Aziz üstadım; manada Genç Ahmed İhsan Bey,
Ne hazindir ki; ahmedihsan.com isimli sitenizi 2006 yılında açtığınız halde ; ben ancak 29 Ocak 2011 tarihinde; bir telefon konuşması ile sizden yeni öğrenmiş bulunuyorum.
Bu belki de, günlük hayatımızın meşgale ve teferruatı içinde, bazı mühim konularda gereken ilgiden uzak kaldığımız anlamını taşıyabilir. Hadiseye bu anlamdan bakıldığında; öncelikle sizden özür dilemem gerekir. Çünkü, bir baba dostu olarak yarım asırlık bir zaman diliminden, yazar, şair olarak her zaman şükranla yâd ettiğimiz bir ağabeyimizin; internet sahifelerindeki düşünce ürünlerinden, fikir hamulelerinden haberimizin olmayışını izahta zorlanmamamız mümkün değildir. Takriben kendimi 1950 yılı öncesinden itibaren fikri, siyasi, içtimai hayatın içinde buldum. Türkiye'deki ideolojik, siyasi, fikri cereyanları daha bihakkın bilmezken, Büyükdoğu, Serdengeçti, Sebilürreşat gibi mecmuaların çıkışını çölde suya teşne insanlar gibi beklerdik. O zamanlar günlük hiçbir gazetemiz yoktu. Günlük kendi gazetelerimize ancak 1960'lı yıllardan sonra kavuştuk. Üstad Necip Fazıl'ın deyimiyle "Aceze basınımız vardı." 1965’ten sonra, ilk defa Bugün Gazetesi 100binler civarında tiraj yaptı ve sattı. Aslında bizim için bu bir hayalin gerçek olmasıydı.
İlk defa çok ortaklı Sönmez Yayıncılık Şirketi, aralarında Ord. Prof. Dr. Ali Fuad Başgil hocamızın da bulunduğu cesur ve haysiyetli insanlar öncülüğünde vücut buldu. Türk fikir hayatında, Üstad Necip Fazıl'ın öğrencilerinden, büyük mütefekkir, büyük şair; Diriliş Neslinin öncüsü; yiğit ve haysiyetli insan Sezai Karakoç er meydanına atıldı. Onun gibi, Nuri Pakdil, A.Erdem Beyazıt, M.Akif İnan, Rasim Özdenören, Alaaddin Özdenören; Hasan Seyithanoğlu gibi Mavera Ekolü, şiire, sanata, düşünceye, irfana yeni bir ses ve soluk getirdiler. Burada önemli bir hususa dokunmadan geçemeyeceğim. Bizim mücadele alanımızda; ikbale, menfaate, mevki ve makama ram olmadan gayret gösteren dostlarımız, değerlerimiz, mütefekkirlerimiz hiçbir zaman kıymetli bilinememiş değerlerimizdir. Gerçi bunlar şan için, şöhret için mücadele meydanına atılmış yiğitler değildir. Kendilerine kitaplarda, konferanslarda, etkinliklerde yer verilsin; meth-u senâ edilsin düşüncesi taşımayan "pir aşkına kılıç sallayan" er oğlu erlerdir. Ancak, böyle değerlere, böyle yiğitlere, böyle erdem sahiplerine vefa göstermeyen toplumlar, bir manada eski deyimle "Bîvefa" "Kadrü kıymet bilmeyen" bilinçsiz gruplardır. Vaktiyle Bab-ı Ali'den olan mühim bir zat bana, Marmara Kıraathanesi'nde şunu söylemişti: "Eğer Necip Fazıl; bugün sağ cephede değil de, sol cephede olsaydı veya mesela bugün Avrupa'da dünyaya gelmiş ve yetişmiş olsaydı; Şekspir gibi dünya çapında sanatkâr ilan edilirdi." Bu ölçüler ve kadir bilmezlik dikkate alındığında; Gaziantep'in yiğit, mütefekkir çocuğu A.İhsan Genç Ağabey; iki kere ikinin dört etmesi gibi kesin bir bedâhetle; bugün cemiyetimizde varlığı, kıymeti, hizmeti, cevheri, özgül ağırlığı, müktesebâtı, yetiştirdiği öğrencilerinin çokluğu; kaliteleri vs. bakımından; yazdığı yazıları, tefekkür gücü, üslubu, şiiriyeti, şiirleri, şiiri şualaştıran, şuuru şiirleştiren; ilerlemiş yaşına rağmen, heyecan, genç ve zinde sadasıyla mücadeleden yılmayan; heyecanını yaşayan ve yaşatan gayyur bir adamıdır.
Biz, topumuz; böyle zirve adamların dışında kalanlar, onların kıymetini bilmesek de Onları unutsak da... Tazim etmesek de onlar her halükârda şairin dediği gibi:
"Yere düşmekle cevher sakıt olmaz kadrû kıymetten!"
"Felekten baht utansın; bî nasip erbab-ı himmetten!"
Değerli ağabeyimize uzun ve bereketli ömürler ve nice hayırlı hizmetler dileriz. Ve biz ki, siyasette pir akına koşarız!