Mektuplar

MEKTUP NO: 120

 

السلام عليكم ورحمة الله وبركاته

16 Kasım 2007

Değerli kardeşim,

Biz yolcularız. İstifade ettiğimiz, ruh-u canla kabullendiğimiz kaynak bilgilerde, yolumuzun uzunluğunu çok yazlara, kışlara, berzahlara uğrayarak devam edeceğini öğreniyoruz. İlahî sevk ile bize mahrem olan bir tarzda tayin edilmiş vakitte sizinle karşılaşıyoruz. Zâhir hale göre ihtiyar fevkinde olan bu karşılaşma zamanla kaynaşmalar, sarmaşmalar sûretinde kökleşiyor. Özet olarak diyeyim ki sen de, ben de zuhura gelen bu yakınlaşmayı hakkıyla takdir edicilerden olmalı, bunun için bize hâkim olan hüküm sahibi Sultan’a şükretmeliyiz. Mektup vesilesi ile sizi başta ruhunuz olarak enfüs âlemindeki bütün letâifinizi dualarımla selâmlıyorum.

Kardeşim, bugünün musahabesinde insan olarak her birimizin gerçek malikiyet sûretinde hiçbir şeye sahip ve malik olamayışını düşünüyorum da “Ey zavallı Ahmed İhsan, zeval öncesi sermayen bütünüyle kaybolmadan ariyeten sende bulunanları vermekten seni alıkoyan hangi âli emirdir? Hangi kaynak bilgisidir?” diye sormak zorunda kalıyorum. Bazı zamanlar birilerine cömertlik, el açıklığı hususunda nasihatler ettiğimi hatırlıyorum. Kendi kendime “Herkes kendisinde ne varsa ondan vermekten mükellef. Öyle ise sen verebiliyor musun? Ne Cenab-ı Hak ve ne de O’nun kulları sende olmayanı senden isteyecek değiller.”

Evet, keskin çizgilerle kat’î mizanlarla bu gerçek göz önünde, istisnasız her insan ölmüş kimseleri görüyor, onlar dünyadan ne toplamışlarsa hiç birisi için elini uzatıp şunu bana verin, onu çok seviyorum, birlikte götürmek istiyorum diyemiyor. Akıl, şuur ve diğer melekâtı ruhla birlikte insandan alınmadan her nesi varsa vermeye koşmalı. En azından taşıma külfetinden kurtulmuş olur… Ve onlardan ayrılması o malum saat sırasında zor gelmez.

Âkil kimse ne ile mahmul ise, her ne ile zenginleştirilmişse sehavet faziletini bir cennet şerbeti gibi içer de ölümsüz hayatına yeni bir hayat katar. Doğrusu vermek isteyenler, marifetli istifadelerin tevzii de dâhil olarak kötü örnekler tesirinde kalmamalı. Kesinlikle yeminle söyleyebilirim ki şuurlu olarak verebildikten sonra her ne verilmişse onun yeri hemen rahmetten bir inzal ile dolduruluyor. Maddesi de böyle, manası da böyle, ilim ve marifetler de böyle.

Bu cûd ile açılmış elleri öpmek istiyorum. O ellerin gönülleri yüksek dağlardaki esintilerden daha kuvvetli manevî esintilere merkez oluyor. Mübarek olsun.

Verebilenler vermeye devam ediniz. Vermek isteyip veremeyenler verenleri örnek alınız. Sizleri vermekten eksilecek endişesine düşüren iblis ve avanelerinin fiilen yüzüne tükürünüz. Bilesiniz ki Rabb’imizin cûdu sizin kerem sıfatınızın çok çok fevkindedir.


Kardeşim, daha çok meşgul etmek istemiyorum. Kanaatimce yukarıda arz ettiğim birkaç satır bir kitap zenginliğine sahiptir. Rabb’ime hamdolsun, tekrar sizi sevgilerle selâmlıyorum.

Not: Bu mektup Kamil Jiliptay’a telefon görüşmesiyle yazdırılmıştır.

 Kardeşiniz        

AHMED İHSAN GENÇ