السلام عليكم ورحمة الله وبركاته
07 Mart 2008
Kardeşim, her zaman dikkatimi çeken üzerinde çok durmak istediğim halde ehliyet bakımından kendimi zayıf bulduğum bazı meselelerden (pek de düzenli olmayan ifadelerimle) bahsetmek istiyorum. İnşaallah ümit ederim ki bu aşağıda bahsedeceğim konular bunların üzerine ehliyetle, dirayetle güçlü olarak gideceklere bir hatırlatma olur. Bilvesile bizler de hayrından sevabından faydalanmış bulunuruz.
Her mü’min, muvahhit ve müslim için hikmeti anlaşılmaz şekilde (muhtemelen zamanîliklerle zayıflayarak ihmale uğrattığımız) detay zannedilmekle beraber ilgili amellerin kemali bakımından lüzumlu olan hususlar var.
Çok değerli imamlarımız, vaizlerimiz, müezzinlerimiz bu noktaları layık olduğu şekilde nazara alacaklar. Yalnız hatırlatmış olmaktan dolayı “Sen haddini bilmez misin bu işler bizim işimiz” diyerek sitem etmeyip belki duacı olacaklar.
Hatırlatmak istediklerimin bir kısmı şunlardır:
- Allah’a nâmütenahi hamd olsun ki (ahir zaman fitnesi içinde bulunmamıza rağmen) camilerimiz cemaatlerle dolup taşıyor, bilhassa Cumaları selâtin camilerle beraber küçük mescitler de cemaat zenginliğini aksettiriyor. Ancak şu var ki Cuma için büyük şevk ile koşup gelen cemaat-i müslimîn Cuma’nın iki rekâtlık farzından sonra selâm verilir verilmez büyük bir tehlikeden kaçan insanlar gibi, çokları o mübarek mahalleri (mescitleri) terk edip gidiyorlar. Zannederim ki onların önüne geçmiş imamlık ve hatiplik hizmeti yapan hocalarımız muhtasar 3-5 kelimecik ikazlarla (devamlı olmak şartıyla) kendi cemaatlerini Cuma’nın ve cemaatin ilahî rızaya yakınlığı hususunda uyarabilirler. Böylece elde edilecek hâsılat çok büyük olacak... O kesretli cemaatle el açılıp dua edilmesiyle büyük harmanlar teşkil edilecek… Bir cemaat-i kübra duasının da imamlarımızın nezareti altında kim bilir ne kadar dertlerimizin şifası, belki hakiki necatımız olacağı görülmeyen bir noktaya itilecek kadar verimsiz, değersiz değildir.
Bu uyarı vazifesinin kat’iyen büyük bir külfeti yoktur.
Bir kısım camilerimizin girişinde yazı panoları var, bunlara caminin vazifelisi tarafından Cuma cemaatine hitaben bir-iki cümlecik yazılabilir. Mesela, “Muhterem cemaat! Cuma’nızın bütünlüğüne sahip çıkınız... Haftada bir gün bir saati geçmeyen kısa bir zamanda ibadetinizde sabır göstererek vazifelerinizi tamamlayınız ki Allah ve Resulü sizlerden hoşnut olsun” denilebilir...
Bu uyarının Cuma öncesi vaaz kürsüsündeki zâtın vaazındaki son cümleler olması gibi (o dirayetli vazifeli, muhteremler) hutbe sonunda bir cümlecik ile veya namaza dururken (safları
sıklaştırma ihtarı yaparken) söyleyebilirler. Bu muhterem vazifeli zâtlar bilirler ki nasihatler boşa gitmez, tesirli olur. Devamlı da olması lazım gelir.
- Camilerde çok ciddi olmayan mazeretlerle taburelere ve sıralara yerleşerek namaz kılanlar yaptıkları ima mahiyetindeki ibadetlerinin çok fevkine çıkacak ibadetleri hususunda maalesef gerekli bilgiler bakımından zayıf olduklarından çok az nasihat edildikleri anlaşılmaktadır. Bazı mescitlerde yüz kişiyi doldurmayan cemaat içinde otuz-kırk kişiyi bulan taburelere sıralara yerleşmiş muhteremler (ilimce yüksek olan büyük) hocalarımızın ikazlarıyla intibaha gelebilirler. Onlardan her biri, “Nefsimin zahmetine ve mızmızlanmasına karşılık bendeki vücut, iktidar, sağlık, afiyet bütününü veren Rabb’ime kulluk ediyorum. O’nun yolunda kendimi harcamaktan ne diye sakınayım… O’nun azametine karşı hürmet ve ihtiramımı niçin en mükemmele ulaştırmayayım?” diyebilmelidirler. (Allah-u âlem) Bu hususta Diyanetçe yapılacak çalışmalar (nefesleri güçlü vaiz ve imamlarımızın himmetleri) mescitlerimize yakışmayan bu halden bizleri kurtarabilir.
- Camilerimizde açılmış sergilerin pek çoğu her musallî için parsellenmiş gibi nakışlarla nakışlanmıştır... Bu sebepten saflarda cemaat kendilerini o (halılar ve kilimler olan) sergilerdeki parsellere bağlamak yanlışlığına düşüyorlar. Bu yüzden ikaza, uyarılmaya muhtaç Saflar gerektiği kadar sıklaştırılamıyor, iki-üç zayıf kimse o parseller içinde yan yana dursalar aralarına birer kişi girecek kadar boşluk hâsıl oluyor. Safların bütünlüğüne bu sûretle o çizgiler mani teşkil ediyor. Hal böyle iken namaz saflarımızda sıklaşılması maddî manevî hayatımız için (bilinir bilinmez) saadet medarı olan çok sırları taşıyor. Saf aralarında bile o açkılardaki şekiller sebebiyle Cuma gibi çok cemaat olduğu zamanlarda iki safın işgal ettiği mekân dikkat edilince o parsellere tabi olmadığımız takdirde mükemmelen üç safı alabilecek genişliktedir.
- Özellikle genç musallîler (namaz kılanlar ve Cuma cemaati), ehl-i sünnete göre baş açık namaz kılınmayacağını bilemiyorlar, (sarık saramasalar bile) yanlarında bulunduracakları bir başlıkla (takke ve benzeri ile) başlarını örtmelerinin ne derece gerekli olduğu bilgisiyle donatılmaları lazım... Malumdur ki namaz (muhtevasında olan hasiyet ve sırlar sebebiyle) mükemmel icra edilebilirse onun faidesi hem dünya için, hem ebediyet için bütün milletin saadetinin ve necatının mihrakı olur.
Kuvvetli bir ümit ile yukarıda kendimce izahına çalıştığım meselelerin ciddiyetle üzerine gidileceğini ümit etmekteyim...
Rabb’im bu yolda İslâm’a hizmet şuuru ile hizmet edeceklere “Nasihatlerini tesirli kılsın” diye dua ediyorum.
Bilvesile selâmlar ve hürmetler…
Not: Bu mektup Kamil Jiliptay’a telefon görüşmesiyle yazdırılmıştır.
Kardeşiniz
AHMED İHSAN GENÇ