السلام عليكم ورحمة الله وبركاته
31 Mayıs 1999
Muhterem kardeşim,
Bu mektubumuzda dersler, dershaneler, derslere devam ve istifadeler üzerinde sevimli bir hasbihâlimiz olacak. Size daha önceleri hayat-ı maneviyeyi, sıhhat-ı ubudiyeti, kemal-i imanı ve saadet-i dareyni hedefleyen dersler vesilesiyle Müftü Hafız Ali Efendi’nin “Her ders hâsılât-ı ömürden müstakil bir cevherdir” buyurduklarını nakletmiştim. Allah-ı Azîm’in (c.c.) nâmütenahi in’amına karşı hamd ederek diyebilirim ki çok değerli ve anlayışlı muhataplarımla, ders arkadaşlarımla, kardeşlerimle yapabildiğimiz derslerin her birine bu mahiyette bakıyorum. O cevherleri toplamak, onlarla zengin olmak, bunların temin edeceği feyizlere müteşekkir olarak, marifet-i kâmile içinde inkişaf eden nurlarla eşyanın hakikatini görerek maksad-ı aksâya ulaşmak istemekliğim, bu derslerde bulunanları, kesintisiz devamlılarını bahtiyar görüyorum, takdir ediyorum, tebriklerle alkışlıyorum. Bu dersler saadet iksiri, belki necat-ı berat olmasından cılız mazeretlerle nazlanmak, ihmal etmek, bana çok ters ve yanlış görünüyor. Sizin de böyle düşündüğünüzü tahmin etmekteyim.
Bu muhterem insanlar (ders arkadaşlarım) derslere devam ve dikkatli takip için teksif-i nazar ettikleri takdirde göreceklerdir ki ortada bir mübalağa yoktur. İstifadeler fazl sûretinde ecr-i azîm gibi teveccüh ediyor. Adeta (hizmet sahasında) vasıfsız işçilere benzeyen kimseler cevher-i derslerden servetlere sahip olur. Büyük kıymet alıp (inşaallah) mühim erkânlar sıfatına bürünüyorlar.
Allah-u âlem (c.c.) yüce âlemlerin ulvî ruhlarına da öyle görünüyorlar. Kil toprağının gül ağacının dibinde bulunmakla güzel kokmaya başlaması ve başlarda gezmesi gibi güzel rayihalar elde etmiş olduklarını çok kimseler itiraf ediyor, haricen görebilenler de gıpta ile hayretlerini gizleyemiyorlar.
Dünyanın en büyük, en temiz servetleriyle de kat’iyen alınamayan böyle bir kârlı zenginliğin sadece sadakat ve vefa ücreti olamaz. Gerçi sadakat ve vefaya çok muhtacız fakat mahviyet içinde şakirâne yüzümüzü yere koymalıyız. Bu nimet-i hâssa-i ilahiyeye her zaman şükretmeliyiz. Gerçekten bilenler için bu manevî bir saltanat demektir ki içine düşmekten titremeliyiz. Malumdur ki bu neviden bir saltanat hiç kimseye tapulanmış değildir. Çünkü mukteseben elde edilmemiş, fazl sûretinde gelmiştir. Bildiğiniz gibi her türlü hediye ve ikramlar, ihtiram ve minnettarlıkla kabul edilir, müteşekkirâne alınır.
Derslere ihtimam hususunda nefsimizden ve onun suflöründen gelecek itirazlara bahaneler üretilmesine kulak vermemeliyiz. Kat’iyen böyle hareket edenlerin hiçbir maddî zararı olmayacağını yeminle temin ederim. Başka sahalarda farklı esbab-ı mûcibelerden bazı işlerin, zararlı olan veya görünen neticelerini yanlış olarak hizmetlere, derslere yüklemek, yaşanmakta olan manevî hayata fatura etmek çok hatalı bir iltibas olur. O tevcihin yüce makamına hürmetsizlik, her halde sû-i edepsayılır. Böyle düşündüğüm içindir ki bariz istifade edenlerin, diğer iyice vakıf olmayanlar gibi davranmalarına onlar adına üzülmekteyim. İç içeliğimiz bir bütünlük arz ettiğinden şefkat tokatları yiyebiliriz, musibetlere uğrarız.
Ders mekânlarında mâlâyaniliklerden sakındıkça orası rahmet melekleri için bir ziyaretgâh olur. Binlerce ruhanî varlıklar ders yapanların üzerlerinde uçuşur, tezyîd-i nur ve rahmet için sanki dua ederler. O mekânın darlığı, oraya dâhil olanların acemiliği onları rahatsız etmez. Bütün kardeşlerimden sorabilirim: “O mübareklerle (melekler, ruhanîlerle) beraberliğe, arkadaşlığa tenezzül etmeyip, istiğna mı gösteriyorsunuz?”
Ders mahalleri (inşaallah) birer medrese-i Muhammedî (a.s.m.), mefâhim-i Kur’âniyenin tedrisatına tahsis edilen bir saadet kapısı, bir cennet köşeciğidir. Hayır ve hidayet çiçeklerinin yetiştiği bir bahçe, Kevser şerbetlerinin içildiği ve kudret helvalarının yenildiği bir maidedir (sofradır).
Anlayışlı kardeşlerim,
Ömrümün derslere, dershanelere koşmadığım gün ve saatlerine zayi olmuş diye acıyorum. Bâkîsini (her ne kadar yıl, gün, saat ise onları) derslerle güzelleştirmek, kazanmak istiyorum. Samimi olarak arzum budur. Bu hususta himmet ve duanızı bekliyorum.
Derslerden farklı sûret ve yollarla istifadeler elde edenler, o müstefit oldukları manalar cihanbaha zenginlikleri ya doğrudan doğruya veyahut bilvesile başkalarına, yakın dostlara, tanıdıklara, ehil, evlat ve ensaline bilgiler, terbiyeler sûretinde şuur, irade, fiil ve halleriyle taşıyacaklardır. “Hayra delil olan onu yapan gibidir” hakikatince amellerinin bereketlendiğini akıl gözüyle, dinin mizanı ile göreceklerdir. Şu hal ve ölçülerle kazançları her gün hesap edilmeyecek seviyede katlanacak, artacaktır.
Sizce dersin kitabı, yazanı, okuyanı, okutanı, kürsüsü, rahlesi, mektebi vesairesi de kendi derecelerine göre gayet kıymettar hakikatlerin taşıyıcıları, tablacıları ve aynaları olarak güzel ve mübarek değil midir? Elbette öyledir, gerçek budur.
Faydalandığımız her nimetten bir kısım külfetler, mükellefiyetler, borçlar yükleneceğimizi bilmeliyiz. Bir işçi yapması lazım gelen işlerden dolayı ücret alır. O işleri yapmayıp ihmal etse hangi yüzle “Benim ücretimi veriniz” diyecek. Manevî nimetlerin de temeli bu ölçülerden ibarettir. Amiyane bir tabirle “bedavacılık” yok. Nurlardan, derslerden istifadeleri de buna kıyas edeceğiz.
Şükrü ifa edilememekten, müreffeh zenginlikler içindeyken fakir düşüp sadakalara muhtaç olmak da var. Rabb’imiz, aklımızın hayrını göstersin, şükrü vacip olan nimetlerini bizlere unutturmasın. Bilvesile selâm eder, saadet-i ebediyenizi dilerim.
Kardeşiniz
AHMED İHSAN GENÇ