السلام عليكم ورحمة الله وبركاته
25 Şubat 2001
Muhterem kardeşim,
Dinî, içtimaî ve imanî hizmetlerde müesseseleşmek yolunda giderken maddîlikten mücerret, mükemmel bir istiğna ile riyayı silkeleyip, söküp atmış bir ihlas duygusu Hz. Allah’ın rızasına kanaat etmeyi zarurileştirir. Buna göre hasbîlikle koşuşturanların hiyerarşik yapının kaydı altında bulunmasını düşünmeyebiliriz. Böyle bir hiyerarşik ihtiyaç hissedilse de bunu eğitim ve derslerle sun’i yollarla temine çalışmak yanlış olur. Çünkü fıtrî seyir onu tamamlayacaktır. Belki tarihte çok istismara kapılar açmış hiyerarşi meyli tahakküm ve zulümleri bile meşru göstermiştir.
Ancak manevî istifadelerin sahasında fazilet-i ruha dayanan veya sünnet terbiyesinden gelen, tamamıyla irfanî hiyerarşiler doğabilir... Mesela, hürmet istenmez, beklenmez belki verilir. Muhterem Üstadımızın dersinden anlıyoruz ki istenmeyen, beklenmeyen (beklenmeden) gelen hürmet ve benzerleriyle hoşlanılması da gizli olan riyanın sızıntısıdır. Yalnız perdeli bir istihdam sebebiyle ilahî fazl sûretinde ortaya çıkan bir hürmet halkası zamanla iç içe dairelerde pırıltılarını gösterse azamî istiğna ile, nefse mal edilmeyerek hamdimize, şükrümüze vesile olabilir. Bu manevî, kısmen fıtrî hürmet ve hiyerarşinin dâhilinde bulunanlar istiğfar ederek, kemal-i ihlasa ulaşmak için say ederler ki Hazreti Allah muvaffak buyursun.
Muhterem kardeşim,
Kardeşler arasında “kardeşlik” nispeti küçümsenir de münafi-i ihlas olarak başka sıfatlara, unvanlara meyil başlarsa bir şeyler olduğumuzu zannederiz… İsteriz ki herkes de bizim zannımıza tabi olsun ve öyle kabul etsin… Bu havalar tekellüfü çoğaltır, samimiyeti azaltır, kardeşliği zayıflatır da başkalarını da (ihlasça sıska olan) samimiyetten kaydırır. “Ben de bir şey olayım... Kimden daha aşağıyım?” diye var olduğunu vehmettiği hiyerarşi içinde yer almaya sürükler. Uhuvvet ve hakikat mesleğinin feyzinden hissesi azalır. Bence en kahraman insan ne gibi iltifatlarla taltif edilirse edilsin hizmetine (bir hizmetkâr olarak) adeta namsız, nişansız devam eder... Aramızda ihlas sahibi bir kardeş olarak kalır. Zaten insanların vereceği rütbelerin ne kıymeti var? Biz her şeyi her sıfatı, her makamı Allah’tan umarız. O’ndan bekleriz. Vermese de (O’nun bizimle muamelesi olarak) güzel değil mi?
Muhterem kardeşim,
Unvanlı olmak, şanlı olmak, baş olmak bu aciz kardeşine göre başlı başına büyük bir beladır, taşınması zor bir yüktür. Öyle sıfatların benim yüklenemeyeceğim kadar zorlukları vardır... Kendim için bir unvan altına girersem hürriyetimden, istiklaliyetimden kayba uğrarım diye
korkuyorum. Abd-i aciz olarak, Kul Ahmed olarak kalmayı çok tercih ediyorum. İnşaallah dünyevî bir nam ve şan sahibi olmadan giderim.
Muhterem kardeşim,
Bu hiyerarşi ihtiyacını i’zam edenlerin bir hizmeti îfa hususunda istişareye kanaat etmedikleri belli oluyor. Bir kısım hizmetler ihmal ediliyor diye cüz’i ve muvakkat faydaları için şahs-ı mânevi ile telif edemediğim bir usulü ihdas etmek vebaline giremem... Küllî istifadeler hasbîliklere dayansın diye bekliyorum. Âlicenap ruhlarda bu düşünce ve hareketlerimin makes bulacağı zaman meyveleri bereketli olur... Yalnız bu sebepler yüzünden kardeşlerimin çok yüksek hatırlarını kırdığım oluyor. Maksadımı anlatmakta müşkülüm var... Yine de sizler anlarsınız. Kalplerin dili daha beliğ konuşuyor. Uzun kelam ederek sizleri sıkıntıya sokmak istemem. İfadelerimin muğlaklığından şikâyetiniz olursa sizleri haklı bulurum.
Baki selâm.
Duanıza muhtaç Kardeşiniz.
AHMED İHSAN GENÇ