse, “Herhâlde ben haksızlık ve adâletsizlik yapmam …” diyerek o haysiyet-i insaniyeye zıt işi kabul ederse hıyanet sıfatını kürk gibi giymiş olur. Zamanla kendi kendinden de nefret eder, şerefini kaybeder.
  • Doğduğumdan beridir mahcûbum ol yâra ben
  • Sırrımı fâş eylemem ebeden, ağyare ben …
  • Nazar nazarla, kalp kalple konuşur.
  • Secdesiz baş mezara taş da olamaz.
  • Herkesle münazaraya hevesim var. Fakat nefsimle münazarada mağlûp düşüyorum. Onun gibi mağlatacı, demagoji yapabileni görmedim.
  • İhtiyaç sahiplerine kapısını açık tutanların kapısı kapanmaz .. Onun için cennetin kapıları da açılır.
  • Mehdi’nin bir şakirdi, çileler talimgâhında kırk sene koştuktan sonra salihlerin ve velîlerin kumandanı olmuştur.
  • Memurun âmirine itaatı içtimaî huzurun alâmetlerindendir.
  • Fena ve fanî muhabbetlerle cin çarpmışa döndüm .. ALLAH’ım meded eyle …
  • “Gelsin, gelsin …” diyenler, gelmeyip nazlananların zararlarını görüp acıyorlar da “… yine gel … yine gel …” diyorlar.
  • Lisanımızın kelîmeleri manevî şahsiyeti ve hüviyetiyle hürmet ettiğimiz büyüklerimiz gibidir .. Onları unutmaya, terk etmeğe hakkımız yoktur .. En azından sıla yapmaya borçluyuz.
  • Bir kimse, meczûb-u ilâhî sıfatlarına sahip olan bir velî zâta yaklaştı da onun çok dikkat gerekli olan dostluğunu hafife aldı, önceleri ufak sayılan zararlar gördü .. Taşın nereden geldiğinin farkında olmadı .. Yine dikkatsiz davrandı. Bazı sebeplerden can sıkarak üzüntülere yol açtı. Bu defa zararı büyüdükçe büyüdü .. Mühim(çoğu manevî) ibtilâlara uğradı…”Dur” denilen yerde dursaydı ya …
  • Allah’ın(c.c.) dâveti açık bir rahmettir .. Dâvet olunan kuluna, “Gel, sana tahsis olan rahmetimden hisseni al …” demek gibi olur. Umum mükellefiyetlerimizi böyle bilmek lâzım.
  • Ehl-i dünyanın hafiyelerinin peşinde de hafiyeleri vardır. Hazreti ALLAH (c.c.) bunlara nigehbândır.
  • Katreciğin ummanı okyanustan daha dar değildir.
  • Dâvetçilerin ilhâhı ifham içindir .. Belki saadetin kapısını açar.
  • Okumak, düşünmek, yazmak için seherler en feyizli bereketli saatlardır.
  • Aklın muhatabı bütün akıllar, bütün fehimler, bütün idrâklerdir.
  • Nefsimin tuzağına o kadar çok düştüm ki : Ölse de “Öldüm” dese, yine ona inanıp itimat etmiyeceğim.
  • Nazar pazara dönse kalbi kasâvet basar .. Nazar mezara çevrilse rûha ferahlık esintileri gelir.
  • Tecrübeleri hafife alıp onlardan faydalanmıyanlar, musibetlere düçar olarak onları pahalıya satınalırlar.
  • Güzel ahlâk ve fazîletler en külfetsiz ibadetlerimizdir. Belki savaplı kazancı en bereketlidir.
  • Edebî, ilmî, bilhassa dinî metinleri olduğu gibi muhafaza etmek, o eserlerin mirasçısı olan nesillerin veballeridir. Asıl metinlere dokunulmadan her türlü açıklama yapmaya(şerh ve izah etmeğe), hiçbir mani yoktur, güç yetirebilenler için.
  • Ayakları olmayan bir kimse de sırat-ı müstakimde Hz. ALLAH’ın(c.c.) rızasına koşabilir.
  • Uzuvlarımızın  birbiriyle uyumlu olmalarındaki güzellik âhenkli bir yaşayış nimetine bizi taşıyor.(28.11.2004)
  • Ayaklar ayaklanırsa başlara yumruk inmeli …(11.12.2004)
  • Servetin sarfından kaynağını görebilecek gözler de vardır.(22.11.2004)
  • Hüznün kulübesinden, şikâyetin çukurundan çık.. Şevkin sarayına, huzurun bahçesine gir.(11.12.2004)
  • Her bir bîçareyi çaresiyle kucaklıyan çaresizler çaresi olandan başkası değildir.(28.12.2004)
  • Güneşin hararetinin kaynağı gazlarının atomları değildir .. Belki ilâhî aşkının ateşi onu yandırıp parlatıyor.(28.11.2004)
  • Ecelden kaçabilecek değilim, ölmek için de acele etmiyorum.(11.12.2004)
  • Ulvî kelimâtın hamilleri olan meleklerle arkadaşlığı seviyorum .. Zikr-i Rahman ile onlarla birlikte oluyorum.
  • Ey İhsan, çok şey bilsen de herşeyi bilemezsin .. Van Valisi paşa gibi “Başit başı buz tuttuğu”nu bilemezsin.(07.12.2004)
  • Zatî iktidarımla öyle bir bîçareyim ki bir çârem varsa o da çaresizliğimdir.(04.12.2004)
  • Pazara gidince nefsim öne geçiyor, hemen herşeye müşteri oluyor.(11.12.2004)
  • KUR’AN süzgecinden geçmeyen bilgi, haber ve düşünceleri beşeriyet âlemine arzetmek ifsada kapı açabilir.(07.12.2004)
  • Günahlara tiryakileşirken savaplara perhizli gibiyim.(11.12.2004)
  • Hayâtım Onunla zamana girdi .. Yine Onunla fevkazzamana çıkacak. Ben kim oluyorum ki hayâtımın yolunu keseyim.(28.11.2004)
  • Herşey Kayyumiyet cilvesinde kıyam ediyor, acziyetinden rükua varıyor, hiçliğinden secdeye kapanıyor.(28.11.2004)
  • En büyük terakkî ve tekemmülü kullukta buluyorum.(28.11.2004)
  • Ey mümin kâlbine nazar et !.. Kalbin mi semânın içindedir, semâ mı kâlbinin içindedir ?.. Bilesin ki ne kadar şereflisin.(28.11.2004)
  • Meyve ne toprağın, ne tohumun, ne ağacın, ne çiçeğin, ne güneşin değildir ..  Onun sahibi ağacın dallarında yapraklar arasında bana ikram ediyor.(28.11.2004)
  • Himmetler, hamiyetler itikad-ı kalbînin mihenkleridir.(05.12.2004)
  • Dünyanın bütün kıt’alarının İSLAM ile bahtının çiçekleri açacaktır .. Akıl, şuur ve ilimle KUR’AN’a teslim olmayacak kimdir ?..(17.12.2004)
  • Her kavmin azîzi de var, zelîli de var. Ancak İZZET ve ŞEREF kemaliyle İSLAM’da temerküz etmiştir.(15.08.2004)
  • Bir züppe arkadaşına gömleğini göstererek “hep markalıları arıyorum” diye övününce o da “senin de markan var mı” deyiverdi.(19.07.2004)
  • Sirke ne kadar keskin olursa olsun, küp sağlam oldukça onu çatlatamaz.(27.06.2004)
  • Birazcık malumat zenginliğim artınca veya anlayışımda ilerleme olunca enaniyetimle tevazu hasletim arasında sürtüşme başladı .. Nefsim, bilmediği konularda bile hiç kanadını indirmiyor .. Kabardıkça kabarıyor. Onun asıl haddini bilmesi, herşeyi bilemiyeceğini bilmesi ne kadar akıllıca ne kadar güzel olacak .. O zaman alınganlığı ve münakaşayı terkedebilir.(15.08.2004)
  • Kâlpten kâlbe açık olan, çok çabuk ulaşılan yolların trafiğini tıkayan samimiyetsizlik olabilir.(27.06.2004)
  • Çatlayan küpten, bütün suç keskin sirkenin değildir.(27.06.2004)
  • Hayâtın içinden daima hayati neticeleri verecek noktaları bulmaya ve sünbüllensin diye (velev zihnen) onu zer edip büyütmeğe çalışacağız.(22.07.2004)
  • Ey kardeş, kendini afakî işlerle dağıtma sonra toplayıp toparlanamazsın.(21.07.2004)
  • Allah(c.c.) ın vermeği sevdiğini biliyorsun .. Sen ise istiyorsun fakat vermiyorsun. (05.12.2004)
  • Adâvetin meczubu, muhabbetin mahcubu muyum ?..(11.12.2004)
  • Sakın, sakın kardeşim kimsenin kasası, kisesi senin güvencen olmasın .. Alnının terini sıyırmaya çalış.(18.12.2004)
  • Sen güzelin güzelliğin aşığı isen ne diye çirkinlerle el ele, kucak kucağasın.(04.12.2004)
  • Hayat medresesinde latîfelerimizin tahsil ve tekemmülü önümüzdeki bir hayat içindir.(28.11.2004)
  • Dinin fenni olduğu gibi fennin de dini olsaydı …(28.11.2004)
  • Altından tahtım olsa da kimsenin omuzlarda taşımasını istemem.(11.12.2004)
  • Hangi çiçeğe ağaç oldumsa o “ben güzelleşip görüneyim sen de toprağa gir” dedi.(04.12.2004)
  • Aczimin acziyetinde gördüğüm şiddete rağmen nefsimin kabarmasını anlıyamıyorum.(28.11.2004)
  • Ahlakın güzelliği, rûhun nuraniyetinin nefsin kesâfetine galip gelmesinden ibarettir.(28.11.2004)
  • Fıtratın kitabını iyi okumalıyız .. Onda her cümle güzel ve gerçektir .. Ağaç meyveleriyle iftihar eder, meyveler de ağacına ve asıldığı dala minnettardır.(28.05.2004)
  • Dostlarımdan öyle kimseler var ki beni istediği taşa vurabileceği ayağındaki çarık zannediyor.(03.09.2004)
  • Ümidin çiçeği bir bahçe gibi .. Bütün ağaçları meyveler dolu …(04.09.2004)
  • Letâifin azamî hürriyeti olmakla beraber sünnet terbiyesi alan yüksek ruhlar onların(duyguların) ifrat ve tefritini ihtiyaren, iradî olarak tadil ederek, istikâmet üzere dengede kalmalarını temin ederler.(03.09.2004)
  • Kardeşim, bir vebalden korktuğun zamanlarda beni arayıp “Şu mes’ele nasıldır ?” dersin .. Mes’uliyeti birisine yüklemek istersin. Biliyorsun ki ben müfti değilim. Bilhassa senin keyfine göre fetva vereceğimi benden bekleme …(03.09.2004)
  • Sülb-ü peder, rahm-i mâder yollarından geldiğim gibi dünyada yürüyorum. Kabir ve berzah yollarından da, sırat köprüsünden de geçeceğim. (04.09.2004)
  • İnsanın manevî cihazatı yüzbir veya yüzonbir olmakla beraber her birinin vazifeleri çok muhteliftir .. Bu vazifeler onların hepsine veya bir kısmına münasebeti vardır. Mahiyetleriyle ilahî esmadan nur aldıkları gibi kendileri de azamî bir şeffafiyetle minimum bir güneşciktir. Ancak fıtrî vazifesini tam yapabildiği zamanlarda birden büyük bir güneş haşmetinde parlayıp inkişaf eder o zaman diğer letâife adeta imam olur, ziyasıyla onları kuşatır. (03.09.2004)
  •  Nefis mi(sen onu bana sor) at gibi kişner, katır gibi tekmeler, eşek gibi anırır, köpek gibi yaltaklanır. (27.07.2004)
  • Muhabbete doyulmaz acıkılır …(20.09.2004)
  • Gölgeye kaçıp güneşten gizlenmiye çalışıyorsun .. Isınamayıp üşüdüğünden şikâyet ediyorsun .. Güneş ise her zaman parlıyor. (26.05.2004)
  • Kabrimin kokusunu duymaya çalışıyorum .. Hüsn-ü hatime ümidindeyim. (27.05.2004)
  • Ey dünya seni ayağım altına almak lâzım gelirken başıma çıkarmakla ne kadar büyük suç işlediğimi çok geç anladım. (27.05.2004)
  • Yükseklikler korkmak veya düşmek için değildir .. Çıkabilenler için, yükselmek içindir. (28.05.2004)
  • Hiç terlemeden kîsesine doldurduğu paralarla bile babasına anasına ikram edemiyen, harcamıyan zavallılar(insanlar) gördüm. (28.05.2004)
  • Hayat, akıl, İMAN bütün nimetlerin önündedir. (28.05.2004)
  • Dostlar ve muhtaçlar için açılıp-kapanmıyan kapıların mürüvvetle açıldığı söylenemez. (28.05.2004)
  • Allah’ım camilerimizin, cemaatimizin ömrünü uzat .. Hayatlarını nurlandır. (26.05.2004)
  • Baruta ateş versen de, barutu ateşe atsan da netice değişmez .. En iyisi bunları birbirinden uzak tutmak olacak. Ne ateş yaksın ne barut patlasın. (04.06.2004)
  • Sâbirînin sabrından kazancı şakirinin şükründen sevabından daha az değildir. (01.08.2004)
  • Gençliğimde değerli kitaplar bulmakta zorluk çekerdim .. Okumayı sevdiğim için her çeşit kitapları okurdum. Birgün okuduğum seviyesiz bir romandan bilmediğim bir kelime öğrenmiştim de ayağa kalkıp bir hayli zıplamıştım. (01.08.2004)
  • Dostlarımla ne güreş tutmayı ne de kaçak güreşmeyi sevmem. (29.07.2004)
  • Batı dünyası bâtıllarıyla övündükçe Hak’ka dönmez. (19.05.2004)
  • Nefsime baktım onda nankörlüğü tesbit ettim. Kendine ulaşan ni’metleri ve ni’met sahibini, gördüğü iyilikleri unutmuş da bütün varlığı kendinden ibaret görüyor. (29.08.2004)
  • Kelimeler, nasıl meyve vereceğini bilemediğimiz tohumlar veya tahrip gücünü hesaplıyamadığımız atomlardır. Onları düşüncesizce etrafa savurur dururuz.(19.05.2004)
  • Rahm-i mader ve dünya, ruhumuzun güzergâhından idi .. Rabbımızın izniyle uğradık gidiyoruz. Önümüzde başka (kabir ve berzah gibi) güzergâhlar var …(27.05.2004)
  • Fikrî formasyonda kemâle erdiğini zannedenler başkalarının fikrî mahsûlatına yukardan bakıyor, tenezzül etmiyor, belki istihfaf ediyor. (31.08.2004)
  • En yüksek feyiz KUR’ÂN-I AZÎM’den, mukaddes isimlerden, sünnetden alınır .. Eşhastan feyizli istifadeler umumiyetle daha zayıftır. (27.08.2004)
  • Kardeşim sızlanışlarımı değil, semaları çınlatan feryatlarımı da duymuyorsun .. Sen, nasıl benim dostum olabilirsin. (01.08.2004)
  • Altından yapılmış bir gemim(sefinem) olsa da yine denizde yüzecek …(04.09.2004)
  • Cennet sâkinlerinin hepsine geniş, cehennem azap ehlinden kim varsa dardır. (04.09.2004)
  • Yasakların da ilaçlar gibi dozuna dikkat etmeliyiz ki fıtrîliği bozulup menfaat yerinde zarar getirmesin. (24.05.2004)
  • İnsanlar evvelleri hikmet avcıları, hakikatların müşterileriydiler .. Şimdilerde çelik-çomak oynuyor, nefsin uçurumundan kayak kaydırıyorlar. (17.05.2004)
  • Nefsimde cerbezelik meyli olsa da ALLAH(c.c.) korusun kimseye karayı beyaz, beyazı kara göstermem. O kadar alçalamam. (15.08.2004)
  • Dünyayı dünya için kovalamaktan yoruldum. Anladım ki o hep kaçacak ve hiç yakalıyamıyacağım. (27.09.2004)
  • Sözlerim(biiznillah) melekler gibi ulvî ruhların semalarında uçuşur. (27.09.2004)
  • Afakın ve enfüsün zaferleri kan terliyerek, can vererek kazanılmıştır. (27.09.2004)
  • Etim yinecek, derim giyilecek değil, ne diye semirmeğe meyletmişim. (27.09.2004)
  • Gözde ışıldayan sevginin kökü gönüldedir. (11.12.2004)
  • Fıtraten bir kitap idim .. İhtiyaren de kitaplaşmaya çalıştım .. Okuyabilenlere açılmaya hazır bir kitap. (27.09.2004)
  • Ecelin bağı hastalık veya musîbetin elinde değildir. (07.09.2004)
  • Değerli her eserin üzerinde alın terinden damlalar vardır. (29.09.2004)
  • Yatmak .. Uyumasam da hep yatmak .. Sanki bunun için dünyadayım. Nefsime teminat veriyorum, yemin ediyorum “Yakında yatacaksın, uzun uzun yatacaksın …” diyorum. (27.09.2004)
  • Bir vâdi ki onu altın doldurur ot bitmez, çiçek yetişmez …(27.09.2004)
  • Her şeyin bir başlangıcı vardır .. Sen ne yaparsan yap .. Yaptığın işin başından başladığını bilesin. (29.09.2004)
  • Okumayan büyük küçük, okuyan küçük büyüktür …(09.08.2004)
  • İnsanın en az nankörü kucağında oturduğu kimsenin sakalını yolarmış. (27.09.2004)
  • İhtiyaren çıkamadığım dünyada azmimle giremediğim cennetin (fazlı ilahi ile) kapılarının açılmasını bekliyorum. (27.09.2004)
  • Yapılan vaadler ve nezirler hususunda salihler, muttakîler, arif kimseler çok dikkatlidirler. Onlar ibhamlı ifadelerini ve kâlplerinin meyillerini, bir an için akıllarından geçirdiklerini de çok ehemmiyetle nazara alır, borçlanır, belki tam yerinde icra ederler. Böyle yapabilenler kemâlat yollarında terakkilerinde büyük hız kazanırlar. (06.09.2004)
  • Ey nefsim, bütün hayvanların hayvansılıklarını sende gördüm, tanıdım .. Sinek gibi vızlıyorsun, kartal gibi uçmak istiyorsun, sürüngenler gibi sürünüp, leş yiyicilerle yarış ediyorsun .. Maymunsu iştahınla, eşekler gibi anırışlarına ne diyeyim. Ne okuduğum kitapları dinliyorsun ne de azîm musîbetlerden ibret alıyorsun. Bilesin ki ölümünü dört gözle bekliyorum. Ümidim bu ki o zaman senden kurtulacağım … “İnsandaki hayvanî sıfatları artık bilmüşahede bildim” diyebilirim. (09.08.2004)
  • Gerçek büyüklerden dostlarım vardı, onların tevazularına karşı küçüldüğümü hissediyordum. Hürmete mecbur oluyordum. Bir kısım küçük adamlar ise gerildikçe geriliyor, büyüklendikçe bücürleşiyorlardı .. Bunlara karşı da sadece acıyordum. Belki onlardan uzaklaşıyordum. (01.09.2004)
  • Bir kimsenin şeyhine, hocasına, imamına, ustadına karşı şeffaf olmaması(bir çeşit riyakarlığı) en büyük bir hacâlettir. Böyle bir hâl irtibatı zayıflatır, kesme noktasına getirir. Su-i taksirin cezası olarak istifadelerin, feyizlerin o cihetten yolu kapanmaya başlar. (03.09.2004)
  • Vefa faziletli insanların her gün bakım yaptığı, çiçeklerini sevip kokladığı bir bahçedir …(04.09.2004)
  • Bir gömleği terziye ısmarlayıp, diktiriyorsun .. Ücretini ödüyorsun .. Üzerindeki libasını (vücûdunu) hangi ustaya sipariş verip yaptırdın .. Yetmiş yıldır hep onu giyiyorsun. (30.05.2004)
  • Seven sevdiğinin kusurlarının kusur müfettişi değildir. (20.09.2004)
  • İyiliği iyilik bildinse iyiliği terk etme !.. Kötülüğü kötü gördünse kötülük etme !.. (09.08.2004)
  • Aşırılıkla hangi dağı aşacaksın, acelenle nereye ulaşacaksın …(09.08.2004)
  • Akılca, zakâvetçe güçlü insanlar görüyorum .. Bir müddet sonra onlar dinî rabıtalarını zayıflatıp dünya ile rabıtalarını kuvvetlendiriyorlar .. Demek imtihan kazanmak kolay değil …(30.05.2004)
  • Ey gülen, senin gözyaşların belki ağlıyan milletleri güldürecek ümidindeyim. (25.05.2004)
  • Kardeşlerim, anlatılanlardan anlayabildiklerinizi anlıyorsunuz .. Anlıyamadığınız kadar da anlayabilmenizi sizden bekliyorum. (28.05.2004)
  • İlmi, taşıma su gibi değil kaynayan bir pınar gibi taşan kimse mefhumlara kanat takar uçurur .. Feyizleri şerbet gibi içirir. (27.06.2004)
  • Kırk yıldır içinde yemek pişirilen tencereye “Bu yemeklerin ne tadına ne tuzuna bakıyorsun, bir lokma olsun yemez misin ?..” dedim, kapağıyla yüzünü kapattı. Galiba “Pişirmeği bilsem de yemeği bilmem” diye sessizce cevap verdi. (25.05.2004)
  • Rahmetin arşı olan toprağın kucağına uzanmadan “KUŞ SÜTÜ” ‘nden içenleri görebilseydim. (26.05.2004)
  • Boğaz trafiğinin mes’ulü kim ? Boğazdan girenler seni ilgilendirmiyor mu ?.. Ne taşıyorlar görsene !.. (14.08.2004)
  • Partileşenler birgün hizmetlerin yarış kadroları olabilecekler mi ?.. (17.05.2004)
  • Başkalarında en çok aradığımız, bulamadığımızdan şikâyet ettiğimiz VEFA duygusunun bizde geliştiğini, kemâle erdiğini söyleyebilir miyiz ?.. (29.08.2004)
  • Güzel ve müjdeli haberlerin habercileri ne güzel insanlardır. (20.05.2004)
  • İçinde yaşadığımız havayı kirleten fıtrat dışı dalgalanmalar, sağlığımızı da bozabilir. (27.07.2004)
  • Cahilin defterinde her sayfa karalanmış, okunacak bir cümle bile bulunmaz. (05.09.2004)
  • Rüya görenin veya nakledenin o rüyayı yontarak, süsleyerek, yaldızlayarak anlatması meşru olmaz .. Büyük vebâle girilmiş, suç işlenmiş olur. (29.06.2004)
  • Gaziantep Anadolunun harameyne en yakın noktasıdır .. İkindi saatlarında kıble tarafından pek latîf bir esinti olur .. İnsana Hicazın güzel kokularını getirir .. Bu özelliği ile de Antebi çok severim. (01.08.2004)
  • Masiyetler, günahlar yıpratıcı ve yorucudur. Ömür sermayesinin de kaybına sebep olur. (26.05.2004)
  • Gözü olanların çoğundan daha güzel rüyalar (belki gerçekleri) gören amâlar vardır. (27.05.2004)
  • Gaflet veren gençlikten kurtulup intibah getiren ihtiyarlığı bulduğuma şükrederim. (19.07.2004)
  • Masum olmadıkça her insanda küfrân-ı nimete meyil vardır. (20.09.2004)
  • Muhabbetullah ile ısınan kâlplerden zikir, tesbih, tehlil gibi mukaddes kelimat güneşten sıcaklaşan bahirlerin buharları gibi sema âlemlerine yükselir. (02.06.2004)
  • Avrupa’yı hatta Amerika’yı müstakbel İSLAMİSTAN olarak görüyorum. (13.08.2004)
  • Eskiden orta halli bir arkadaşım vardı, çok samimi idik .. Birkaç yıllar sıklıkla görüşemedim. Bir hayli zengin olmuş, onda eski candan yakınlığı bulamadım .. Anladım ki zenginlik karakterine bürünmüş, önceki yüksek vasıflarından çoğunu kaybetmişti .. Ben onu salihler arasında sayardım. (01.08.2004)
  • Kitap toplayarak onları raf bekçisi veya ulbe kapağı yapanlardan kendilerini ülemadan sananları gördüm. (27.06.2004)
  • Henüz köleliğimi benimseyip kabullenemedim değil ki “efendi” olayım. Bunca noksanımla âmiriyyetten ne kadar uzağım .. Memuriyetim de hâlen münakaşalı …(26.05.2004)
  • Bir tek meyve yalnız bir ağaçta doğar ve büyür, bir ağaca dayanır. Bir ağaç ise binler, milyonlar meyve verebilir. Hiçbir meyve iki ağacın meyvesi değildir. (30.05.2004)
  • İnsan azıcık bir şeyler anlayıp bilmeğe başladı mı hemen ona bir enaniyet-i ilmiye arız oluyor. Haliyle, mimikleriyle bile büyük değişiklik gösteriyor. Bilmem ki böyle akılsızlıklara “maşaallah” mı diyeyim. (15.08.2004)
  • Tacir, hangi ticaretin kazancının ebediliğini bilen ve onun için terliyendir. (27.05.2004)
  • Araban güçlü sen de iyi sürücü isen sür de (gelmek istiyorsan) gel…Yolundaki kasisleri bahane tutma !..  (30.05.2004)
  • Çocuktum hiç bana oyuncak almazlardı, hediye getiren de olmadı .. Elime bir oyuncak verseler de olumsuz bir ifadeyle “sakın ha … kırmayasın … ” derlerdi .. Merakımı tahrik ederlerdi ve hemen onu kırmaya çalışırdım.. Şimdi de insanları, dostlarımı kırıyorum. (24.05.2004)
  • Dünyevi servetlerle zenginleşenler altından yapılmış saraylarda hapsedilmiş mahkumlar gibidir. (12.08.2004)
  • Kendimizi unutmuşluğumuzla bizi ayıplamayın. Kardeşlerimiz bize kendimizi unutturuyor. (30.05.2004)
  • Ey sevilen sevgililer, sevilirken sevenden ve sevgiden kaçmak hangi kitapta yazılı .. Yoksa sadece naz mı ediyorsunuz ?.. (24.07.2004)
  • Bir cemiyet ki o bizi dışlıyor, kendinden saymıyor .. Öyleyse biz de kendimize döneriz. (30.05.2004)
  • Husûsî dairemiz içinde bir kısım arkadaşlarda tevafukat (belki keramet cilveleri) gittikçe daha çok kesafet gösteriyor. Mesleki hakikatin altında acziyetin kemaliyle bazı saf ruhların aynasına aksinden ibaret olsa da bunları sahiplenmek yanlışlığından hem kendim için hem onlar için korkuyorum. Bu gücümün fevkinde olan mes’eleyi NUR sahibine havâle ediyorum. (28.05.2004)
  • Kardeş kardeşini üzmez, incitmez .. Kardeş kardeşine sırt dönüp gitmez. (30.05.2004)
  • İnsanın bir kimse veya şey hakkında zannı, kanaatı, düşüncesi değiştikçe leh veya aleyhte bunlarla alâkalı rüyaları da değişir. Güzel görürken çirkinleşeceği gibi .. Çirkin görürken de güzelleşebilir. Hatta zan değişkenliğinden görüntü tamamen kaybolabilir. (13.08.2004)
  • Gecenin örtüsüne bürünmeye muhtaç olduğum gibi güneşin başımı okşamasına da muhtacım. (07.12.2004)
  • Kuvvet-i imaniyenizi, hayât-ı maneviyenizi, sıhhat-ı ubûdiyetinizi, biiznillah necatınızı te’min eden derslerden mi istiğna ediyorsunuz ?.. (02.08.2004)
  • Ey himmet sahipleri genç ruhları maaliyata meylettirmek için bütün gücünüzü harcayınız !.. (02.08.2004)
  • Hayvaniyetten kurtulmak için, insan olmak için .. Kemalât-ı insaniyeye terakki için .. Mahbubiyet cilvesine mazhariyet için .. Zararlarını kapatmak, kayıplarını bulmak için … Ebedî saadete ermek için .. Cânana vuslat için gel !.. (01.08.2004)
  • Ey nefsim, şimdi sana küstüm, adam olmaya karar verdiğin zaman gel seninle barışalım. (02.08.2004)
  • Kutbiyyet makamına ulaşsaydım bile hiç bir şeyin dizgini benim elimde olacak değildi. (02.08.2004)
  • Pâk,bembeyaz bir beyazlık İslâmı temsil eder .. Herkes kendi rengini onda görsün diye …(02.08.2004)
  • Meleklerle feleklerin kafiyeli oluşları dikkatimi çeker beni düşündürür .. Feleklerde herbir felek(cirim) de melek gibi saf, temiz ve masum değil mi?.. (02.08.2004)
  • Hiçbir hastalık, ölümden korkmak hastalığından daha ağır değildir. (09.08.2004)
  • Şimdi put yapıcılıkta Samiri’lere Azer’lere döndük …(09.08.2004)
  • İyiliğe gücün yetmiyorsa kötülükten ve kötülerden sakınırsın. Bu haslet senin için külfetsiz bir iyilik olur. (31.08.2004)
  • Alev, ateşin dili, duman ise efkârıdır. (09.08.2004)
  • Sermayesini kaybetmemiş tacire bir diploma vermek lazım gelir. (09.08.2004)
  • Cenab-ı Hakîm, hakîmiyetiyle insanı kendi kaderinin kazasını yazmak, çizmek üzere bir kalem olarak yaratmış.(29.09.2004)
  • Verdiğini çok görme .. Verileni küçümseme . (05.12.2004)
  • Ey okuyucu dikkat et !.. Yazdıklarım manevi şahsiyetimi aksettiriyor .. Sen de benimle tanışıyorsun. (29.09.2004)
  • Ölüme yakın olmak hayâtı daha çok kıymetlendiriyor. (29.09.2004)
  • Kainat albümünün her sayfasında nice güzel manzaralar var. Taht-el arz âleminde niçin daha şahaneleri bulunmasın. (22.11.2004)
  • Mum gibi ışıyan velâyet de vardır güneş gibi parlayan da …(11.12.2004)
  • Yaşı yerde sayılası, keskin sirke gibi küpünü çatlatıyordu .. Toprağa girince mezarını patlatıp çıkabilecek mi ?.. 04.129.2004)
  • Kaplan postundan kürk giysem de kimseyi parçalayacak değilim. (11.12.2004)
  • Ey mü’min KURAN güneşi ile nurlanmış yeryüzü çapında bir mescidin var .. İman ile kıyam et .. Aczinle secdeye kapan …(17.12.2004)
  • Akla istikamet, kâlbe NUR ve huzur veren İMANDIR. (05.12.2004)
  • BÜYÜK KAPI yı buldunsa ne diye başka kapıları tıklatıp duruyorsun. (11.12.2004)
  • İhtimam gösterilmezse muhabbet tarlasında dikenler yetişir, ayrık otları yerleşir. (11.12.2004)
  • Bir kaynaktan istifadelerin telemmu ve intişarı o kaynağın şerefine dahildir. (28.11.2004)
  • Her fırsatta, belki her an Seyidimize nasıl bir köle olduğumuzu tazimimizle göstermeliyiz. (28.11.2004)
  • Her ne kadar insî isem de cinnî mü’min kardeşlerimle tanışmak arzusundayım. (11.12.2004)
  • “Armut piş ağzıma düş” diyenleri kınasam da onlardan farklı yaşıyamıyorum. (27.09.2004)
  • İnsanlar dünyada içtimaî rütbeleriyle yerleşip, mekân tutuyorlar .. Yarın ne olacak ?.. (29.09.2004)
  • Konuşacaksam kelimelerimde ümidin incileri dizilsin .. Şarkılarımda ümidi mırıldanayım .. Ağlasam yere damlayan göz yaşlarımdan ÜMİD fidanları yeşersin, büyüsün, çiçeklensin. (27.09.2004)
  • Manevî mekteplerin dershaneleri istidatları en çabuk geliştiren, verimlerini bereketlendiren tarlalardır. (18.06.2004)
  • Siyaset dünyasında en çok liderler insan harcar. (30.03.2004)
  • Ufkumuzu karartan, açımızı daraltan malumatlarımız olduğu gibi, açımızı açan, çevremizi aydınlatan düşüncelerimiz de vardır. (27.09.2004)
  • Ey nefsim, sen haddini bilmezsen benim sana haddini bildirecek iktidarım yok. ALLAH (c.c.) seni islah etsin. (15.08.2004)
  • Ey tabutuna binip berzaha ve ahırete yolcu olan, bu tabutun gibi dünyan da ya sen onları taşıyacaksın veya onlar seni taşıyacaklar …(04.06.2004)
  • Dinlenmek ihtiyacı bazen atalet ve uyuşukluğun kapısını açar. (29.11.2004)
  • İki yaşımdan beş yaşıma kadar olan zaman içinde bile çocukluğu yaşayamadım .. Her türlü oyundan yasaklanırdım. Artık yetmişli yıllarımda geziyorum, pek çok çocuksu işler yapıyorum .. Kendi kendime “İhsan senin bu çocukluklarını çocuklar da yapmaz” diyerek ayıplıyorum. (27.05.2004)
  • Ben sultan olamadığıma göre O’nun “SULTAN” olduğunu ikrar ederim, şahit olurum. (24.05.2004)
  • Sevenin sevdiğinin kucağında ölmesi ölümsüzlüğün ilk müjdesidir. (24.05.2004)
  • KUŞ SÜTÜ nüktelerinden bazılarının aleyhimde kullanılacağı ihtimali de var. Buna karşı sadece “El-insaf” diyeceğim. (15.08.2004)
  • Asrî insan, ilimleri marifetleri etiketlere, ünvanlara, diplomalara yüklüyor. (03.12.2004)
  • Fıtratın dilini(lisanını) anlayan ahbab, meclisimize hoş geldiniz. (28.05.2004)
  • Gerçek dostlar bir adım yaklaşana on adım yaklaşır, yürüyerek geleni koşarak kucaklar. (01.08.2004)
  • Adamın havsalası dar, bir şey için dar açıyla nazarını çeviriyor haliyle ufku da daralıyor. Nakıs görüşünün tesbitlerini hükme bağlamaya çalışıyor .. Elbette hüküm yanlış oluyor. Eğer alıngan ve hassas ise o hükme dayalı düşüncelerle hep yanılıyor. Böyle bir durum o kimseyi en sevdiği dostlarından da koparabilir. Tevazu’ ve ferağat buna mani olamaz. (29.05.2004)
  • Cevşen-ül kebirde her bir ismullah için belki bin melek pervaz eder .. Onların huzuruyla vird edinen kimse yüksek derecede manevi bir haz duyar. (14.08.2004)
  • Ben yaklaştıkça sen uzaklaşıyorsun .. Çok da hızlı koşuyorsun .. Senin gibi güçlü koşamayıp birgün yorulup duracağım. Sen istersen durup bekleyebilirsin. (30.05.2004)
  • Gök yeşil, derya yeşil, ova yeşil, dağlar yeşil .. Cennetin köşkleri görünür ışıl ışıl …(30.05.2004)
  • Veraset-i nübüvvet evliyasının makâmı o kadar yüksektir ki sair evliyanın makamlarıyla kıyas edilmez. (27.08.2004)
  • Kerem ehlinin keremkârlığı da kerâmettendir. (31.08.2004)
  • Aşkta takyid var, tahsis var, ifrat var, inhisar vardır. (20.09.2004)
  • Bazı kimseler, ağaçları ağırlığından dalları kırılsa da ondan bir tek meyve verecek yüreğe sahip değildir. (05.12.2004)
  • Ayan beyan görünen bir güzelliktir ki ders halkasında olanlardan her birinin terakkisi belli oluyor. İnşaallah tefahürle veya sahiplenerek bu ilâhi hediyeyi kaybetmezler. (14.08.2004)
  • Amerika kıt’aları halkları kültürleri millî olmadığı hâlde milletleşmişlerdir. Belki yeni bir sentez olarak onlara kültür milleti diyebiliriz. (30.04.2004)
  • Onüç yaşında bir çocuktum .. Yazılı imtihanımız vardı .. Bir arkadaş ders sırasında canımı sıkacak bir harekette bulunmuştu .. Onun yazılısını hocaya verip dışarı çıktığını görünce hemen bahçeye fırladım .. O benim öfkemden habersizdi .. Şiddetli bir tokat vurdum .. Yüzünde parmaklarım görünüyordu. Sonra o darbeden baş parmağım şişmişti .. Birkaç gün tedavi gördüm, demek ki sinirlenmekte haksızmışım. KADER beni cezalandırdı .. Ömür boyu kim bilir ne haksızlıklar yapıyoruz. (05.08.2004)
  • Aynası paslanmamış bir ruhta senin ruh hâlin aksedip, görüntülenir .. Dikkat et daimî dostların seni sadece sûretinle değil siretinle de tanıyabilirler .. Eğer bakar kör değillerse. (05.08.2004)
  • Allah(c.c.) affetsin büyük bir yanlışımı (belki günahımı) tesbit ettim .. İnsanları gerek fizik gerekse metafizik olduğu gibi kabullenemiyorum. Nefsim, fıtratı beğenmemişcesine her şahısta hemen heykeltıraşlığa başlıyor .. Manevi yapılar içinde öyle.. Tek terbiyeci ben mişim zannıyla hep bir şeylerin ve duyguların yerlerini değiştirmeğe çalışıyor. (06.08.2004)
  • Şu nefsimin hıyanetine bakıyorum, bana her şeyi verene hiçbir şey vermek istemiyor. (11.12.2004)
  • Dün olanlar bugünün hikâyeleri .. Yarın olacaklar da bugünün hayalleri ve ümitleri …(06.08.2004)
  • İnsanlar yükselip dağlardan aşmak gibi bir nimet varken tünel kazıp içine giriyorlar. (05.08.2004)
  • Hilebaz satıcının okkası başına düşer. (31.08.2004)
  • Oğlum,
    • Dünya nefsin için bir mel’abegah, bir Luna-Park olsa da  senin için bir mektep bir imtihandır. (05.08.2004)
  • İrfan sahipleri manevî hayatlarını dünya hayatının şartlarına göre tanzim etmezler. (05.08.2004)
  • Dünyada îmanın cennet-i mâneviyesine giren ahırette cehennemden uzak olur. (29.08.2004)
  • Her nimetten istifadenin bir nisbeti vardır. (05.08.2004)
  • Ey tacir arşınını müşteri için değil kendin için doğru tut !.. (31.08.2004)
  • Hak’ka itimadını artır, insanlara istinattan sakın. (27.08.2004)
  • Her mazeretçi mazeretini maharetle kamufle eder. (13.08.2004)
  • Umum insanlık ölümü öldürmeği istemiş .. Belki tıp dünyası buna pek çok teşebbüs etmişler. Ölümsüz bir ölümü yaşamak ve yaşatmak ise İSLÂM’ın bir zaferidir. (27.09.2004)
  • Kuşlar yavrularını ya pençeleriyle ya ağızlarıyla taşırlar, diğer hayvanların da çoğu ağızlarıyla taşırlarken insanlar sırtlarında taşırlar veya seve seve kucaklarlar. (27.09.2004)
  • Kimsenin kitabımı anlamadan okumasını istemem. (27.09.2004)
  • İleri derecede anlayışlı muhatapları değil vasati anlayışlı muhatapları da (kimseyi itham etmek istemem) bulmaktan sıkıntı çekiyorum. (30.05.2004)
  • Nankörlerin nankörlüklerinin en tehlikeli zararı iyilik severleri pişmanlığa sürüklemeleri ihtimalidir. (Ağustos 2004)
  • Yüzü yere koyup toprağa sürmekle yüzüstü yıkılıp burnun sürtülmesi arasında ne büyük fark vardır. (19.09.2004)
  • Başımı eğdiren tâcımın ağırlığı değil aldığım mi’raç müjdesidir. (19.09.2004)
  • Anasının babasının kucağında ısınamıyan çocuk başka kucaklarda da ısınamaz. (19.09.2004)
  • Büyük kuvvetli akıntılar büyük ağırlıklı şeyleri de sürükleyip götürüyor. (10.09.2004)
  • Akıllı isen aklınla yürü, kalbinle gör !.. (31.08.2004)
  • Ey nefsim, kendine azatlık isterken herkesi esir mi zannedersin. (11.12.2004)
  • İnsanın mânevi gözünün uyuması ve körlüğü ne büyük faciadır. (19.07.2004)
  • Hatib, hitabetini asıl maksadı üzerinde bina etmesini bilmeli. Tebeî meseleleri onun yerine koymamalı. Kelâmda intizam ve insicamın muhafazasının çok hassas nokta ve şartları vardır. (23.06.2004)
  • Çok büyükler var ki büyüklüklerinden, çok küçükleri de küçüklüklerinden göremeyiz. Demek bizler her şeyi tam görmüyoruz. (30.07.2004)
  • Ondan bahsedecekken kendim nasıl araya girdim .. “Tuh” deyip nefsimin yüzüne tüküreyim. (11.12.2004)
  • Ey nefsim, sırların faş olduğu gün uzakta mı ?.. (15.12.2004)
  • Zayıf karakterli insanlar hırslarının burnu hızmalı, kulağı küpeli köleleridir. (18.12.2004)
  • Sevmediği halde sevilen var mı bilemiyorum ?.. (22.11.2004)
  • İyilik yapmayı seviyorum, hastanın ilacı gibi dozuna dikkat mi etmeliyim ?.. (11.12.2004)
  • Enaniyetim öyle kabarmış büyümüş ki haset edecek birşey, bir kimse göremiyorum. (11.12.2004)
  • Öyle okuyunuz ki okuduklarınızı anlayabilesiniz .. Öyle anlayınız ki anlaşılır derecede anlatabilesiniz .. Bununla mefhumlar muhatapların zihin tarlalarında kök salsın. (27.06.2004)
  • Dünya halkları HAK DİNE yaklaştıkça birbirleriyle kaynaşıp bütünleşecektir. (17.12.2004)
  • Cezb-i İlahî ile meczub olan kimse rûhunu teslim edinceye kadar yuvasından uzak düşmüş bir kuş gibi çırpınacaktır. (17.12.2004)
  • Yaşım ilerledikçe dünya ve dünyadan ilgilendiğim şeylerin uzaklaşıp beni terk ettiklerini görüyorum .. Ben onları terk etmek kahramanlığına eremediğimin acısını çekiyorum. (21.12.2004)
  • İnsanın latifelerinin tanınıp işlettirilmesi için büyük bir dar-ül fünuna ihtiyacımız var. (19.07.2004)
  • Ebede taşınacak dostluklar kitapla, sünnetle sena olunmuştur. (01.08.2004)
  • Îmanımla, aklımla, tevekkülümle, azmimle, sabrımla aşılabilir zorlukları, maniaları, uçurumları boynumla taşımak ayaklarımla, belki nefsimle aşmak istiyor da düşüyorum …(09.08.2004)
  • İnsanın düşünce ve kanaatlarında ileri geri hareketlilik rüyalarının renklerini ve görüntülerini değiştirir. O kapıdan gelecek feyizlerin kapılarını da kapatabilir. (05.12.2004)
  • Tebliğ yapıcılar hayatî hararetin sıcaklığıyla yaklaşmasını bilmeli .. Muhabbetin yerini bürûdet aldığı zaman sakınmalı … (17.12.2004)
  • Dairemiz Muhammedî, nuranî mütedahil dairelerden birisidir. (11.12.2004)
  • Ey ümera mürüvvetiniz ve ihsanınız yoksa adâletinizi görelim. (11.12.2004)
  • Tavuktan yumurtayı çıkaran yumurtadan da civcivi çıkarır .. Tohumdan ağacı yaratan, ağaçta da meyveyi yaratır .. Güneşi bir atomdan açan onu bir zerrecik içine dürüp, gizleyebilir. (11.12.2004)
  • Çağrıldığım güne, “GEL” denilinciye kadar yolunda yürümeğe devam edecegim. (28.11.2004)
  • Ayaklarım bastığı zemine tutundukça ağırlığımı taşıyabiliyor. (28.11.2004)
  • Firavunlaşmış nefisler en çok siyaset ehlini ve ümerayı kıskacına alıyor. (28.11.2004)
  • Kafa gözümün görebildiği (münhasır) güzelliklerden kâlp gözümün görebileceği (mutlak) güzelliklere teveccüh edebilsem. (21.12.2004)
  • İlimlerin aslı bir büyük haberdir. Sual ve cevapla genişleyip tekemmül eder .. Fıtrî olan suallerin de cevabıdır. (04.12.2004)
  • Uykuda da uyanık olmak, kâlben uyumamak .. Güneşin tuluundan önce güne doğmak, hayata doğmak …(05.12.2004)
  • Yaşım ilerledikçe ruhumun semasından kayan yıldızlar çoğaldı … (04.12.2004)
  • Müşterisi olduğumuz her bir şey letaifimizden birinin veya bir kaçının ihtiyacıdır. (04.12.2004)
  • Ey ihsan, ezân-ı haşri duyacak kulağın, Cemal-i İlahiyi görecek gözün olsun. (05.12.2004)
  • Kudsî hakikatlar eşhasın inhisarında değildir. (17.12.2004)
  • Gözden kaçanın gönülde yakalanması kolay olmaz. (11.12.2004)
  • Gönül isterdi ki Kitaba olan meylimiz kitaplık çapa ulaşsın da yürüyen, konuşan bir kitap olalım. (28.11.2004)
  • Kanatları olmadığı halde uçmaya çalışanlar yukarıya baktıkları için düşecekleri yeri görmüyorlar. (22.11.2004)
  • Nefsini dizginle ki her şey sana ram olsun …(17.12.2004)
  • Nağmelerin en hüzünlüsü yetimin sessiz ağlayışında gizleniyor. (24.05.2004)
  • Civciv yumurtadan çıkıyorda ben niçin dünyadan çıkmıyayım. (27.05.2004)
  • Niyetlerimizde, dikilen bir fidanın yerinden oynatılmamakla büyüyeceği gibi kararlılık ve sebat edilmesi zarurîdir. Niyet üzerine arızî düşüncelerle sonradan bir şeyler ilâve edilmez aksi hâlde netice alınması zorlaşır, tamamiyle ifsad olabilir. (06.09.2004)
  • Kibriyayı unutup kibredenler gibi onları taklit edenler de var. En iyisi kulvarı, yarışanlar için açık tutmak lâzım. Biz haddimizi biliriz. (14.08.2004)
  • Servetler bereketlenmesi için sirkülasyon ister. Donmaya yüz tutmuş varlıkların en sıcak cereyanını sadakalar hızlandırır. (05.12.2004)
  • Bir kısım meyveler fıstık gibi, fındık gibi, ceviz gibi ve Hind cevizi gibi kabuklarıyla yenmez içlerini çıkarmalıyız … Bunun gibi hikmetli sözlerin de mânalarını o sûretle elde edebiliriz .. Mefhumlara, sırlara nüfuz edecek istidat bize lâzım …(30.05.2004)
  • İrfan seviyemiz o derece sığlaşmıştır ki neredeyse insan kimi muhatap alacağını bilemiyor. (30.03.2004)
  • Yataklar, yastıklar hastalara bile dost değildir. (29.11.2004)
  • Ümîd, rahmet vüsatinde olsa yakışır. (04.09.2004)
  • Anlayışla kerâmet yarışa çıksa müsabakayı her hâlde anlayış kazanır. (04.09.2004)
  • Her insanın umumî dünyadan kendinin müteveccih olduğu bir yüzü vardır .. Asrın büyük imamı da bunu te’yid ediyor. Ancak bu yüz her insan için başkalarının nazarına perdelidir, mahremdir, hususîdir. Hem bütün muamelesi kendine has olan o yüz iledir .. Adeta onunla izdivaç etmiştir. Bundandır ki rüyalarda görünen kadın genel olarak dünya veya nefisle tabir edilir. (02.09.2004)
  • Urfalı Hafız Osman Efendi diye gözleri amâ olan bir dostum vardı .. Beş yıl hiç görüşemedim .. Bir gün Ankara’da bir lokantada karşılaştım .. Kendimi tanıtmadan yanına yaklaşıp selam verdim .. Birden oturduğu yerden titrer gibi silkelenerek ayağa fırladı “Ve aleykümusselâm İhsan Efendi” deyip beni kucakladı .. Kendisine “yahu sen gözüm kör diyerek bizi mi kandırıyorsun” deyince kalbini yumruklayarak “burası görüyor, burası görüyor dostum” derken bizi ağlattı. (27.05.2004)
  • Cömertçe dağıtanlar vesileler doğdukça ellerini sıkmak avuçlarını yummak şöyle dursun şevkinden şükür secdelerine kapanır. (05.12.2004)
  • İslamda fukara zenginlerin zimmetindedir. (01.08.2004)
  • KİTAP için koş, KİTAP için yaşa, KİTAP’la kucaklaş …(28.07.2004)
  • Şefkat ve muhabbet hislerimde ifrat ettiğimi, mağlup düştüğümü gören dostlarım kınamasınlar, dua etsinler. (01.08.2004)
  • Dünya çok da büyük olmayan bir mesken .. Yeryüzünde olan bütün güzel mekânlar sana tahsis edilse, tapulansa, sadece gezip görmeğe gücün yeter mi ?.. Nerede mesken tutacaksın merak ediyorum. (18.08.2004)
  • Bir kardeşimi kardeşlerinin her söz ve davranışlarına karşı çok hassas çok alıngan buldum. Çok üzüldüm. Bir hastalık gibi bulaşıp yayılmasından korkuyorum. (14.08.2004)
  • Vacip sıfatlarını tanıyarak kemaliyle O’na iman ve itimat eden bir kimse Hz. ALLAH (c.c.) ı andıktan sonra önden, arkadan, bütün etrafından meleklerle kuşatılır .. Artık kimseden korkmasın, yürüsün. (16.05.2004)
  • Güller fidanlığının bahçıvanıyım .. Ayaklarım çamurlu, ellerime çok dikenler batıyor yine de hoşnutluk içindeyim .. Gülleri en çok sevip ben kokluyorum. (27.05.2004)
  • Rüyaların irşadî mahiyetlerine dikkat etmek lâzımdır. Her rüya herkese anlatılmaz, ehline anlatılmalı .. Tabir (yorum) işi çok ilim ister. Haddini bilmeden teşebbüs edenler küstahlık etmişlerdir .. Marifet fukarâsı cahillerdir. (29.06.2004)
  • Günâhım yeryüzünü doldursa da zerrecik îmanımla ümidim Arş-ı âzam gibidir. (27.05.2004)
  • İncili bir kaftanla sahneye çıkabilirsin sokaklarda gezemezsin …(19.05.2004)
  • Nefsim mecazla hakikatı karıştırarak beni oyalıyor. (28.11.2004)
  • Manevî şahsiyetimizin âleminde buudlar kaç tanedir bilen var mı ?.. (19.07.2004)
  • Ben kendim için değilim çünkü evvelce hiç yoktum. (11.12.2004)
  • Bir değirmentaşı diğer değirmen taşına “Ne diye hep başımda dönüp duruyorsun” diye seslendi. O taş ise şöyle cevap verdi “Benim hem âdetim hem vazifemdir dönmek .. Yalnız seni istemiyerek incittiğimin farkındayım. Çünkü değirmenci öğütülecekleri zamanında getirmiyor. Onun ihmalinin zararını sen çekiyorsun. Hem sen de yerimde olsan benim başımda dönecektin. Haydi kusura bakma” (25.08.2004)
  • İmansız kâlp nurlu düşüncelere kapalıdır. (27.08.2004)
  • Ölecek bir kimse aranıyordu .. Bir genç “Ben ölmeğe talibim, hemen ücretini konuşalım, pazarlığını yapalım” diye ileriye atıldı. (19.07.2004)
  • Gözlerimi kapattığım zaman daha zengin güzellikler görüyorum. (19.07.2004)
  • Bir gül bir bahçeyi gülistan eder. (19.07.2004)
  • Bir gün boyunca hem herkese hem kendimize ne kadar mazeret ürettiğimizi merak ediyorum. (15.08.2004)
  • Dünyada muhasebeye alışmamış adam genel muhasebe günü nasıl hesap verecek. (18.12.2004)
  • Nefsimden öyle sıkıntılar çekiyorum ki belki hep ağlamalıyım .. Dostlarım bile beni gülerken görüyorlar. Demek hilebaz nefsim riyasıyla beni de dostlarımı da aldatıyor. (01.08.2004)
  • İlahî esmâ tecellilerinden kalbimize dokunanlar bir cilvecik ışığın, şeffaf cisme dokunduğu zaman binler huzmelerle yayılması gibi bereketlenir .. Bir tohum ise bir ağaç olur, çok çiçekler açar. Âlimin gönlündeki ilimden bir nükte de bunun gibidir. (27.07.2004)
  • Zor günlerin zorlukları rahat günlerin rahatını bereketlendirir. (27.08.2004)
  • Ey nefsim,
    • Ölüme karşı bir zırhın bir kalkanın bir siperin bir kalen bir seddin var mı ?.. (20.08.2004)
  • Ecelim gelmeden ölümsüzlüğün ebedi sırrına kavuşsaydım. (27.07.2004)
  • Allahım, bütün güzel isimlerin ve ism-i âzamın hürmetine dualarımı kılıç gibi keskin, rahmet gibi yeşertici eyle. (01.08.2004)
  • Batıllarıyla süratle batmakta olan AVRUPA müstakbel İSLAMİSTANDIR. (17.12.2004)
  • Muhatap bir şahsa karşı yapılan haklı tenkitlerin de istenilen neticeyi te’min etmediğini görüyorum. En iyisi “kaş yapayım derken göz çıkarmıyayım” Haksız tenkitler ise her zaman bir tecavüz silahıdır. (15.08.2004)
  • Sineğin sazı, güzelin nazı tükenmez. (27.07.2004)
  • Güzel kokular ruhumuzun (melekutî sıfatımızın) bir nevî gıdasıdır. (28.11.2004)
  • Şâkînin sözü bitmez, ocağı tütmez. (27.07.2004)
  • İslamla işletilmiyen akılların beyinlerine kurt düşmüştür. (18.06.2004)
  • Karun gerçekten inansaydı hazinelerinin tamamını hiç tereddüt etmeden Hz. ALLAH (c.c.) yolunda verirdi .. Eli sıkıların kulakları çınlasın .. (27.06.2004)
  • ZEKÂT iktisadî hayâtın dengesini sağlar .. Fakirleri izzetli zenginleri hamiyetli kılar .. Her seviyedeki mü’minleri MUHABBET köprüsünden geçirir. (27.06.2004)
  • Kâlp tarlasında çiçek açan hikmetlerin de tohum ve kökleri vardır. (27.11.2004)
  • Baş gözümle görebildiğim mahdut şeyler bile ne kadar güzel ne kadar rûhu okşayıcı. (22.11.2004)
  • İstikbâl zamanlarında pek çok mahsullerinin hasat edileceği fikir tarlalarında işçiliği çok seviyorum. (26.12.2004)
  • Geceyi üstümde örtü yapana gündüzün haşmetinde hamdolsun. (28.11.2004)
  • Tanıdıklardan, ahbaplardan “bana gel .. ” diyen çok .. “Kendine gel, yuvana dön ” diyen pek az …(04.12.2004)
  • O, ihtiyacım olanı veriyor .. Ben, ihtiyacımdan fazlasını istiyorum. (04.12.2004)
  • Mübezzirin savururken maişet hususunda yarını yoktur. (22.11.2004)
  • Şükürler, rızanın, rahmetin, bereketin yolunu açar. (22.11.2004)
  • Ey cahil, yalnız kendin için varsan kendini kendin mi yarattın …(04.12.2004)
  • Mazeretçi mazeret imâlatçısı bir esnaftır, her vesilede metâını tezgâha çıkarır. (21.11.2004)
  • Şükürler nimet sahibine hürmet ve muhabbetten güç alır. (22.11.2004)
  • On defa aradığım hâlde bir kere aramıyan tanıdıklarım var. Bunlar için de vefalı olmaya çalışıyorum, dua ediyorum, dost nazarıyla bakıyorum. (01.08.2004)
  • Fazilet-i ahlakiyeden olan zenginlik hem dünyevî hem uhrevî zenginliktir. (19.07.2004)
  • Çıplak doğdun hiçbir şeyin yoktu .. Kundağa sarıldın, beslenip büyütüldün, her ihtiyacın karşılanıyor, şimdi her şeyin var .. Bunlar senin akıl ve hünerinin mi mahsulleri ?.. Haydi canım sende güldürme beni .. (05.12.2004)
  • Sultanımdan mal, mülk istemiyorum çünkü taşıyacak kadar gücüm yok, hesabını verecek kadar da hesaba aklım ermez. (04.12.2004) !!!! idare edecek    nereye eklenecek
  • Mehdiyyet hidâyetin ihtiyaç zamanında parlayacak atomu gibidir. (11.12.2004)
  • Bir ile başlayıp, bir ile devam edip “Bir” e ulaşmalıyız. (30.05.2004)
  • Sultanın sefinesi yolcularını misafir edilecekleri makarra taşır. (27.05.2004)
  • Senin gördüğün güzel, müjdeli rüyalarda senin gösterdiğin teveccühün ve sana isâbet eden teveccühlerin hissesini unutma !.. (30.05.2004)
  • Midesi dolu gözü aç olacağıma gözü tok midesi boş olayım. (31.08.2004)
  • Senin metaın, sermayen ne kadar güzelmiş ki onunla ebediyeti satın alıyorsun. (27.05.2004)
  • Cevşen-i şerîfi vird eden zatlardan bazıları okurken Sahib-i Cevşen ruhaniyetiyle teşrif ederek bûy-i ruhuyla varlığını hissettirir. (14.08.2004)
  • İnsanın yanılmazlığı, aldanmazlığı, sürçmezliği yok .. Kusurunu bilmek ve itiraf etmekle bunları telafi eder. (20.08.2004)
  • Dizginlerini tutabiliyorsan nefsini de koşturabilirsin. (31.08.2004)
  • Bir ikaz …
    • Düğmeğe basıp kanal değiştirenler her zaman güzel ve faydalı proğram bulamıyabilirler. (30.05.2004)
  • Âlemde tesadüf bulunmadığına göre hâlis bir tefeül (anlayabilirsen) gerçekten senin içindir. (16.06.2004)
  • Bu “KUŞ SÜTÜ” kitabından okuyup faydalanmak isteyenler önce Ahmed İhsan’ın rûhu için bir Fatiha okusunlar. (15.06.2004)
  • Beytullah nurdan bir ağaçtır, yeryüzünü dolduran umum mescitler onun dallarıdır. (28.12.2004)
  • Yüksek mânalar kesafetli nefislerde kesintiye uğruyor. Nurani ruhlara aktarılmalı ki intişar etsin. (28.11.2004)
  • Önceler sonralar, kârlar zararlar, gelişler gidişler fânilere, hâdislere nisbet edilir. (15.06.2004)
  • İlim ehlinin en büyük âfetlerinden birisi unutmaktır, diğeri de o kimsenin ilimden bir şey bilmekle her şeyi bildiğini zannetmesidir. (10.08.2004)
  • Çocukları sevindirenler çocuk sevinci gibi sevinçlere ulaşırlar. (15.06.2004)
  • Ey nefsim ben senin ne huysuzluklarına şahidim. Fırsat bulsan kendini medhederek beni de kandıracaksın. Haydi palavra savurmayı bırak haddini bil !.. (15.08.2004)
  • Hayatımın bazı noktalarını mikroskopla inceledim samimiyetle itiraf edeyim ki kendimi az medenî, çok bedevî, yabanî ve nezâketsiz buldum. (15.08.2004)
  • Manevî hayat cihetinden biz (haddimizi biliriz) rütbe ve makam dağıtıcısı değiliz. Belki potansiyel bir kısım istidatların mâdenleri gibi işletilmesine vasıta olmaya çalışıyoruz. (30.05.2004)
  • Düşüncelerimizin trafiği şıkışabilir açılıncaya kadar, bulanabilir duruluncaya kadar beklemek lâzım .. Gerekirse karar vermek kayda geçmek bundan sonra olacak. (15.06.2004)
  • İslâmı anlatmaya çalışanların zamlı tarife uygulamaya hakları yoktur. (17.12.2004)
  • “KUŞ SÜTÜ” ağacından her meyvenin ayrı bir lezzeti vardır. (26.05.2004)
  • Hamiyetlerin coşması, himmetlerin toplanmasıyla hizmetlerde zafere ve rızaya ulaşılır. (12.08.2004)
  • Ey nefsim, dünya bütün kütlesiyle çok hoşuna giden, hazmı kolay bîr yiyecek olsa ve tamamı senin sofrana konsa, bunun ne kadarısını yiyebilirsin ?.. Gel seninle senin iştiha zannettiğin oburluğuna ve hırsına gülelim. (18.08.2004)
  • Çiçekleri güzel yaratan ve güzelleştiren, onların diliyle bizimle konuşuyor .. O güzellerin hiç birinin bizlerden pratikte direkt hiç menfaatları yoktur .. Demek biz onları değil, sahibini takdir edeceğiz. (15.06.2004)
  • Şefkat kucağında büyütülen çocukta merhamet sıfatı gelişir .. Nefret ocağında yanmış genç, kamufle edebilse de ruhen bir anarşisttir. (15.06.2004)
  • Bir kimsenin akıl ve hafızası ne kadar güçlü olursa olsun aklına güvenmesini akılsızlık gibi görüyorum. (27.06.2004)
  • Kendi nefsimize merhamet edebilsek ne diye onu ateşe atalım ?.. (15.06.2004)
  • Bazı insanlar görüyorum ihtiyarsız olarak dünyaları küçülüyor .. Şuur ve iradeyle dünyalarını küçültebilen kahramanlar manevî âlemlerini, ebedî yurtlarını çok genişlemiş bulacaklar. (30.05.2004)
  • Babaları ve analarıyla (haklı bile olsalar) sürtüşenlerin maddî ve manevî perişanlıklarını gördüm. (15.06.2004)
  • Şahs-ı manevîden istifadeler manevî bir şahıstan istifade ve feyizlerin çok fevkindedir .. Bu gerçeği manevî meslek mensuplarından ancak binde biri fark edebiliyor. (13.08.2004)
  • Biliyorum ki dünyanızdan göçtüğüm gün gasilden sonra cesedimi bir kefene sarıp, tabuta yerleştirip, taşıyacaksınız … Dikkat ediniz ben o tabut içinde olmıyabilirim. Yine de ihtiramınıza teşekkür ederim .. Sizleri vefanız için ruhumla alkışlıyorum. (04.06.2004)
  • Sa’yinle ve azminle elde edeceğin ilim vehbiyyetle kazanacaklarına mani olmaz. (27.08.2004)
  • Aramızda mazeret üretme hastaları gittikçe çoğalıyor. (11.06.2004)
  • Güneşin ışıkları yerlere ayaklara kadar iniyor, kendisi yine yükseklerde kalıyor. (27.09.2004)
  • Bir şey ki onu bana Hz. ALLAH (c.c.) verdiğini biliyorum. Başka hiçbir şeyim olmasa da “her şeyim var” diyorum. (24.05.2004)
  • Kitap için canını veren bir kimse de büyük bir bedel ödemiş sayılmaz. (28.07.2004)
  • Borçlanmaktan utanmıyanlar arasında olduğumdan utanıyorum. (18.08.2004)
  • Çocukluğumda bir delilik ettim .. Üç gün yemedim, içmedim, konuşmadım .. Dördüncü gün dudaklarım yapışmıştı bıçakla araladım, yaralandı ve kanadı. Nefsime zulmetmiş olmaktan korktum devam etmedim .. İstiğfar ettim. (27.05.2004)
  • Bazen ayaklarım öne düşüyor gözlerim arkadan geliyor. Bazen gözlerim ilerileri görürken ayaklarım koşsa da geride kalıyor. Akıl ve hayal ise bazen mekânı aşıyor hattâ zaman hududunu da zorluyor. (03.06.2004)
  • Her şey benim içinse ben de O’nun için değil miyim ?.. (24.05.2004)
  • Enaniyet hususunda ne Ahmede ne İhsana ne de nefsime taraf olmak istemiyorum. (15.08.2004)
  • Uhuvvet İslâmî, Kur’anî, İmanî olduğu için kardeşliklerimiz de tecdid-i îman gibi tecdid edilir. (25.05.2004)
  • Her çaresizliğin bir çaresi var. (06.07.2004)
  • Bir çok vesilelerle şefkat ve muhabbet hislerinin memzuciyetine kaynaştığına şahit oldum. (01.08.2004)
  • Bu “KUŞ SÜTÜ” öyle bir kitaptır ki günlerce aylarca yıllarca birer, ikişer, üçer hikmetli cümleler olarak (altmış yıllık ömre yayılmış) düşünülüp yazılmıştır. Meşrebi ve mesleği ne olursa olsun her insanı ilgilendiren mefhumlar içinde vardır. Zararsız istifadelerine göz yumulmasın. (26.05.2004)
    • Not: Bu yazı kitabın dış kapağı içindir.
  • Bir kimse haremeynden birisinin içinde iken “kasem ederim ki ben şimdi Cennetteyim” deyiverse hanis olmaz. İlla ki gafiliynden olmaya …(22.07.2004)
  • Cennetin kudsî câzibesi insanı dünyadan çeker, yeter ki onu rûh-u canla istemiş olsun …(22.07.2004)
  • İyilik devamlıdır, kesintiye uğrarsa mahiyeti değişir. Bundandır ki iyiler iyilik yapmaktan yorulmazlar. (31.08.2004)
  • Yıllarla, yollarla, yallarla alış-verişimiz var ki hâlden hâle geçiyoruz .. Gâh sürünüp gâhi uçuyoruz. (26.05.2004)
  • Büyüyen gelişen bir dalın ağaçtan kopması gerekmez. (19.05.2004)
  • Hayâtın bütün üniteleri rubûbiyet cilvesi olan terbiyenin mektepleridir. (04.12.2004)
  • Hizmetlerde, maarif-i hakikiyede, irşadda, rehberlikte müesseseleşen AĞABEYLİK mevhibe, istihdam olduğu gibi muktesebte olabilir. (07.12.2004)
  • Kesafetli boğucu dumandan kapanan göz seni nasıl görecek …(04.12.2004)
  • Nefsim bir ders halkasına diz çökmüyor, bir kütüphaneye girmiyor … Yem torbasını istiyor, ahıra koşuyor. (04.12.2004)
  • Sen aradan çık, insan kardeşlerini O’nun için O’nun hesabına kucakla …(11.12.2004)
  • Midemizin açlığını hemen duyarken ruhumuzun açlığını, aklımızın fakirliğini görmez miyiz ?.. (11.12.2004)
  • Bir fani güzele kapıldım “Sen güzelliği ve güzeli bilmiyorsun” diyerek dersimi verdi. (11.12.2004)
  • Cirmim ne kadar küçük .. Cürmüm ne ağır ne büyük .. (11.12.2004)
  • Dostum senin benim için ölmeni beklemem, samimiyet, ferağat gösterirsen bana yeter. (04.12.2004)
  • Karûnu servetinin çokluğu değil murüvvetinin azlığı yere batırdı da meşhur oldu. (05.12.2004)
  • Müsrifin israfı akla dayanmaz. (22.11.2004)
  • Dünya ekranında görünen hazır bir proğramdan ibarettir .. Bizler hiç birimiz onların yapımcıları değiliz. (28.12.2004)
  • Hiçbir eserim yokken tefahürüm ne kadar çok. (11.12.2004)
  • Salât ve selam en güçlü, en müessir, mücerrep dualardır .. Şifa ve huzurumuzun da kaynağıdır. (26.03.2004)
  • İnsanın ihtiyarî tasarrufunda çok çok israf var. (26.03.2004)
  • Kardeşimi, kusurumu teftiş ederken değil eksiğimi tamamlarken daha çok seviyorum. (28.03.2004)
  • Mehdiyyet, bir şahs-ı manevî mahiyetinde bana tebessüm etti .. Hayâtımın en hayâtî derslerini Ondan aldım .. Başka muallim ve müderrislere pek muhtaç olmadım. (28.03.2004)
  • Hayatın zenginliği zengin bilinen kimselerin zenginliklerinden ibaret değildir. (28.03.2004)
  • Vaad edilen ölümsüz hayâtın öyle cazibe ve güzelliği var ki onun için her saat ölebilirim. (28.03.2004)
  • İman ve akıl sahibi olarak fısıltılara ya kulağımızı kapatacağız veya vicdanımızla tezat teşkil ediyorsa bir veli kimseden hattâ babamızdan işitmiş olsak da “Yanılabilir, yanlış anlamıştır … ” diyerek tahkiksiz hüküm vermemeliyiz. Filankes demiş olması hüküm için kâfi gelmez. (28.03.2004)
  • Rüya görmekle rüyada yaşamak, rüyayı yaşamak farklı şeylerdir. (26.03.2004)
  • Uykuda geçirdiğin saatları hangi hesaba kaydediyorsun ?.. (23.04.2004)
  • Günahlarda tiryakiliği olmayan kimsenin günahı onu hemen tevbeye koşturur. (06.04.2005)
  • Hased, hasit için “ içinde bulacaklarım var ” diye girip çıkamadığı derin ve kör bir kuyudur. (17.10.2004)
  • Arkadaş, sen bana itimat etmiyorsun .. Benim sana itimat etmemi mi bekliyorsun. (01.03.2005)
  • Zann-ı günah, günahtan daha sıkıcıdır .. İstiğfar rahatlatır. (01.03.2005)
  • İmanın hayâtı hayatlandıkça dünyanın ömrüne ömür katar, kıyâmet uzaklaşır. (21.03.2005)
  • Rahmetin kucağında bile kendini zahmete sanıyorsun. (20.03.2005)
  • ALLAH-I AZÎM ile alış veriş yapan hiç aldanmaz .. Alırsa da kâr eder satarsa da …(18.03.2005)
  • Ne küçüklerle ne büyüklerle tartıldığımda gerçek ağırlığımı bulamadım .. Öyleyse ben kendi ağırlığımdayım. (29.03.2005)
  • Hazır siyaset akl-ı maaşa mağlup düşmüştür, materyalisttir. Meâda, maneviyata kör gibidir. (06.01.2005)
  • Arkadaş şehvetten, öfkeden, fani şeylere şiddetli hırsından kudururken velâyetin hangi cinsinin hangi cilvesine mahzar olduğunu zannedersin. (01.03.2005)
  • Yatağa serilmiş saatların, öldürülmüş günlerin cenazeleri arkasından ağlamalıyız. (02.03.2005)
  • Ava çıkmış parçalayıcı bir hayvan değilim ki tırnaklarımı açıp pençe atayım. (02.03.2005)
  • Mecazî olduğu halde aşk derecesine ulaşan sevginin (tarafeyn için) çok muafiyetleri vardır. (25.02.2005)
  • Ruh ve kalbe yerleşen sevgilere, sevilenlere azami müsamahalı olmalıyız. (25.02.2005)
  • Alemde öyle bir inkılap, bir ihya vücuda gelsin ki her istidat sahibi kendi istidadıyla yapabileceği hizmete koşsun. O büyük uyanış ona zor gelmesin. (07.03.2005)
  • Barut ateşten şikâyet etti “ O benim içime düşmeseydi patlamıyacaktım. ” demesiyle ateş “ benim maksadım yakmak değildi. Ona yakın olmak istedim, daha yakmamıştım bile hemen patlayıverdi .. Anlaşılan çok alınganmış .. Halbuki yaktıklarımın hiçbiri patlamıyor.” Sözleriyle cevap verdi. (28.03.2005)
  • İstihsan edilmeyen güzellik var olsa da yok gibidir. (17.10.2004)
  • Meleklerin kendilerini güvensiz hissetmek gibi bir problemleri yoktur .. Melekleşmek isteyen insanlar ne diye huzursuz bir endişe içinde yuvarlanıyorlar. (01.03.2005)
  • Ey kardeş “KUŞ SÜTÜ” içmiyorsan “ANA SÜTÜ” ne de tok musun ?.. (26.03.2005)
  • Bizimle omuz omuza olanlar aldığını ALLAH (c.c.) dan alır verdiğini O’nun hazinesinden verir .. Verirken (tükenecek diye) yüreği titremez .. Elini cebinden çıkarır, avucunu sıkmaz. (26.03.2005)
  • Beni tutmayın sevinç gözyaşları dökerek oynayıp, zıplıyayım .. Dünya gibi fırıl fırıl döneyim .. Sultanım bana “Sen benim kölemsin” dedi. (30.03.2005)
  • Mefhumlar ve mânalar pek çoğu müşterektir, umum ondan hissedardır .. Takdim şekli değişiktir, zarfları muhteliftir .. İstikâmetli olanlar vahiy ve ilham kökleri üzerinde büyümüştür .. Belki o muhteşem ağacın çiçekleridir. (07.03.2005)
  • Bir kafile içinde arkadan da gelsen önden de gitsen menziline varacağın saat değişmez. (18.04.2005)
  • Bir tesbihim binler .. yüzbinler .. milyonlar tesbihler olduğunu fen gözüyle de görüyorum. (23.03.2005)
  • Aşık değilsem de uşşakî kardeşim var. (02.04.2005)
  • Musahabelerde istikâmetli kâmil bir aklın yardımı olmadan yapılan sohbetler çok afakî oluyor. (23.03.2005)
  • Aklımın nerede olduğunu bilseydim, onu bazen elime alıp temizliyecek, tamire çalışacaktım. (23.03.2005)
  • Kardeşim, dua ederken senin dualarını da kendi dualarım içine almıya çalışıyorum. Sen de aynısını yaparsan duada büyük bir güç temin eder hedefimiz olan “Rıza”yı bulabiliriz. Dua, imanın en azîm sırrını taşıyor. (27.06.2004)
  • Günlük hayatımızda bir maksada dayalı olmadan oturmak, kalkmak, yürümek gibi çok hareketlerimiz var. Bunların niyete ve bilgiye dayalı olması hâlinde, içini doldurmuş oluruz ve yöneldiğimiz Zâtın rıza ve hoşnutluğunu kazanırız. İSLÂM bütün menfaatli güzellikleri NAMAZ içinde toplamış ve kemâl-i insaniyenin en kestirme yolunu önümüze açmıştır. (27.06.2004)
  • Kul olduğuma göre yalnız Efendime el açacağım .. O Sultanımdan bu azmimde sebat gücü vermesini yalvarıyorum. (27.06.2004)
  • DUA
    • İBADET
    • NAMAZ (27.06.2004)
  • Sivri sineğe “ Sen benim kanımın tasfiyesi için sondajlamaya ihtiyacım olduğunu ne biliyorsun ?.. ” deyince “ Rabbımın ilhamıyla sana geliyorum ” dedi. (02.04.2005)
  • Basiret ehline “ağaç mı büyük, meyvesi mi ?.. ” diye sorulur mu …(29.05.2005)
  • İsraf, israfın kamçısıdır. (13.01.2005)
  • Aklın taşıdığı ağırlık ayakların taşıdığından fazladır. (03.01.2005)
  • Yırtılıp atılan bir zarf mektubu taşımakla hizmetini tam yapmıştır. (17.10.2005)
  • Nefsimin nefsanilikleri onu öyle katılaştırdı ki attığım taşlar hep bana geri dönüyor …(23.05.2005)
  • Armudu pişiren ağaç değil .. Kucağıma düşüren de ben değilim. (23.05.2005)
  • Şu nefsimin yaptığı işe bakıyorum .. Etrafımdaki insanları, tanıdıkları hep bana minnet ve vefa borçları varmış gibi gösteriyor, yanıltıyor, huysuzlaştırıp bed muamelelerle iyi münasebetlerimi zedeliyor .. Pek de sakil bir hâl alan dostluğum ve sevgim de çekilmez oluyor. (23.05.2005)
  • Bugün bizim ihtiyarlar meclisinin ders halkasından bazı dostlar hatıralar anlattılar … Dikkat ettim isimleri, zamanları, mekânları, şahısları çoklukla birbirine karıştırdılar .. İhtiyarlık üzerimize çöküyor da bundan mıdır diye düşündüm. Onların aynasında kendi durumumu teftiş ettim. (18.05.2005)
  • Meskeniniz dar olsa da kapınız geniş, sofranız açık olsun. (03.01.2005)
  • Cenâb-ı Hakîm sebepler âleminde unsurların perdesine sardığı kudretinin cilvesiyle yaratacağını yaratır. Bu imtihan sırrıyla aklın nazarı zahirî sebeplere kayar. (25.10.2004)
  • Yetmişbeş yaşımdayım hâlen yolun başındayım. (17.10.2004)
  • Rahatımı kaçıran rahatsızlıklardan pek çoğunun aklımın midesine doldurduğum fuzulî malumatlardan olduğunu fark ettim. (13.11.2004)
  • Cehâletin mahiyetini pek çok kesafetli, katı ve burûdetli gördüm. İlimlerin, marifetlerin şuasıyla eritilemiyen kısımları da var. Cehennemin ateşinde mi yumuşayacak ?.. (12.05.2005)
  • Asmaya asılan üzümler senin elinle mi asıldı ?.. (23.05.2005)
  • Aynasında görünse de gerçek müessirin esere hülûlü yoktur. (03.01.2005)
  • Nefeslerimi saymaktan aciz alduğumu gördüm de bütün nüfusun sayılı nefeslerinin verilişinin azametini düşündüm. (13.11.2005)
  • Tartmadığımız, kıvamını bulmamış, ham düşünceyi izhar etmek ahmaklığın derecesini gösterir. (06.01.2005)
  • Musîbetin isabeti Hz.ALLAH(c.c.) tarafından olduğu halde kul onu iradî ve ihtiyarî bir taleple bulmuş olabilir. (12.11.2004)
  • Mehdiyetin dairesi İSLAM coğrafyasından ibaret değildir. (28.03.2005)
  • Fenlerde ve sanatlarda gelişmeler ihtiyacı azaltmıyor .. “Hayâtı kolaylaştırıyor” demek de zor. (26.03.2005)
  • Bir kısım ahbab ve arkadaşlara “vefasızlık ediyorlar” diye küskünleşiyorum .. Sonra insanların ALLAH (c.c.) ve Resulüne ve KUR’AN-I AZÎM’e vefasızlıklarını görüyorum da “bana karşı olan vefasızlık ne ki” düşünceleri içinde rahatlıyorum. (13.05.2005)
  • Dökmediği terinden şirik imal ettiğini zan edenler var. (04.01.2005)
  • Çok alçak olan alçaklar çok çok alçalarak yüksek görünen kimseleri yüksek görmemize yol açarak bizleri görüş yanlışlığına itmiş olabilirler. (22.05.2005)
  • Erzel-i ömürden ALLAHA (c.c.) sığınıyorum. Hüsn-ü akıbeti en azîm bir nimet biliyorum. Îman ve şehadetle göçmek için Rabbıma yalvarıyorum. (19.05.2005)
  • Sinn-i temyize sahip olmaya çalışan bir çocuk gibi suallerle doluyum .. Dikkat edince hadisat ve eşyada, fıtrat içinde mükemmel cevaplarını buluyorum. (19.05.2005)
  • Muhammedî ruha sahip olmakla Refik-i Âlâya çıkılır. (03.01.2005)
  • Cesur bir genç tanıyordum .. Kendi ifadesiyle iki çocuk yoldan geçerken üzerine çullandılar hem bıçaklayıp hem de soydular .. Demek insanların meziyet ve kabiliyetleri sabit ve daîmi değildir .. Kendi gücümüze güvenmek yerine ALLAHA (c.c.) dayanmalıyız. (19.05.2005)
  • Yürüyerek menzilime varabilirim .. Uçarak bir dala konmak fıtratıma uymuyor. (07.01.2005)
  • Bir şeye takılanların çoğunun takıntıları o derece çürük ve cılız ki ehl-i nazar ve ehl-i basîrete gülünç geliyor. (12.05.2005)
  • Hayâtımızın içine hayât-ı îman girmeyince o hayâta hayat diyemeyiz. (05.01.2005)
  • İşi (meşkuliyeti) olana iş buyurmam .. İşi olmayan (avare) kimseye de iş buyurmam, çünkü o kendini öylece avutuyor. (10.05.2005)
  • Yazdığım her cümlenin bir makâle bir kitap muhtevasında olmasını istiyorum. (05.01.2005)
  • Zamanın uçaklarıyla uçmak hasret ve hevesini bırak rûhunun kanatlarını aç !.. Fulusa, vizeye muhtaç olmadan bütün âlemlerde seyahat edebilirsin. (09.05.2005)
  • Öldüğünüz hâlde yaşayacaksınız .. Yaşadığınız hâlde ölmelisiniz. (28.03.2005)
  • İmanla ve şehadetle Rabbımın rızasına kavuşmamın bayramının davulları çalmaya başladı .. (13.11.2004)
  • Nefsimi taşımaya heveslendim gittikçe bir dağ gibi büyüyüp ağırlaştı .. Meğer ki bilemedim onun üstüne
  • çıkmak varmış hata etmişim …(25.10.2004)
  • Kabiliyetlerin, mutlak olması onların kayıt altına alınamıyacağı mânasına gelmez. (23.05.2005)
  • Bir kısım akılsızlar, belki sığ düşünceliler dünya hayatına, faniyata istiğna gösterenleri o işlerden hiç anlamaz, beceriksiz, uyuşuk kimseler zannederler. (23.05.2005)
  • Merkezî bir haliçenin bir ipi çekilse bir çok nakışlar bozuluverir. (31.08.2004)
  • “Biliyorum” demekle âlim tasannu ile sanatkar olunmaz. (23.05.2005)
  • Ey maddî zenginlikler, servetler iyi ki üzerime çullanmadınız .. O zaman ne kadar ezilecektim …(23.05.2005)
  • Sarı ırkın sarılığı, siyahînin rengi fıtratındandır, pazardan satın alınmış değildir. (07.01.2005)
  • Kalemi çok seviyorum .. Hafızama yardım ediyor, ne güzel yazılar yazıyor. Onun sahibini, yazdıranı nasıl sevmiyeyim ?.. (23.05.2005)
  • Güzelliğinden örtünen olduğu gibi .. Çirkinliğinden gizlenenler de vardır. (22.02.2005)
  • Rabbımızın İLİM sıfatı da üzerimizde parlayan sönmez bir güneştir .. Okyanus gibi ayna olabilirsek azamî derecede istifade ederiz .. Eşyanın gölgesi ondan feyzimize mani teşkil edemez. (23.05.2005)
  • İsme hürmetim olduğu gibi sıfat ve resmi de hafife almam. (28.03.2005)
  • Öyle yaşamalıydım ki kitaplar yazacağıma onlar beni yazmalıydı …(26.05.2005)
  • Sırık gibi uzayacağına süllem gibi basamakların olsun. (05.01.2005)
  • Asrî siyaset nazarı tarafgirdir eşyayı ve ahvâli olduğu gibi göremez.(06.01.2005)
  • Bazen söylediklerimi yazdıklarımı ben de anlamıyorum. (05.01.2005)
  • İmkân ve servet sahiplerinin pek çoğu kendilerine samimi yaklaşan kimseleri de menfaat için etraflarını çevirenlerden zannederek onlara sağlıklı davranamazlar. Bu yüzden çok candan dostları kaybeder, dostluklardan mahrum olurlar. Belki mübarek zatların hasbî dualarının dışında kalırlar. Bana göre servet ve imkanlar çok büyük imtihan vesileleri .. (26.05.2005)
  • Dünyayı isteyen kimse yük hayvanı gibi bir kısım ağırlıkları taşımaya katlanacak olduğunu bilsin. (07.11.2004)
  • Ümmetin imam beklemek gibi bir külfeti yoktur. İki üç kişiyle cemaat teşekkül eder, bunlardan birisi imam olabilir. (04.01.2005)
  • Antebin fıstığı gibi açılan, gülü gibi kokan söz de var .. İçini bırakmayan çetin ceviz gibisi de …(04.01.2005)
  • Uyandığımı zannetmekle uyanmış olmuyorum. (30.03.2005)
  • Bir ihtiyaç sebebiyle dallarını veya ağacı sallayabilirsin .. Dikkat et ki köküne zarar vermeyesin. (04.03.2005)
  • Fazilet-i ahlakıyenin bedeli bir can olsa da yine ucuzdur. (07.01.2005)
  • Düşüncelerimi yürütebilseydim, koşturabilseydim hatta kanatlandırıp kâlplere, akıllara, ruhlara, yüce âlemlere uçurabilseydim …(04.03.2005)
  • Meşru’ servetler, sosyal sınıflar arasında ışığın yayılışı gibi her muhtaca ulaşır .. Medeniyette terakkî vesîlesi olur. (06.01.2005)
  • Ey nefsim
    • Sana mesajım var. Kendin için merhametimi, şefkatimi çok istismar ettin .. Artık yeter …(04.03.2005)
  • Artı, artı .. artı .. Sonra da tartı .. (09.05.2005)
  • Celâl’in celâline ihtiram ettiğim, tazîm ettiğim gibi Kemal’in kemâline Cemâl’in cemâline nasıl muhabbet etmem ?.. (02.03.2005)
  • Himmetler birleşir zimmetler zail olur. (07.01.2005)
  • Menfi işlerin, musîbetlerin hikâyesi de menfîdir. Onun tahfifini nastan değil musibeti verenden bekleyip yalvarmalı. (08.11.2004)
  • Kırdığın kalbimin hurdasından sana yuva mı yapacağım. (29.03.2005)
  • Besmele başta olarak hiçbir kelam lokma ile beraber çiğnenmez. (19.03.2005)
  • Fitne-i ahır zamanda erkek-kadın cinslerinde (muhalif-i sünnet yaşayışın cezası olarak) fıtratı altüst eden her cinsin kendi cinsiyeti zararına, dejeneresine yol açan ruhî, ahlakî ve cismanî bozulmalar vuku bulur. (21.09.2004)
  • Her şeye rağmen ayakta kalabilmenin yolu kuvvetli belki sabit bir yere, birine tutunabilmeğe bağlı …(10.09.2004)
  • En mahsuldar tarla, sahibinin teriyle sulanmıştır. (13.11.2004)
  • EZAN okunurken duyanlardan, dinliyenlerden olmak ne güzel .. Ne büyük saadet …(28.03.2005)
  • Savaplar, günahlar artılar eksiler gibi biri diğerini silebilir. (25.02.2005)
  • Ayaklar baş olursa başlar ayağa düşer. (09.09.2004)
  • Bilmediğimiz, eksik bildiğimiz, az bildiğimiz, yanlış bildiğimiz, vicdanımızda makes bulmayan bir mes’eleden söz açmamız hacâletaverdir, günaha götürür. (06.01.2005)
  • İnsanlar hissî sadakatin ve vefanın pazarında gezdikleri hâlde aslının şuurî ve irfani olduğunu bilip onu geliştirmeleri lâzım. (25.02.2005)
  • Farkı fark edemiyenlere farklı mı davranmalıyım ?.. (04.01.2005)
  • Ey mü’min, külfetsiz ni’metlere yârın kavuşacaksın. (30.03.2005)
  • Günahların evhamı insanın meşru’ işlerine set çekebildiği gibi, isyana da itebilir. (25.02.2005)
  • Mekâna sığışmaz, zamanı aşabilir bir istidada sahipsin. (13.11.2004)
  • Kaderin kıskacında sıkıştığından şikayet eden kendisini ALLAH(c.c.) dan alacaklı zan etmesin. (01.03.2005)
  • Harfler, çiğneyip yutulmak için değil hava unsuruna yüklenip melekleşmek içindir. (19.03.2005)
  • Manevî vasatı, mukaddes mefhum ve değerleri hasis menfaatın için kullanmak istersen sefalete düşersin. (19.03.2005)
  • Fıstık, kabuğunda yerleşir. Sen, kendinden taşıyorsun …(20.03.2005)
  • Dalından koptuğu hâlde yaşayabilen çiçek var mıdır ?.. (22.02.2005)
  • Hayvanî hayattan insanî hayata yükselmek melekî sıfatlarımın açılışıyladır. (20.03.2005)
  • Ağacın yaprağıyla gürlemesi güzeldir .. Yaprağın ağacında yeşermesi ne büyük gerçektir. (22.02.2005)
  • Göz gören değil gördürülen, kâlp, bilen değil bildirilendir …(03.01.2005)
  • Büyüklerinden birisi kendisiyle konuşurken yüzünü çevirip, başkalarıyla konuşan kimse muhatap olmaya layık olmadığını isbat etmiş olur. (02.03.2005)
  • Fani muhabbetler bakî muhabbetlerin talimi gibi olmalı .. Dozuna dikkat etmeli. (08.11.2004)
  • Mehdiyyet ordusunda bir nefer olabilmeğe de kanaat ederim. (20.03.2005)
  • O gördüğün her kim ve her ne ise onlar tarafından horlanabilirsin, sakın …(01.03.2005)
  • Memur, dairesine yedi saat gider iki-üç saatını çalışır.
    • İşçi, fabrikaya sekiz saat gider dört-beş saatını çalışır.
    • ÇİFTÇİ tarlasına on saat gider altı-yedi saatını çalışır.
    • ESNAF, on-onbir saat işine gider dükkânında bulunur, belki on saatını çalışır .. İLLA MA SEA ..ya ayna olur.
    • İDARECİ ne kadar makamındadır, ne zaman gelir, ne zaman gider bilinmez.
    • TÜCCAR geceleri de uyumaz …
    • Patronun işine akıl ermez. (01.03.2005)
  • Kelimatın içine cirmî hurufatı da katarak sayınız listesini ben de okuyayım. (16.03.2005)
  • Ne diye yumurtaya kulp takmaya uğraşıyorum. (01.03.2005)
  • Ey yatalak gibi yatan nefsim hemen ayağa kalk !.. Göreceksin ki daha fazla dinlenmeye ihtiyacın yokmuş .. Çalışarak, hatta terliyerek en güzel dinlenecek ve huzurlu da olacaksın. (01.03.2005)
  • Arkadaş sen karakterinde çivi olarak şekillendinse başından çok çekiçler yiyeceksin. (26.02.2005)
  • Şüphesiz mirac-ı azim resûlullahın semalarda gezmesinden ibaret değildir. (25.10.2004)
  • Ey insanoğlu korktuğun sebeplerle, korkulara evhamlara, devamlı rahatsızlıklara davetiye çıkardığını bil ve sakın da istikbalini karartma !.. (01.03.2005)
  • Bazı meslek ve meşrep sahipleriyle şahsen taasupla donuklaşmış olanların aklın istiklaliyetini gölgelemek istedikleri bir vakıadır .. Aklın istiklaliyeti onun fıtratıdır, Fatır’ından hediyedir. (01.04.2005)
  • Bu âlem nisbilikler âlemidir. Cemâller, hüsünler, kemâller, ilimler, marifetler, muhabbetler, hayırlar, nurlar. Bütününe nisbîlikleri nazara alarak yaklaşmalıyız .. Nimetlerden istifadeler, menfaatler, faydalar, müsbetler, menfiler de böyledir.
  • Yataktan kalktıktan sonra uyku aramak gibi bir lüksüm yoktur .. Uyku aramak kıymetli zamanımızı daha ucuza harcattırır. (02.03.2005)
  • Aklıyla akılsızlık eden, servetiyle sefahat satın alanlar da var. (07.01.2005)
  • Ne senin sondajın ne de benim kazılarım olmayan bir suyu çıkarmış değildir. (23.05.2005)
  • Ömrünü çeke çeke uzatamazsın .. Belki salihattan faydalanabilirsin …(23.05.2005)
  • Suretler, boyalar, cilalar kâlp gözümün bağı oldular da muhtevadaki güzellikleri göremedim. (13.11.2004)
  • Benim için “ALLAH (c.c.) hayır söyletsin, tesirini halk etsin.” diye dua eden muhterem zata çok dua ediyorum. (29.03.2005)
  • Müterakim su-i zan ruh aynasına nahoş, çirkin görüntüler taşır. (17.10.2004)
  • Bir nankör, inkâra en yakın kimsedir. (20.09.2004)
  • Seyahat etmeği severim berzah âleminin seyahatına başlamak üzereyim. Ondan niçin evhamlanayım ?.. (13.11.2004)
  • Allah’a îman ve intisap mutlaktır .. Resulullah aleyhisselama îman ve intisap mutlaktır .. Kitabullaha îman ve intisap mutlaktır. (10.01.2005)
  • Ahır zamanın büyük fitnesi sosyal hayatın üzerine çöktüğünde körler çalar, sağırlar oynar .. Akıllar dengesini kaybeder, tedaviye muhtaç olur. (03.01.2005)
  • Râhâtın rahatsızlığından rahatsızlanıp yatağa düşenler de var. (24.04.2005)
  • Meyveyi gördüğü hâlde ağacını göremeyenler var. (29.05.2005)
  • Velâyet, kemâl-i imana sahip olmaktan ibarettir denebilir. (24.04.2005)
  • Ölümsüz hayâta götüren ölümlü yolda şevkle, koşa koşa ilerliyorum. (28.03.2005)
  • Aklımı ekmek katığı yapmadığım halde .. Onu çok zaman arayıp bulamıyorum. Birilerinin cebine girmiş olmasından korkuyorum. (13.02.2005)
  • Güzelliğin ne kadar çekici olsa da gözlerimi alıp götürme .. Çünkü pek çok başka güzelliklerden de faydalanacağım. (10.02.2005)
  • Toprak ana, rahm-i rahmetinde tuttuğu tohumları muhtelif müddetlerde doğuruyor. (09.05.2005)
  • Yaratılışta bir şaz, bir istisna olarak ilk erkek ilk kadının anasıdır .. Ne ince ve sırlı bir hikmettir. (09.05.2005)
  • Binler dostum olsa da şükrederim .. Bir düşmanım için ALLAH (c.c.) a sığınırım, istiğfar ederim. (02.04.2005)
  • Yarın Hicaza gideceğim. Her gün HİCAZ yolundayım. (03.01.2005)
  • Sabırsız arkadaş hızına dayanamamış, motorun ısınmış, su kaynatıyor. Biraz dur, motoru kapat, soğuyup, dinlensin .. Kendini riske atma !.. (30.03.2005)
  • Okuyabilirsem yazayım, yazmışsam okuyabileyim. (21.04.2005)
  • Ey nefis şeyhinin has mürîdi .. Bütün istidat tohumlarını HASET tarlasına serpmişsin .. Bundandır ki
    • Ğayız .. Evham .. Tecessüs
    • Kin
    • Nefret
    • Husûmet ve benzerleri yeşermiş, diğerleri çürümüşler. Sen ne bekliyordun ne buldun …(31.05.2005)
  • Tenkîdin kapısını açacaksın, sonra bırakıp kaçacaksın ?.. (15.08.2004)
  • Eğri baktığı hâlde pek doğru görene rastlamadım .. Fakat yine de doğru gördüklerini zannediyorlar. (17.10.2004)
  • Çıktığı yumurtanın kabuğunu kırmıyan (ezmiyen) tavuk var mıdır diye merak ediyorum. (16.10.2004)
  • Ey kadın sen şefkati temsil edeceksen sütünü yavrundan esirgeme.(12.11.2004)
  • Pek çok mânalar ifade edebilse de sözün en güzeli hedefini bulan sözdür. (10.02.2005)
  • Husûmet zakkum çiçeği gibidir, kıraç ve çorak yerlerde de hemen yetişir, yayılır. Muhabbet gül fidanı gibi özenle, ihtimamla, sevgiyle, sabırla büyütülür .. Makesini bulmaya da ihtiyaç vardır. (13.02.2005)
  • Düşünüp yazdıklarımı okuyanlara saygı duyuyorum .. Anlayanlara daha çok saygı duyuyorum. Benimseyen ve faydalananlar ise en saygılı …(10.02.2005)
  • Ey insan kalbini uzun emellerin değil aziz niyetlerin sahih amellerin sandukçası yapmaya çalış. (15.02.2005)
  • Karanlık “ben aydınlığın değeri bilinsin diye yardımcı oluyorum” diyebilir. (15.02.2005)
  • Ölmekle ebedî dirilişin haberleri geliyor .. Bu müjdenin sevinciyle her gün öleceğim. (13.11.2004)
  • İnsan ölçüleri bilerek hayırdan söylüyor, kelâmı israf etmiyorsa niçin sussun. (23.03.2005)
  • Ben şimdi ÜSKÜDAR’dan geliyorum .. Eskiler “Eski-Üskü” derlerdi .. Bize, “Eski-DAR” ın eskisi gitti “Üskü”sü kaldı. (23.03.2005)
  • Ben senin bahçene rahmet gibi iniyorum .. Sen bana o bahçenden bir çiçek koklatmıyorsun. (24.03.2005)
  • Ömür boyu hep nâkıs olduğumu gördüm .. Hiç noksanımı tamamlayıp kemâle eremedim. (24.03.2005)
  • Fıtratı iyi okuyan, iyi anlayan ve ona uyarken yıpratıp zedelemiyen, insanî olan bütün vazifelerinde riske girmez, belki ceza görmez. (01.03.2005)   Bunu sil, yerine yenisini ekle!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!
  • Mehdi Sungur paşa KUŞ SÜTÜ kitabından 3-5 nükte okuyunca “maşallah, mükemmel atasözleri gibi olmuş ..” diyerek tebrik etti. (23.03.2005)
  • Mücrimler cürümlerinden, cezalarından berat ümid eder. Sen masumiyette BERAT aldın çocuk. (20.03.2005)
  • İşlenmemiş kütük odun .. İşlenmiş kütük eserdir, antikadır. (09.08.2004)
  • Uçak gibi bir vasıtayla yükseldikçe kocaman şehirler mini maketler gibi küçülüyor, sonra her şeyiyle kayboluyor. Demek gerçek yükselebilenler için fani dünya zail bir nokta gibidir. (09.05.2005)
  • Ey benimle dost olduğunu zanneden .. Her şeyle beni tartıyorsun, yine tartacaksın .. Sen kappancı olabilirsin ancak ben senin kappanınla tartılacak bir meta değilim.
  • Ey nefis, dünya yılışık, sırnaşık bir fahişe gibi sana cilveler yaparak yaklaşıyor, seni aldatıyor .. Onun vuslatına koşarken uçuruma yuvarlanıyorsun. (31.05.2005)
  • İhtiyaç olursa dînin, tamiri, tashihi, ihyası, tecdidi, tekmîli yine DİN ile olmak lazım gelir. (28.04.2005)
  • Altının mihengi demircinin, kömürcünün elinde değildir. (28.04.2005)
  • Zaman ve zeminin zimmetinden kurtuluşum uzakta değildir. (25.04.2005)
  • Akıllı kimse yüz suyundan bir damlasını da düşürmek, dökmek istemez. (17.10.2004)
  • İslam şeceresinde ham ve çürük meyve görmedim. (25.04.2005)
  • Mübalağasız belağatı bulmak için onun fuarına çıkacağım. (23.03.2005)
  • Dünya bana sırtını döndükçe Rabbıma minnettarlığım ve şükrüm artıyor. (09.05.2005)
  • Gözümde güneş parladığı gibi .. Kâlbimde de güneşler sahibinin nurları parlıyor. (23.03.2005)
  • Nefsime düşkünlük neslime şaşkınlık getirir. (26.03.2005)
  • Güzel huylarını besleyip, büyütüp geliştir bir gün cennet hurileri gibi karşına çıksın, kucağına atılsın. (31.05.2005)
  • Her kalıba girmek, her boya ile boyanmak bana göre değilmiş. (28.03.2005)
  • Mazide insanlar kâlpten kâlbe seslenir, konuşurlardı .. Şimdi cepten cebe konuşuyorlar. (24.04.2005)
  • “KUŞ SÜTÜ” ismini verdiğim sözlerimle dostlarımla bir fikir alış-verişi yapıyorum .. İnşaallah onlar beni anlayacaklardır. (23.03.2005)
  • Nice erler, er kişiliğe ulaşamadıkları halde “Er kişi niyetine” diye namazına duruluyor. (13.02.2005)
  • Ölümü komşuya atmakla seni terk edecek değildir. (10.01.2005)
  • Eğri bakarken nasıl doğru göreceksin ?.. “Tarz-ı nazar” dersinden faydalanmadın mı ?.. (18.08.2004)
  • Yaptığı iyiliklerden hiç karşılık beklemiyen de o kimsenin hoşnutluğunu belli etmesini ister. (17.10.2004)
  • Kalp santralının telefonlarının müzikleri işitilmiyor, mesajları okunmuyor demek arıza çok büyük. (13.11.2004)
  • Her ziraatçı bir başka tarladan tohumluk alır kendi tarlasına serper elde ettiği mahsul onundur. Üşrünü de o verir .. Her bahçıvan hizmet ettiği fidanların çiçeklerini sever , “Rabbımın izniyle bunlara emek verdim .. Bu çiçekler O’nun bana hediyesidir.” diyebilir, hiçte kınanmaz, ayıplanmaz. (07.03.2005)
  • Ey akılları mahpus ve mahkûm olanlar ALLAH’ı (c.c.) severseniz harekât-ı fikriyede ayaklarımıza dolaşmayın .. Onu kaybettinizse, çaldırdınızsa bizde değil .. Gidip arayıp bulun … (07.03.2005)
  • Ayağımı yorganıma göre uzatmaya ikna olmuştum .. “Dur bakalım yorganım olursa düşünürüm” demiştim .. Şimdi o iş tamam, karar verinceye kadar günleri bitirdim, zamanım kalmadı .. Ayağımı örtemiyen yorgandan ayrıldım .. Kefenim beni iyice sarmaladı. (30.05.2005)
  • Ubûdiyetin her nevinde külfetlerin kesâfeti ecr-i azimin müjdesi gibidir. (Mekke-i Mükerreme 18.01.2005)
  • O kimdir ki “Allahım beytinin kapısını bana aç” diye ısrarla yalvarıyor .. Sahib-i beyt onu aziz bir misafir olarak davet eder, taltif eder. (Mekke 18.01.2005)
  • Yüksek ruhların cazibesinin Beytullahın şiddet-i cezbesine bir küçük nümûnecik olabileceğini düşünebiliriz. (Mekke-i Mükerreme 18.01.2005)
  • Beyt-i ilahinin (pek zahir bir mucize olsa da) azametinin, idrakin fevkinde olduğunu aczimle itiraf ederim. (Mekke-i Mükerreme 18.01.2005)
  • Helâl lokma cennet meyvesi .. Haramdan yediklerin cehennem zakkumudur. (03.01.2005)
  • Dostluklarda bir orta noktada buluşmaya razı olan pek az kimse var .. Suçlusu zaman mı ?.. (01.08.2004)
  • Bir pazar ki ondaki metaın tartılması için insaf terazisi bulunmuyor, sen oradan alış-veriş etmekten vazgeç. (18.03.2005)
  • Bir ağacın olgunlaşmamış meyvesini tutup bırakmamak gibi hassasiyeti olabilir, alkışlanır .. Kemalini bulmamış meyveleri ise zulmederek koparan çocuk akıllı (ham ervah) büyükler var. (29.03.2005)
  • Bir padişah ki padişahtır kul gibi aciz, muhtaç, merhametsiz değildir. (26.03.2005)
  • Dedem, çok açık sözlü bir âlimdi “İnsanlar riya yapmıyanlardan rahatsız olur, ondan uzak dururlar .. Ben vefat edince cenazem için dört hamal bulursunuz, taşıtırsınız …” derdi. Cenâb-ı ALLAH (c.c.) rahmetiyle onu taşımak için kırk bin insanı gözyaşlarıyla koşturdu. Adeta “sıdk ehlinin  tazizi bana aittir, işte görünüz …” buyurmuş oldu. (23.03.2005)
  • Küçükleri (birilerini) küçültmeye çalışmak büyükleri büyültmez. (23.03.2005)
  • Kırk elli yıllardır varlığımı fark etmiyen dostlarım var .. Rabbım beni hiç bırakmadı .. Onun nazarında horlanmadım da …(29.05.2005)
  • Dünyalığım olmasa da ağacım büyüdü .. Dallarım gürlüyor, yapraklarım konuşuyor … Çiçeklerim koklanıyor .. Meyvelerim aranıyor. (29.05.2005)
  • Sarmayı seviyorum .. Yaprak sarmasından kuzu sarmasına kuzucukları sarmaya kadar …(29.05.2005)
  • Okyanus damlacıklardan meydana geldiği hâlde üzerine atılan bir fiske taşından haberdar oluyor, titreşiyor. (29.05.2005)
  • Kaynayan kazanı kapaklamak ilimledir, maharetledir. (29.05.2005)
  • Kazaların altında cezalar da var. (29.05.2005)
  • Bütün cirimler dünya gibi hem kendi mihverinde hem de muhit dairede dönüyor. (29.05.2005)
  • Boynumu uzatmakla, burnumu kaldırmakla boyum uzamıyor. (29.05.2005)
  • Dostluk, dostluk nazarının .. Haset, haset nazarının .. Husûmet düşmanlık nazarının .. Zan, zan nazarının perdeleridir .. Bundandır ki istişareler ilahî bir rahmettir. (30.05.2005)
  • Uçan uçabilir, düşen düşebilir .. Sen istikâmetten ayrılma yoluna devam et !.. (30.05.2005)
  • Top-yekûn İSLAMI, en berrak olarak KUR’AN aynasında görebiliriz. (29.05.2005)
  • Bütün etraf-ı âleme açılan pek çok doğru yollar olsa da ben hedefime götüren istikamet üzerinde ilerlemek isterim. (29.05.2005)
  • Temiz kâlp, deterjanla yıkanmış değil belki zikrullah ile arındırılmışdır. (29.05.2005)
  • İstihfafınla beni küçültemezsin, tekebbürünle de sen büyüyecek değilsin. (29.05.2005)
  • Sen, bana kendini göstermeğe çalışıyorsun .. Ben görmesem de seni gören var. (29.05.2005)
  • Nefsimin hıyaneti ile ALLAH için benden bir yardım bekleyene koşa koşa gidemedim. (29.05.2005)
  • Her tarafa yollar açılan taksim noktasında bulunsan da sen ALLAH yoluna gir ve yürü !.. (30.05.2005)
  • Duada zengin olan hiçbir nimetten fakir değildir. (10.01.2005)
  • Cenâb-ı ALLAH (hikmetine münafi olmasa) her mümin kuluna bir yıldızı tahsis buyursa yine de yıldızları tükenmez. (09.01.2005)
  • Civciv çıkarken yumurta (kabuk) kırılıyor. Filiz doğarken tohum çatlıyor. (25.10.2004)
  • Okuyanlar ve yazanlar ne mühim bir sünneti ihya ediyorlar. Cenâb-ı Hakîm kaleme “yaz” diye emretti …
  • Sen beni hayırla yâd edersen; istesem de sana kötülük yapamıyacağım. (17.10.2004)
  • Çok iddialı olan hâzır medeniyet fıtratımla barışmadı, uyuşmadı .. Hep ters düştü. (26.03.2005)
  • Her masiyet azap ateşinin tutuşturucusudur .. Küçük görünmekle küçük değildir. (03.01.2005)
  • Mazeretçi, dünya mutfağından çıkamadığı için ahiret mufağında çalışamadığını söylüyor. (13.11.2004)
  • “Adamın göbeği konuşuyor” dedim. Sonra midemin şişkinliğini görünce yaptığım gıybetten utandım. (13.11.2004)
  • Değirmenin boğazına çakıl ve kum doldururken ondan buğday unu çıkacak diye bekliyemeyiz. (01.08.2004)
  • Her yokuşa at sürmem her inişten yuvarlanmam .. Rahat ve asan olan varken külfet ve zahmet müşterisi değilim .. (07.01.2005)
  • Hayırların hepsi hayırlıdır, daha hayırlısını aramak en hayırlı değildir. (07.01.2005)
  • Menfi siyâsetin hedefinde hâkimiyet temin etmek kast ve niyeti vardır. Bu ise hakîkat nazarında merdûddur. (06.01.2005)
  • Rahmetin çeşmesini ne Firavun, ne deccal, ne de şeytan kapatamadı. (13.11.2004)
  • İmanın gücü ibadetlerde, muamelatta, adapta, âdetlerde ve bütün efalde görünecek makama çıkmalı. (13.11.2004)
  • Defterimin yüzünü karaladım “karalamaktan başka bir işin bir hünerin yok mu behey ahmak” deyip beni utandırdı. (27.09.2004)
  • Her insanın bir zatî bir de sıfatî kıymeti vardır. Çok az kimsede bu kıymetler tevafuk edebilir. (09.09.2004)
  • Ey duygu fukarası, hamiyet züğürdü; Rabbımın ihsanından olan izzet-i insaniyemle ölsem de ihtiyacım için sana el açmıyacağım. (29.05.2005)
  • Hastalıklar ve diğer musîbetlere karşı sadakalarımız en güçlü paratonerimizdir. (26.03.2005)
  • Duasında devâsını bulmamış kimsenin ya duasında yanlışı var veya noksanı …(27.04.2005)
  • Eşyada Rahmetin nüfuz etmediği bir nokta yoktur. (07.05.2005)
  • Her şeyin bir şeyle, belki her şeyle irtibat ve münasebetini o şey kendi sağlamıyor. (07.05.2005)